A password will be e-mailed to you.

                                                                                                           Mert Yiğit Keskin’e


Sanat eserlerinin yaratım süreçleri başka dünyaların inşasına hazırlıktır. Sanatçı kısıtlı zamanda ve mekânda sıkışmayıp yeryüzünü soluduğu için baktığı, gördüğü, dokunduğu, sezdiği her şeyden yeni kipler yaratmaya girişir. Üretim akışlarını mümkün kılan sanatçının his dünyasıdır.  Estetik pratiklerin yaratımında duygular işlevseldir çünkü onlar bedenin yeraltında gömülü duran mücevherleridir. Öyle ki; kaslara işlenmiş olarak hareketli, kimi zaman saklı, bazen açık ve tümüyle özgül bir biçimde bizleri dünyaya bağlarlar. Ağlamak, gülmek, çığlık atmak gibi eylemleri duyguların hızıyla oluşurken tutmak istesek de onlar ele avuca sığmazlar. 

Hislerin her bedende farklı olarak yeşermesinin yanı sıra içlerinde kimsenin göremediği, duyamadığı, algılayamadığı başka maddeleri de barındırır. Kudret diyebileceğimiz bedenin etrafını saran yoğunluklar kümesi görünmeyenin kalesidir. Estetik deneyimler bu alandan ortaya çıkar. Sanatçı doğum, ölüm, aşk, hafıza ya da yaşamı mümkün kılan duygusal izleri, göstergeleri tasarımlara dönüştürür ve ardından ortaya çıkarttığı biçimleri başkalarına aktarır. Sanatın gücü böyle bir kompozisyon düzleminde var olur. Bu yüzden estetik pratikler “özerktir.”

İşte Mabel Matiz‘in sırrı bu güçleri harekete geçirmesinde saklı. Kendine has tınlayan sesinin bir enstrüman misali evrene yayılmasıyla birlikte dinleyeni de başka boyutlara taşıdığı bilinen bir gerçek. Titreşim onun sesini karakterize eden şey. Yaşamın ritimleri şarkılarına yansıyarak duyulmayan, anlaşılmayan ve görülmeyen sayısız duyguyu görünür kılıyor. Bestelediği, seslendirdiği her şarkı dinleyeninin bedenini hareketlendirme potansiyeli taşıyor. Sanatçı yeryüzü ile bağını yarattığı müzikal tınıları üzerinden kuruyor.

Mabel Matiz müzikal yaşamına şimdilik  Mabel Matiz, Yaşım Çocuk ve Gök Nerede adını taşıyan üç albüm sığdırdı. Çalışmaların başarısı bir yana sanatçı kendi özgünlüğüyle adından söz ettirdi. Maya ise Mabel Matiz’in dördüncü albümü.  

“Maya” kelimesi birbirinden farklı dillerde değişik içerikler barındırsa da sanatçı “saflık” veya “öz” anlamında kullanmaya özen gösteriyor. Albüm Matiz’in daha yalın, örtüsüz hallerini içeriyor. Yalnız, sade hâl bir tür sabitlik, donmuşluk anlamında ele alınmamalı. Aksine sanatçının durağanlığa, kalıplara, yaftalamalara direndiği bir albümle karşı karşıyayız. Doğrudan yaşanmış deneyimlerin ve farklı fikirlerin çoklu mahallerde barındığı, çeşitli ara yüzler oluşturma çabası taşıyan şarkılar mevcut klişelerin ötesine geçebiliyor. Aşk, bellek, coğrafya, özeleştiri gibi sanatçının yaşamına yansıyan pek çok kişisel, toplumsal mevzular bir araya geliyor. Müzikal altyapı olarak da “Maya” Anadolu Pop/Rock ve Synthpop müziğin içinden konuşuyor.  O halde farklı zaman aralıklarında zikzaklar çizen, göçebe stiliyle pek çok mekân kat eden “Maya” albümünün dünyasına bir göz atmaya çalışalım.

Sanatçının Mıntıkası I: İmkânsız aşk, Kayıp aşk, Güçlü aşk

Aşk, Mabel Matiz’in diğer albümlerinin ana temalarından biriydi. Fakat üstüne defalarca yazılsa da aşkın yarattığı durumlar kendilerini farklı biçimlerde yeniden var ederler. 

Albümün ilk çıkış şarkısı Ya bu işler ne bir gönül ilişkisinin çıkışsızlığını anlatıyor. İki farklı bedenin karşılaşması ve birbirine açılma deneyimi her zaman mutlulukla sonlanmaz. Bu inatçı serüven yaşamı yeniden kurarken kimi zaman acıyla da bitebilir.  Şarkının başlangıcında “gel beni kor düşümden/kurtarabilirsen kurtar” ya da nakaratta esrik biçimlerde seslendirilen “ya bu işler ne” tınıları kederi betimlemeye yetiyor. Hızlanan ritimler sözlerin de ötesinde imkânsızlıkları işitsel olarak özetleme potansiyeli taşıyor.

Nitekim aşk durgun bir nehir değildir. Felaket onun gizli gücüdür. Kişiler arasındaki hislerin yükselişi ve parlaklığı iki bedene de sıçrarken zaman zaman da tek bedende kalır. O yoğunluk sürecinde duyguların imajlar öğretisi olduğu fikrinden yola çıkarak dışarıdan yansıyan cisimlerin içimize işlediğini fark ederiz. Saçın kokusu, dudağın biçimi, gözyaşı, bakışlar hep bedenlerin birbirine karışımı ya da tek taraflı duygulanım esnasında ortaya çıkan etkileşimlerdir. Çağrışımlar silsilesi olarak gördüğünüz her şey size onu, aşığınızı hatırlatır.

Albümde “Ya bu işler ne” şarkısının yanında birbirinin devamı niteliğinde bu ruhsal dalgalanmaların konu olduğu eserler var. Pembe çalışmasında “geçmişin yükünü sayıklarken/ben sana gelemedim”  veya “Boyalı da saçların” şarkısında “ben bu canı/şerefine vurdum/ama öldüremedim” gibi sözler  sanatçının bedeninde sayıklayan acı kırıntılarını özetliyor. İlahi öz düşüncesinden farklı olarak aşkın gerçekliği acılı deneyimlerden geçiyor. Sahicilik düzleminde kurulan hadiseler geçidi hep güllük gülistanlık olmuyor.  Birbirinin devamı olarak  görebileceğimiz bu iki aşk şarkısı albümün en güçlü baladlarından. 

“Maya” tek boyutlu çalışmalar bütününden oluşmadığı için aşkın yarattığı ihtimalsizlikler dizisi başka müzikal altyapılarla, sözlerle de ifade ediliyor.

Zikir ritimleriyle süslü, elektronik altyapıyla bezenmiş Mendilimde kırmızı var çalışması “yakıyor gerçeğim be aman” dedikçe aşka dair şiddet sarmalının hangi derecelerde vuku bulduğunu anlayabiliyorsunuz. Albümün kapanış şarkısı olan “Ayrılık buna denir” eseri de ağıt misali başlayıp hızlanarak “tuzluklarını doldur/yaralarıma getir” diyebiliyor. “A canım” şarkısı aşktan teni alev alan birinin kaleminden çıkarken “Yaban” ise kayıp duygusunu işliyor. Şarkıdaki “şimdi bir başkası fısıldar göğsüne” sözleri Sezen Aksu‘nun “Tükeneceğiz” eserinin düşünsel altyapısına yakın duruyor. Sevgilinin kaybının verdiği keder Korhan Futacı‘nın saksafonuyla ritmi yüksek gerilimli bir çalışma olarak kıpırdıyor.

Şiddetli kavgalar, gerçek acılar, aşılamayan ayrılıklar iki beden arasındaki silinemez farklardan kaynaklanır. Aşk bu yüzden sahicidir, uyuşmazlığı tetikleyebilir. Önce rastlantısal diyebileceğimiz karşılaşmalar yaşanır. Tesadüften çıkıp sağlam oluşum derinleştikçe aşkın yoğunluk gücü çoğalarak büyür. Sıla’nın katkıda bulunduğu “Sarmaşık” şarkısı da “sana gitmek kolay/kalmak güç” derken bu oluşuma odaklanıyor. “Aşk bu sırnaşık/öldür dersin/ölmez de” diye haykırırken Mabel Matiz katlanılmaz, inatçı serüvenin izdüşümünü dışa vuruyor. Bedenler karışırken, farkların gerilimi “Sarışın değil” çalışmasında beliriyor. Bir önceki “Gök Nerede” albümündeki “Sarışın” şarkısının devamı olan bu şarkı “kalbimin surları/bir bir devriliyor” sözleriyle bedendeki sınır-aşımını vurguluyor. Matiz’in Gülden Karaböcek ile düeti Kalbime azap da “bana dokunmadan biz olur mu?”, “gönül bülbüle düşer/ ama gül bu değil” derken katışıksız karşılaşmanın bir sonraki evresinde ortaya çıkan gizli yankıları bir araya getiriyor. Şarkının akışıyla birlikte Karaböcek’in kırılgan, insanın içine işleyen sesini ne kadar özlediğimizi de vurgulamamız gerekir. 

Mabel Matiz böylesine imkânsızlıklar içinde boğulmayıp kimi zaman kalp kırıklıklarından aldığı güçle bazen de kendi içine dönerek yaşamla ilişki kuruyor. Aşkın kuralsızlığı sanatın en güçlü yerine temas eder. Olay örgüleri de en güçlü estetik deneyimlerle aktarılır. 

Ah! Kozmos aranjesiyle ortaya çıkan Dualar değişir şarkısında “sarılıp, yükünden bir şarkı yazarız” sözleriyle sanatçı inatçı serüveni aktarma kaygısına girişiyor. Estetik arzu “sıyrılalım örtümüzden” ifadesiyle tam da albümün adı olan “Maya”ya yani saflığa yaklaşıyor. 


Öyle kolaysa” ise başkaldırıya dönüşen bir şarkı olma özelliğini taşıyor.  Sanatçı “Dünya bir çölse/durma seraba su getir” ya da “bu dert benim hem ağam hem paşam/öğrenirim onunla kendimi/ direnenler yaşar” diyerek kendi gücünü vurguluyor. Esasında nakaratta gazlanan şarkıda Mabel Matiz çöl kalplerimize su getirmeyi ihmal etmeyerek etrafı da aydınlatıyor.

Sonunda kendi içine dönüşü anlatan Kara beyaz kedi  çalışmasında “anladım bütün gidenleri/arıyorken mükemmeli/ bugün arsız bir kedi/bana kendini sev dedi” gibi sözlerle ayakta duran, yıkılmayan, imkânsızlıkları dahi güce çeviren biriyle karşı karşıyayız. 

Sanatçının Mıntıkası 2: Zaman, Bellek, Coğrafya, İçsel yolculuk 

Aşkın türlü halleri Mabel Matiz’i ayakta tutan tek güç değil. Hafıza sık sık sanatçının zihnini kurcalayan mevzulardan. İkinci stüdyo albümünün isminin “Yaşım Çocuk” olduğunu varsayarsak çocukluk anıları onu her zaman besleyen unsurlardan. 

Zamanı hep çizgisel olarak biliriz. Geçmiş, şimdi, gelecek olarak ilerleyen akışmış gibi anlamaya çalışırız. Oysa bir döngü olarak işleyen zamanda geçmişin şimdiyle ve gelecekle ilişkisi iç içedir. Anılar bellekte birikirken her hatırlayışta yeniden canlanırlar. An geçmişten izlerle vuku bulur. Mabel Matiz’in hatıralarını biriktirmesi de böyle bir döngüyle ortaya çıkıyor. “Maya” albümünün en kişisel şarkılarından biri olan Babamı beklerken yine sanatçının çocukluğuyla kurduğu ilişkiden doğuyor. “Bir yara bu, sevilmezse/kalbe yürür ovulmazsa” ve “baba gönül ayılmayınca/ kan otururmuş, ömür sersem” sözlerindeki derinlikle babasıyla diyaloga giren Matiz yatışmışlık, rahatlama hissiyle bekleyişe dair farkındalık geliştiriyor. Kavuşmaya duyulan yoğun özlem yerini yatışmışlığa bırakıyor.

Çocukluk anıları albümde sadece bu şarkıyla sınırlı değil. “Yıldızların peşinde” temposu yüksek bir disko şarkısı olmakla birlikte sanatçının kimlerden ilham aldığının kanıtını oluşturuyor. Belli ki; geleceğe yönelik Mabel Matiz diskografisinde duracak simge şarkılardan biri olmaya aday. Çalışmadaki şu sözlere dikkat: Zeki, Sezen, Ajda, Tarkan/ Barış, Aysel, Müjde, Türkan/ Onlar değmiş gökyüzüne/kimmiş korkan yıldızlardan

Şarkı, Madonna‘nın ‘Vogue’ şarkısındaki konuşma kısmını andıran ifadelerin yanında Mabel Matiz’in zaman içinde nasıl büyüyüp serpildiğini de dışa vuruyor: “Yandım yanabildiğimce/pişmek kolay değildi”.  

Jakuzi grubundan Taner Yücel’in aranjesi olan Çukur şarkısında Mabel Matiz’in nasıl yandığının ayrıntılarını bulabiliyoruz. Sanatçı “tutamadım ateşimi/kül ediyor beni/susma gönül söyle anam/ben bu derde dayanamam” sözleriyle içsel yolculuğunun ne denli zor olduğunu anlatıyor. Yavaş ve akustik altyapısıyla ‘Çukur’ yine albümün en kişisel eserlerinden biri olarak duruyor. “Mükemmeli” adlı disko parçasında tüm bu melankolik temalardan farklı olarak Matiz kendi mükemmeliyetçiliğiyle dalga geçiyor. Gamlı gemi ifadesi şarkının nakaratına yerleşiyor ve yine kusurlar estetik güce dönüşüyor.
“Junkie”  ise albümün en iddialı parçalarından. Şarkının ortalarına doğru oryantal altyapının hareketliliği erotizmi kucaklarken bedeni kıskıvrak yakalayabiliyor. Cinsel çağrışımların yüklü olduğu şarkı“Comme un Animal adındaki Fransızca çalışma tamamlıyor. Albüme dair başka bir ayrıntı daha: Junkie ile Comme un Animal şarkıları albümün dijital sürümlerinde yer alıyor. 

Rotayı biraz daha başka tarafa çevirdiğimizde Maya’nın açılış parçasını pas geçmemek gerekiyor.  Zira eserde kişisel mevzulardan azade Ortadoğu coğrafyasının hal-i pür melali işleniyor. Progresif altyapıyla yoğrulan şarkıya bir bakıma ağıt diyebiliriz. Göçler, mülksüzleştirme operasyonları ve savaş gibi politik durumlara karşı Mabel Matiz barış çağrısında bulunuyor. Böylelikle sanatçının dünyasında yalnızca kişisel meselelerin bulunmadığını aynı zamanda toplumsal mevzulara da duyarlı olduğunu görebiliyoruz.

Maya’nın Portresi 

Sanatta fütürist akım kural dışı güçlerle ayakta durur. Mabel Matiz’e bu bağlamda bir “fütürist” diyebiliriz. Çünkü müzikal yolculuğunda bilinen verilere, ritimlere, sözlere başkaldıran tavrıyla her seferinde devrimci hamlelerle dinleyicisine sesleniyor. 

“Maya”  ile sanatçı yine fütürizmin doruklarında geziniyor. Albümün poetikası cesur, hesapsız, katıksız duyguların dışavurumundan oluşuyor. Sözün özü, Maya’nın albüm olarak portresini de en güzel Mallarme’nin şu dizeleri ifade ediyor:

“Döndün dalga içinde/çıplak sevincine”

Daha fazla yazı yok
2024-05-02 14:29:30