A password will be e-mailed to you.


2005 yılında T. Melih Görgün’ün girişimiyle kurulan ve Avrupa Kültür Derneği tarafından hayata geçirilen Sinopale 10.yılını kutluyor. Sinopale, 2005 yılından bu yana güncel konuları farklı disiplinlerarası süreçle yeniden yorumluyor. Yerel halk işbirliği ile oluşturulan Sinopale’nin, çağdaş sanat başta olmak üzere Sinop kentine katkısını Avrupa Kültür Derneği Başkanı Mahir Namur ile konuştuk.


Aydan Öksüz: Sinopale’nin 10. Yılı. 10 yılda gerçekleştirdiğiniz çalışmalar ve Sinopale’nin oluşum sürecinden biraz bahseder misiniz?


Mahir Namur: Kültürel işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan bir dernek olarak Avrupa Kültür Derneği’nin kuruluşundan bu yana organize ettiği çeşitli uluslararası forumlar, eğitimler ve sanat etkinlikleri sayesinde sanatçı ve kültür operatörlerinden oluşan oldukça geniş bir network oluşmuştu. Kişisel olarak ta yıllardır uluslararası sergiler yapmakta olan Melih Görgün hoca bu birikimi doğup büyüdüğü Sinop’a taşımak istedi. 2005 yılında fikirlerine değer verdiği 15 arkadaşıyla Sinop’a bir gezi organize etti ve Sinopale fikri orada doğdu. İlk Sinopale’yi 2006 yılında Tarihi Sinop Cezaevi’nde gerçekleştirdik. Bu yıl beşincisini gerçekleştirdiğimiz Sinopale her ne kadar bir bienal olsa da, küresel sanat piyasasının bir uzantısı olan benzerlerinden oldukça farklı. Uluslararası bir sanat sergisi olmaktan çok bir ‘sivil toplum etkinliği’ olarak nitelendirdiriyoruz Sinopale’yi. Bu yüzden de bienal yerine Sinopale adını kullanmayı tercih ediyoruz.


A.Ö.: Bienal, şehrin geçmişini ve kültürel dinamizmini ön plana çıkarıyor. İstanbul’da ya da farklı şehirlerde gerçekleşen bienalden farkı nedir? Bu etkileşimi nasıl sağladınız?


M.N.: Sinopale, gelişim süreci içerisinde ihtiyaçlara göre değişerek şekillendi. Bizim için önemli olan halkın katılımını sağlamamız ve yaptığımız şeylerin insanlara yararlı olması. Bizler de bu süreçte deneyerek öğrendik ve Sinopale şimdiki yapısına geldi. Amacımız, kent çapında bu etkinlik ile kentin atıl duran potansiyellerini görünür kılmak, harekete geçirmek, kentlilerin birlikte toplum yararına çalışarak büyük şeyler başarabilecekleri inancını geliştirmek, çağdaş sanat aracılığıyla özgür düşünmeyi, bilinçlenmeyi teşvik etmek. Bunun için insanların yalnız izleyici olarak değil,işin her aşamasına katılımı çok önemli oluyor. Ne kadar emek verirse o kadar ilgileniyor ve anlıyor insanlar. Bu nedenle Sinopale’de yaptığımız, Sinopluları hem organizasyonun gerçekleşmesinde hem de sanatsal üretim sürecinde yer almalarını sağlamak oluyor. Sanatçılar, şehrin insanlarıyla birlikte çalışarak işlerini ortaya çıkarıyorlar, Sinop’a dair hikayeler sorunlar ile ilişkilendiriyorlar işlerini. Sinop’un kültürel değerleri görünür hale geliyor, insanların zihinlerinde değerleniyor.


Burada Melih Görgün’ün rolü çok önemli. Logolarımız arasında göreceksiniz “Informal Görgün Network” diye bir logo var. Bu, kişisel bir network. Tanıdıklar, arkadaşlar, akrabalar ağı. Burada yerel sivil toplum ağı ile uluslararası ağ etkileşim içinde çalışıyor. Logoyu bu durumu görünür kılmak için yüzden oluşturduk. Biz Venedik ya da İstanbul Bienali gibi, kamu eliyle ya da kurumsal firmaların önderliğinde bir etkinlik yapmıyoruz. Elbette Belediye, Valilik, zaman zaman Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi kurumlar ve bazı kurumsal sponsorlar etkinliği destekliyor, ancak işin asıl sahipleri bienali destekleyen bütün gönüllülerden ve destekçilerden oluşmuş geniş bir platform: sanatçılar, küratörler, esnaf ve elbette sponsorlarımız, bizim gibi başka ülkelerden kişiler, sivil toplum kuruluşları, bizi destekleyen tüm kişi ve kurumlar.


Küresel etkinliklerin çoğunda sanat piyasasını genişletmek, pazarda yer almak, bulunduğu şehri tanınmak gibi pazarlama hedefleri dolaylı olarak öne çıkıyor. Sinopale’nin öncelikleri bu açıdan diğer bienallerden farklılık gösteriyor. Biz topluma yararlı olmak istediğimiz için de Sinopale’nin toplum ile etkileşimini önceliklerimizde ilk sıraya yerleştiriyoruz. Bu nedenle sanatçının yerelle diyalog içerisinde olması gerektiğinin farkındayız. Ben söyleyeyim sen anla anlayışı metropollerde işe yarayabilir. Ancak küçük bir Anadolu kentinde böyle bir seçeneğiniz yok. Kullandığımız araç çağdaş sanat olsun diye diretmek gibi bir niyetimiz de yok, ancak anlatmak istediğimizi en doğru şekilde, çağdaş sanatla anlatacağımızı düşündüğümüz için çağdaş sanat diyoruz.


A.Ö.: Sinopale’yi çağdaş sanat üzerinden ifade etme konusunda zorluklar yaşadınız mı? Farklı ülkelerden gelen sanatçıların yaklaşımı nasıl oldu?


M.N.: Sanatçı kendi kültüründen yola çıkarak, kendi ülkesinde ürettiği bir işle katıldığında yerelle çoğu zaman bağlantı kuramıyor ve istenilen etkileşim ortamı oluşmuyor. Elbette sanatçı kendi kültüründen, kendi yaşamından yola çıkacak ancak sanatçının Sinop’u kısa da olsa yaşayarak bu dinamizmin içerisinde bir çalışma yaratması kültürlerarası etkileşimi mümkün kılıyor.  Sinopale’yi o yüzden bir gösteri alanı olarak tanımlamıyoruz, daha çok bir etkileşim ve öğrenme alanı olarak tanımlıyoruz. İşlerin sergilenmesi, diğer bienallerde olduğu gibi işin özü değil, sadece sonucu ya da öğrenme sürecini daha geniş bir kitleye sunma aracı. Popüler büyük birkaç ismi getirerek adınızdan söz ettirebilir ve şehrinizin pazarlama stratejisine katkıda bulunabilirsiniz ama bizim hedefimiz bu olmadığından, katılımı, işbirliğini ve bilinçlenmeyi hedefleyen daha zor bir yol seçiyoruz.


 


A.Ö.: Küratör ve sanatçılarınız da sürekli birlikte çalıştığınız isimlerden oluşuyor.


M.N.: Evet, örneğin iki bienaldir aynı küratörle çalışıyoruz. T. Melih Görgün, Dimitrina Sevova, Emre Zeytinoğlu, Aslı Çetinkaya, Işın Önol, Elke Falat. Daha önceki yıllarda da aynı kişilerin birkaç kez yer aldığı oldu. Bu bir sivil toplum hareketi.  Bu nedenle yeni ve flaş isimleri getirme yoluna gitmek yerine, Sinopale sürecinde daha önce yer almış, tanımış kişilerin süreçte kalmalarını tercih ediyoruz. Onlar da seçimlerini bu bienalin ruhuna ve yapısına uygun sanatçılardan yapıyorlar. Bu yıl Avusturya’dan Ona B, Türkiye’den Evrim Kavcar, Aylin Tekiner, Yasemin Özcan, Türkiye’den Nezaket Ekici başta olmak üzere, İsviçre, Avusturya, Kanada, Portekiz ve Yunanistan’dan önemli sanatçılar yer alıyor.


 


A.Ö.: “Kümeler ve Kristaller: Sıfır Noktasında Gözlem” Sinopale’nin başlığını oluşturuyor…


M.N.: Benim için bu başlığın en çarpıcı tarafı, burada Sinopale ile yaptığımız kolektif hareketi konu alması. Bu kolektif hareket içerisinde bireyin rolü çok önemli. Kristal dediğimiz birey ve bu bireyler kümeleri oluşturuyor. Kümeler gündemi içinde bulunduğumuz anı anlatıyor. Birey ve kolektif arasındaki interaksiyonu ve öğrenme sürecini vurguluyor.


 


A.Ö.: Çalışmalara Sinop halkının katkısı oldukça fazla ve burada yaşayanların Sinopale’yi benimsediklerini gördüm.  Kişiler sanatçılarla nasıl bir araya geldi, süreç nasıl gelişti?


M.N.: Söylediğim gibi Sinopale’nin 10 yıllık bir geçmişi var. Sanatçı konsept çerçevesinde üzerinde çalışmak istediği konuyu önceden  ortaya koyuyor ve Sinop’ta araştırma sürecinde fikrini geliştiriyor, somutlaştırıyor. Sonra da Sino pile ilişkili, çoğunlukla Sinoplularla birlikte üretilmiş, kimi zaman Sinop’un sorunlarını ortaya koyan işler çıkıyor ortaya. Sanatçı ile birlikte çalıştığı yerel iş arkadaşları arasında çoğunlukla yoğun ve bazen de kişisel ve derin kişisel bir etkileşim oluyor ve bu karşılıklı öğrenme ortamı oluşturuyor. Örneğin Sinopale1’de sanatçı Nezaket Ekici “Atropos” isimli çalışmasını gerçekleştirirken, Sinoplu bir terzi ve berber ile birlikte çalıştı. Üretim sırasında nasıl bir şeye katkıda bulunduklarını sanatçı ne kadar anlatsa da anlam veremediler ama Nezaket’in performansını kimisi heyecanla, kimisi gözyaşlarıyla izledi. İşi kendi yaşamlarıyla ilişkilendirdiler, anlamlandırdılar. Diğer bir örnek ise geçen bienalde Kanada’dan Yılmaz Vurucu isimli bir Türk film yönetmeninin Avusturyalı sanatçı Bahanur Nasya ile çektikleri ve Sinop’un sosyal ve çevresel sorunlarını ele alan bir belgesel: “İçimdeki Deniz”. Bu filmde balıkçısından şairine  yüzlerce kişi farklı şekillerde rol aldı, kimisi prodükiyonunda, kimisi içeriğinde yer aldılar. Filmin gösteriminde hapsi aileleriyle oradaydılar. Bunlar yalnızca iki örnek, tüm işleri ele aldığınızda her seferinde işin içine giren yüzlerce kişi oluyor, ortaya çıkan eserleri de binlerce ilgili kişi izliyor. Bu süreç zamanla üstüste birike birike kentte Sinopale dostlarını oluşturuyor.


 


A.Ö.: Kültürünüze sahip çıkın ve bunu fark edin diyorsunuz… Burada dikkat çeken çalışmalardan biri Köy Enstitüleriyle ilgili. Sanat ve zanaatın birleşmesi olarak yorumladığınız çalışmalar bulunuyor…


M.N.: Evet. Emre Zeytinoğlu ve T. Melih Görgün’ün küratörlüğünü yaptığı ve daha önce başka bir versiyonunu Sofya’da “Transform: Balkan Üniversiteleri Sanat Bienali”nde sundukları “İdeal Laboratuvar: Köy Enstitüleri” sergisi bence bienalin en etkileyici parçalarından biri. Öğrenme ve sanat arasındaki ilişkileri ele alan bienal konsepti ile bire bir örtüşüyor.  


A.Ö.: Sinopale ne kadar süre devam edecek, hangi etkinlikler gerçekleşecek?

 

M.N.: Etkinlikler, 31 Ağustos’a kadar devam edecek. Kümeler ve Kristaller: Sıfır Noktasında Gözlem, İdeal Laboratuvar: Köy Enstitüleri ve The Architecture of Red Vienna isimli sergilerimiz Eski PTT Binası, Mimarlar Odası ve İstanbul Oteli, Fikret Övet Ofisi, Mehmet Yüksek Evi ‘nde ziyaret edilebilir. Ayrıca performans çalışmaları ve gösterileri başta olmak üzere, Goethe-Insitut işbirliğinde gerçekleştirilen film gösterimleri, dans ve tiyatro çalışmaları ile çocuk ve gençlik atölyeleri yer almaya devam edecek. Programı www.sinopale.org ‘dan takip edebilirsiniz.

Daha fazla yazı yok
2024-05-02 08:36:17