A password will be e-mailed to you.

İkea’nın online sitesinden pahalı bir şey beğendiğimde satın alırken önce fiziksel olarak gidip görmeyi tercih ederim, taşıyamazsam da kargolarım. Ama önceliğim, her zaman beş duyu organımla deneyimleyip hissetmem, içselleştirmem gerekir. Yani bunu bırakamam, aynı zamanda da taşımayla da uğraşamam. Çok karışık değil mi? Günümüzde yaşadığımız “fijitalize” dönem tam böyle sanırım. Fiziksel ile teknolojinin birleşiminden oluşan bir kelime oyunu. Melez bir zaman mekan anlayışı…

Görünmez olanın iktidarına pandemi döneminde inanmayan sanırım kalmamıştır. Covid-19 virüsününün görünmezliği/bilinmezliğinin yarattığı iktidar alanının metre karesi ve gücü hayal ettiğimizden çok daha fazla olduğuna eminim. Tüm bunlar Elon Musk’ın yeni projesi “Neuralink”in bir parçası olabilir mi? Biliyorsunuz ki Musk bir röportajında iki tane planından bahsetmişti, biri kısa vadeli ve diğeri uzun vadeli hedefler olarak. Kısaca bahsedersek implant metodu ile korteksin üstüne geniş cerrahi bir müdahale ile bir cihaz yerleştirme. Uzun vadeli hedefi ise yapay zeka ile simbiyoya ulaşmak yani ortak yaşama ulaşmak. Böylelikle insan beyninde yeniden bir yapılanma olacak. Tıpkı Matrix filminde, Trinity’nin Kung-fu’ya ihtiyaç duyduğunda Matrix’e bağlanarak 2 saniyede bedenine bilgilerin yüklenmesi gibi…

Yapay zekaya halkın tepkisi ne olacak bilmiyorum ama bilim insanlarının en güçlü savunma örneği bence Stephan Hawking’in geçirdiği felçten sonra bir arayüz ile iletişim kurması ve bununla kitaplarını yazıp, araştırmalarına devam edebilmesi olabilir.

Yani bio-gözetleme teknolojilerini sorgusuz kabul edilebilir hale getirilebilecekler mi? Foucault’nun beden ve iktidar politikalarını sorguladığı dönemden, bizi bizden iyi anlayan bu arayüzlerde mi kendimizi bulacağız.

Bu sahnede beni en çok etkileyen ise Elon Musk’ın davranış biçimi. “Yani ben bunu yaptım haberiniz olsun! İster kabul edin ister etmeyin” snob tavrı önemliydi. Bence en çok da bu tavrından dolayı başarılı olacak. Çünkü günümüzde insanı tam olarak bu psikoloji ile yönetiliyor. Rönesansta yaşıyor olsaydık baskı ile bize çip taktırabilirdi.

Bu projenin en tehlikeli kısmı ise bir dörtgen formuna sıkıştırılmış olan özgürlük. Çok özgürsün ama bütün bu özgürlüğünü kaydediyorum diyen bir implant var bedeninde…

mentalKLINIK, Puff Out, 2018

Tüm bunları düşünürken önüme Borusan Sanat’ta yayınlanan “Acı Reçete #02 isimli sergi geliyor. mentalKLINIK sanatçı ikilisi Covid-19 koşullarının değişime zorladığı sanat dünyasına acı bir reçete sunuyor. Toplum sağlığını korumak adına alınan tedbirlerin yarattığı “yeni normal”e acil bir bakış açısı getiren sergi, performatif yerleştirmenin Borusan Contemporary’den 7/24 canlı olarak dijital bir platforma akan sonsuz ve tekrarsız hareketliliğinden oluşuyor. Dijital bir dörtgenden izleyiciye ulaşıyor.

Diyorlar ki “Bizi bizden iyi tanıyan mikro-hedefli, insan davranış patternlerini irdeleyen, derin verileri işleyen FAANG (Facebook, Amazon, Apple, Netflix, ve Google) azman teknoloji şirketler iktidarı dönemine girdik. Güvencesiz insan ile arttırılmış yetenekler yüklenmiş yarı-kahraman insana geçiş aralığındayız…”

Yani tüm mesele iktidar.

Dün de öyleydi bugün de böyle…

Dün iktidarı aristokrasi elinde tutuyorduysa, bugün teknoloji ile yönetiyor. Günümüzde güç anlayışı değişti. Soyadınız önemli değil, paranız önemli değil, ününüz, şanınız hatta takipçi sayınız bile artık önemli değil yada çok yakında daha da önemsizleşecek. Şu an bilgi, teknoloji ve sanat her zamankinden daha güçlü.

Hatta teknoloji ile birlikte aslında bir nevi şeffaf döneme girdik. Mesela burada yaşayan bir sanatçı Paris’te yaşayan bir sanatçının işini tekrarını yapıp burada yada başka bir yerde sergileyebiliyordu. Tam tersi de doğru. Sosyal medya sayesinde bunlar artık çok çabuk ortaya çıkıyor ve hatta bu hizmeti veren @benzerisler gibi hesaplar bile var. Sonuçta bundan çok değil 5-10 yıl önce birçok sanatçı taklitin dibine vurmuş ve ekmeğini yemiştir. Walter Benjamin yıllar önce sanatçıları uyarmış ve sanat “unique”, biriciktir demiştir. Ancak tekniğin olanaklarının gelişimi ya da sanat yapıtının teknik olarak yeniden üretilebilir olması sanatın biricikliğini (unique) ortadan kaldıran bir durumdur. Benjamin sanatın yok olan bu özelliğini aura (hale, atmosfer) terimi ile kavramsallaştırır. Sanat yapıtını çevreleyen kendine özgü parıltı, ona biricikliğini ve özgünlüğünü kazandıran ‘şimdi ve buradalık’ duygusudur.

Teknolojinin sağladığı bu şeffaflık belki liyakatı da getirebilir. Eğer yapay zeka beynimizden geçenleri okuyacak ve tüm şeffaflığı ile sizin düşündüklerinizi iletecekse belki böylelikle kötülükler sona erebilir ve dürüstlüğe doğru yol alırız.

Geçen izlediğim bir videoda adam yapay zekanı yönettiği bir robot kılığında halka karışıyor. Halkın tepkisi gerçekten kelimenin tam anlamıyla tuhaf. Dikkatimi çeken tek şey ise kültür kodlarının da yapay zekaya işlenmesi. Böylelikle kolektif bilinci de yapay zeka ile yaşatmaya devam edebileceğiz demek…

Bu senenin formu dikdörtgen

Hepimiz o dikdörtgen ekranlara sıkıştık kaldık.

İlk olarak dünyanın en önemli çağdaş sanat fuarı olan Art Basel iptalini duyduğumda şaşırmıştım. Sonrasında VIP listesine özel mail atarak, kamuya hikayelerinde duyurarak online olacağını ilan etti ama Walter Benjamin ise bir kez daha haklı çıktı. Ne diyor üstad Benjamin, sanatın aurası vardır. Benjamin aura’yı kavram olarak kullanmıştır. Kendi deyimiyle “Geleneğin çözülüşü, tekniğin olanaklarıyla sanat yapıtının daha fazla insanla ulaşma imkanını kazanması kolektif ve politik bir sanatın oluşumunun habercisidir. Aslında sanat yapıtı, her zaman yeniden – üretilebilir olagelmiştir. İnsanların yapmış oldukları, her zaman yine insanlarca yeniden yapılabilmiştir.” (Benjamin, 2012)

Sanatın aura’sı vardır arkadaşım nokta.

Her şeyin çabuk tüketildiği bir çağda Benjamin’in belirttiği ilk ‘aura’ kaybında sebep çoğaltmak iken bu kez eksiltmek, 5 duyumuzun aktif olarak ancak bir ya da ikisini kullanarak sanat eseri ile ilişki kurmamız bekleniyor.

Teknolojiden tabii ki faydalanacağız ama bu sefer teknolojinin sanatçıyı metaya dönüştürmesine izin vermemeliyiz. Zaten bunun mümkün olmadığını hafta sonu artweeks sergisinde yüzlerce insanın sabırla mesafeli bir şekilde maskeler ile beklemelerini izlerken gözlemledim. Biz bütün duyularımız ile hissetmeden görmeden tam olarak tüketmiş saymıyoruz. Eksik hissediyoruz.

Sanat ile kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe geçilebilir mi sorusunun cevabını bu sahnede arayabiliriz. Böylelikle Elon Musk’ın kısa süreli hedef ile uzun süreli hedeflerinde yaşadığımız bu eksikliği de hesap etmesinde belki yardımcı olur.

Sanat beyinlerimizde soğuk duş etkisi yaratarak kısa süreli bellekte görsel olarak kalır, kimse uzun süre hatırlamaz sanatı. Sanki sadece sanatçılarda uzun süreli belleğe geçiyormuş gibi hissediyorum. Sanatçıların yüzyıllardır amacı ise kalıcı olmaktır. Yani izleyicinin uzun süreli belleğin yer etmek ve hafızalarında taze ve hep diri kalmak… Ölümsüzleşmek.

Dünya yeni düzene aşılırken sanatçılar öncü olarak zaten hazır bir şekilde kucaklamalı.

İnsanlık 2.0 ile ilgili sürekli gelgitlerim, araştırmalarım devam ediyor. İnsanlık için iyi mi olacak kötü mü? Aslında bu mutlakiyetçiliği kaldırmamız lazım? Belki de mutlak iyi ya da mutlak kötü yoktur. Uzun süreli bellek ve kısa süreli bellek bunları düşünmeye devam edeceğim. Mühim olan teknoloji insanlığımızı 2.0 yenmesin..

 

İLGİLİ HABERLER

Borusan Contemporary’den Corona’ya “Acı Reçete”

2021’de sanat dünyasını neler bekliyor?

 

Daha fazla yazı yok
2024-05-01 14:33:14