A password will be e-mailed to you.

Donna Haraway’ın Siborg Manifestosu’na kaldığımız yerden Billur C. Yılmazyiğit’in taze ve yenilkçi çevirisiyle devam ediyoruz.

 

Siborgların aynı anda her yerde olma ve görünmez olma durumu gün ışığından yararlanan bu makinaların son derece ölümcül olmasının kesin nedenidir. Politik olduğu kadar maddi olarak da serttirler. Bilinçlilikle veya bilinçliliğin simulasyonuyla ilgilidirler. Yeni makinalar son derece temiz ve hafiftir. Bu makinaların mühendisleri güneşe tapanlardır, endüstrileşme sonrası toplumun gece düşleriyle ilişkili olan yeni bir bilimsel devrime aracılık ederler. Bu temiz makinaların harekete geçirdiği hastalıklar, bir antijenin bağışıklık sisteminde yarattığı kod değişiminden ‘daha fazla değildir’, stress deneyiminden ‘daha fazla değildir’. ‘Oryantal’ kadınların işbilir parmakları, eskiden küçük Anglosakson Viktoryan kızların oyuncak bebek evlerine olan aşırı ilgisi, kadınların küçük şeylerle ilgilenmeye zorlanması, bu dünyaya hayli yeni boyutlar kazandırmakta. Bu yeni boyutları ciddiye alan siborg bir Alice’in varlığından sözetmek mümkün.

İronik olarak, Asya’da mikrodevreleri monte eden doğal olmayan siborg kadınların kurdukları birlikler, etkin karşı-stratejilere yol gösterecek olabilir. Yani siborg mitim; ihtiyacı duyulan politik meşgalenin bir parçası olarak ilericilerin incelemek isteyebileceği; aşılan sınırlar, güçlü birleşmeler ve tehlikeli olasılıklara dair. Önerme nedenlerimden biri, Amerikan sosyalistleri ve feministlerinin; sosyal pratiklerde, simgesel formülasyonlarda ve ‘yüksek teknoloji’ ve bilimsel kültürle ilişkili el yapımı fiziksel nesnelerde, beden ve zihin, hayvan ve makina, idealizm ve materyalizm ikiliğinin derinleştiğini görmüş olmasıdır. Önerme nedenlerimden diğeriyse, dünya çapında egemenliğin yoğunlaşmasına karşı direnmeye çalışan insanların birleşme gereksiniminin hiç bir zaman bu kadar şiddetli olmamış olmasıdır.

Başka bir açıdan siborg dünyası, insanların makinalarla ve hayvanlarla akraba olmaktan, çelişkili konumlardan ve geçici kısmi kimliklerden korkmadığı canlı sosyal ve bedensel gerçekliklerle ilgili olabilir. Politik mücadele aynı anda her iki açıdan da görmektir, çünkü her biri başka bir gözlem noktasından görülmesi düşlenemeyen olasılıklar ve egemenlikleri ortaya koyar. Tek bir görüş, ikili bir görüşten veya çok başlı canavarlardan daha kötü ilüzyonlar üretir. Siborg birlikleri canavarca ve yasadışıdır, içinde bulunduğumuz politik koşullar altında direniş ve yeniden birleşmeyle ilgili güçlü mitler beklentisine pek öyle kolaylıkla giremeyiz.

Yarılmış Kimlikler Feminizmi tek bir sıfatla adlandırmak veya her koşulda bir ad olduğunda ısrar etmek bile zorlaşmıştır. Bir ad vererek dışlama bilinci yaygınlaşmıştır. Kimlikler stratejik, kısmi ve çelişkili gibi dururlar, zor kazanılan sosyal ve tarihsel yapının tanınmasıyla, toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf, ‘temel’ birliğe olan inancın temeli olamaz. Kadınları doğal olarak bağlayan ‘dişi’yi ön plana çıkarmanın anlamı yoktur. Cinsel-bilimsel söylemler ve diğer sosyal pratiklerde yapılanan ve kendisi zaten hayli karmaşık bir kategori olan dişi ‘olmak’ gibi bir konum bile yoktur. Toplumsal cinsiyet, ırk veya sınıf bilinçliliği, kapitalizm, sömürgecilik ve ataerkillik gibi sosyal gerçekliklerin korkuç tarihsel deneyimleriyle zorla edinilmiş bir kazanımdır. Chela Sandoval (tarihsiz, 1984), beyaz olmayan kadınlar adı verilen yeni bir politik sesin oluşumu sırasında yaşanan özel tarihsel anları göz önüne alarak, sınıf, cinsiyet ve ırk gibi sosyal kategorilere sabit olarak dahil olmayı reddedenlerin güç ağını anlama yeteneğinden kaynaklanan ve ‘karşıt olma bilinci’ adı verilen umut dolu bir politik kimlik modelinin teorisini yapmıştır. Sandoval’ın ileri sürdüğü fikrin, sömürgeci karşıtı tezin dünya çapında gelişimi dışında yeralan feministler için güçlü bir formülasyon olarak görülmesi gerekir.

Yani tez ‘Batı’yı çözümler ve bunun en üst düzeydeki ürünü de hayvan olmayan, barbar olmayan veya kadın olmayan biridir ki bu da insandır, yani tarih adı verilen bir kozmozun yazarı olan insan. Oryantalizm yapılaşmayı politik ve semiyotik olarak bozdukça, içinde feministlerin de yer aldığı batının kimlikleri kararsız hale geçer. Sandoval, beyaz olmayan kadınların; emperyal bir formu taklit etmeyen, sömürgesizleştirmeden doğan düzensiz bir çoksesliliğin sonuçlarıyla henüz yüzleşmemiş olan, daha önceki Marksizmlerin ve feminizmlerin devrimci öznelerini özetleyerek sunmayan etkin bir birlik kurma şansına sahip olduklarını ileri sürer. Katie King, kültürel feminizmin üretici özü olan kimlik kısıtlamalarına ve kimliğin ‘şiir’ okumaya yerleştirilen politik/şiirsel mekaniklerine dikkati çeker.

Feminist pratikteki farklı ‘anlar’ ve ‘sohbetler’den gelen çağdaş feministler arasında süreklilik arzeden, kadın hareketini kendi politik eğilimlerini bütünün telosu gibi gösterecek şekilde sınıflandırmayı eleştirir. Bu sınıflandırmalar zamana direnen tutarlı birimler, özellikle de radikal, liberal ve sosyalist feminizm adı verilen tipik birimler arasında ideolojik bir mücadele gibi görünen feminist tarihi yeniden yazmaya meyleder. Olduğu gibi ifade edecek olursak diğer bütün feministler, çoğu kere belirgin bir ontoloji ve epistemoloji kurarak ya işbirliğine dahil olur ya da marjinalleşir. Feminizm sınıflandırmaları, formal kadın deneyiminden sapmayı kontrol altında tutmak için epistomolojiler üretir.

Şiir, resim, müzik ve akademik pratiğin belli formlarının ritüelleri önde gelir. King ve Sandoval’ın ortak başarısı el koyma, işbirliği yapma ve sınıflandırılmış bir kimlik mantığına dayanmaksızın, şiirsel/politik bir birliğin nasıl oluşturulacağını öğrenmiş olmalarıdır. Egemenlik-aracılığıyla birlik veya işbirliği-aracılığıyla-birlik fikrine karşı teorik ve pratik mücadele, ironik olarak sadece ataerkilliği, sömürgeciliği, humanizmi, positivizmi, temelciliği, bilimciliği ve özlem duyulmayan diğer –izmler için sunulan gerekçeleri değil, organik veya doğal bakış açılarıyla ilgili bütün iddiaları da çürütür. Kendini dünyayı değiştirmeye adayan insanların başarıları olarak epistemolojilerin, devrimci bakış açılarını kurmak için harcanan çabanın, kimlik sınırlarını gösteren prosesin bir parçası olduğuna dikkat etmek önemlidir.

Devrimci öznelere dair post modernist teorinin acımasız araçları ve ontolojik tezlerin yıkıcı araçları, hayatta kalma konularında Batılı benliklerin çözülmesinde ironik müttefikler olarak görülebilir. Tarihsel olarak yapılandırılmış bir bedene sahip olmanın ne anlama geldiğinin korkunç bir biçimde bilincindeyiz ama kökenimizdeki masumiyetin kaybedilmesiyle birlikte, Cennet’ten kovulma da söz konusu olmuyor.

Politikamız, masumiyetin saflığıyla birlikte, suçluluğa olan bağımlılığını da kaybediyor ama sosyalist- feminizm dışında bir politik mit nasıl olabilir? Ne tür bir politika kişisel ve kollektif benliklerin kısmi, çelişkili ve kalıcı olarak açık olan yapılanmalarını benimseyebilir ve gene de doğru, etkin ve ironik olarak sosyalist-feminist olabilir?

Daha fazla yazı yok
2024-04-26 01:13:39