A password will be e-mailed to you.

“Peki, felaketin kendisi yeterince acı iken medyada\sosyal medyada izleyiciye sunulan ve gerçekliğin ötesine taşınan görsellerin varlığı neden? Bu görsellerin sembolik işlevi, bizi gerçeklikten kopararak bambaşka bir boyuta taşırken; böylece romantize edilerek toplumsal gerçeklikler alt üst edilir.”

6 Şubat 2023 tarihinde, Kahramanmaraş merkezli yaşanan yıkıcı deprem, birçok boyutuyla muazzam bir felakete ve dayanılmaz acılara sebep oldu. Maddi ve manevi hasarlara yol açan bu felaketin her anını medya\sosyal medya aracılığıyla öğreniyoruz. Şahit olduğumuz her acı duruma karşı üzülüyoruz, öfkeleniyoruz, içimiz yanıyor, tanımadığımız insanlar için ağlıyoruz, çaresiz hissediyoruz ve psikolojik olarak çok fazla etkileniyoruz. Felakete doğrudan\dolaylı maruz kalan insanlar hayatlarını, ailelerini, komşularını, arkadaşlarını, evlerini, işlerini kısaca her şeyini kaybetti… Bu yazıda bir ürün, eşya veyahut hizmet satın almak olarak sembolik tüketimden ziyade, medya\sosyal medya aracılığıyla servis edilen görsellerin ve içeriklerin sembolik tüketimini ele almak istiyorum. Başka bir deyişle felaketin içinde üretilen bilgi, birbirine benzer yöntemlerle, yine felaketin gerçekliğini arka planda bırakacak şekilde içeriklere dönüştürülerek kişilere ulaşmaktadır. Burada, özellikle, Louis Althusser,  Devletin İdeolojik Aygıtları (DİA) olarak kavramsallaştırdığı ve “kültürel DİA’lar” aracılığıyla üretilen ve dolaşıma sokularak yeniden üretilen tahakkümün boyutuna işaret eder. Benzer şekilde görüyoruz ki medya\sosyal medya gibi kültürel DİA’lar aracılığıyla tüketilmek üzere servis edilen söz konusu içerikler; tüm yönleriyle toplumsal gerçekliğin hegemonikliğini ve bilinç dışı yapılar üzerindeki etkisini gösterir. Dolayısıyla da 10 ilde yaşanan depremin ardından, sıklıkla enkaz altında kalanların kurtarılma anlarına, yaşanılan zorluklara, dayanışmaya, çaresizliğe, felaketin ve acının dehşet verici ve sarsıcı anlarına şahit olduk\oluyoruz, elbette ki bizlere gösterildiği kadarıyla. Enkaz altında doğum yapanların içinde bulunduğu çaresiz durum, medya\sosyal medya aracılığıyla ‘mucizevi’ bir olay olarak addedilirken; küçük çocukların kurtarılma anları, her seferinde ağır duygu yüklü görseller ve şarkılar -yas tutarken dinlenilen şarkılardan bahsetmiyorum- ile servis edilmektedir.

Ek olarak, yaşanılan acı olaylar ve beraberindeki ölümlerin ardından mağdurların ‘melek’ çizimleriyle resmedilen graffitilerinin\resimlerinin dolaşıma sokulması, kriz anlarında oldukça yaygındır. Sizce de tüm bunlar yaşanan felaketin ve acının gerçeklik ötesine taşınması değil midir? Burada gerçek nedir diye sormak gerekmez mi? Bir çocuğun, enkaz altında kalması mı yoksa bahsedilen ruhani bir gücün kendisine yardım ettiği düşüncesiyle olaya tanık olanların içlerine su serpilmesi midir gerçek olan? İyi ama geriye kalan binlerce çocuğa, iddia edilen ruhani yardım neden gitmedi?  Bu görsel, iyi bir örnektir. Ancak zaten görselin aşağıdaki gerçek hâli, korkunç derecede gerçektir. Bu gerçeklerle yüzleşmeliyiz.

Ahmet Özkaya tarafından kaleme alınan, “Post Truth (Gerçeklik Ötesi): Yalanların Gerçekmiş Gibi Sunulduğu Bir Dünyada, Hakikatin Anlamı Nedir?” isimli yazıda, Post truth, “…nesnel olan bir gerçeklik karşısında halk kitlelerinin kişisel duygular ve çeşitli çıkarların ağırlık kazanması ile nesnel gerçekliğin silikleştirilmesi ve kamuoyunu etkilemesi olarak,” tanımlandığı aktarılmıştır. Yazara göre, bu kavram, siyaseti aşmış olmakla birlikte bilginin, –Michel Foucault’un altını çizdiği üzere, “…hakikat üretilir. Bu hakikat üretimleri iktidardan ve iktidar mekanizmalarından ayrı değildir…”- hızlı bir biçimde, herkese rahatlıkla ulaşmasıdır.

Ne var ki severek takip ettiğim sosyal medya fenomeni Taha Duymaz’ın enkaz altında kalmasının ardından -en başından beri derin bir üzüntüyle sağ salim kurtulmasını umut ettim-, sosyal medyada dolaşan bilgi kirliliğinin hızlı bir biçimde yayılması, buna iyi bir örnektir. Kimine göre Taha, prim için bir oyun oynamakta -depremin olacağını bilmesi gerekiyor bu durumda ki akıl almaz bir iddia bu- kimine göre de kendi ailesi, prim için Taha’yı kullanmıştır. Hatta bir kısım sosyal medya kullanıcısı bütün ikiyüzlülüğüyle, ailesinin nasıl acı yaşaması gerektiğine kadar öneriler vermekten geri durmamıştır. Bir kısmı da kendilerince üretmiş oldukları varsayımları anlattıkları videolar çekip; ailesinden yaşam tarzına kadar özel alanına saldırdıkları içerikleri sosyal medyada paylaşmışlardır. Oysaki Taha, mücadele ettiği yoksulluğun içinde hayata tutunma çabasındayken hem yaşarken hem de ölürken zorbalığa uğramış; duruma dair gerçek bilgi, enkaz altındaki cansız bedenine günler sonra ulaşıldıktan sonra ortaya çıkmıştır. Bu ve benzer haberlerin yaygınlaştırılması, linç kültüründen beslenen insanlara ne kazandırdı bilinmez ama Taha, her seferinde yoksulluğun gerçek yüzünü göstermiş oldu bizlere. Taha’nın daha önce çektiği videolara, -çoğunlukla linç edenlerin af dilediği- en acılı müziklerin eklendiği içerikler sosyal medyada gündem olmaya başladı. Yazar Arda Erel, sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımla durumu, tüm gerçekliğiyle ortaya koymuştur, #TahaDuymaz ölümü de, yaşamı da sınıfsaldır. Kendisi tamamıyla yoksulluğun ölümcüllüğünü hatırlatıyor bana. Yaşarken ona yoksullukla mücadele ettiği için, erkeklik normuna, maçoluğa uymadığı için saygı duymadılar ve ölümü de yoksulluk tedbirsizlik yüzünden oldu. Çok üzgünüm.” Gerçek maalesef ki budur; ihmalin gerçekliğidir, yoksulluğun gerçekliğidir, çaresizliğin gerçekliğidir, genç bir çocuğun diğer bütün herkes gibi enkaz altında kalmasının gerçekliğidir.

Peki, felaketin kendisi yeterince acı iken medyada\sosyal medyada izleyiciye sunulan ve gerçekliğin ötesine taşınan görsellerin varlığı neden? Bu görsellerin sembolik işlevi, bizi gerçeklikten kopararak bambaşka bir boyuta taşırken; böylece romantize edilerek toplumsal gerçeklikler alt üst edilir. Çocuğunu kaybetmiş bir babanın görseli yeterince acı iken; kız çocuğunun melek olarak resmedilmesi dini boyuta da işaret etmekle birlikte bir yandan görenlerin vicdanını delip deşmekte diğer yandan felaket ve acı üzerinden hem ikiyüzlülüğü hem de gerçekliği aleni veyahut zımni olarak gün yüzüne çıkarmaktadır. Üstelik söz konusu sembolik tüketim, aynı görsellerin ardına dayanılmaz acı müzikler yerleştirilip, sürekli olarak dolaşıma sokulmaktadır. Hâlbuki röportaj sırasında acısını dile getirmeye gayret eden depremzedenin konuşmasına izin verilmezken; kim için, nasıl ve hangi şekilde üzüleceğimiz\üzülmemiz gerektiği yine hâkim sembolik sermaye tarafından egemen sistemin lehine olacak şekilde belirlenir. Acı ve öfke tam da burada törpülenir zira acı çekmek de toplumsal normlara uymadığı takdirde dışlanmaktadır. Bu bakımdan Pierre Bourdieu’nün ‘simgesel şiddet’ olarak kavramsallaştırdığı şiddetin bu biçimi, bireylerin rızasını da içererek, -örneğin televizyon aracılığıyla- bireyleri aynı düzeye çekme ve nötralize etme hedefini içerir. Esasen gerçeklik, romantize edilir; dehşet verici felaketlere karşı duyulan öfke, kızgınlık, umutsuzluk ve üzüntü gibi duygular bu yönde homojenleştirilir. Tanık olunan şey, her şeyden önce bir ‘mucizedir’. O halde, tekraren sormak gerekirse, ‘gerçek’ nedir?

Henri Lefebvre, Gündelik Hayatın Eleştirisi II isimli kitabında, “Gerçek nedir?” sorusunu sorar. Lefebre, “Bilginin nesnesi ve hedefidir, eylemin dayanak noktasıdır. Gerçeği kâh saptamak, kâh dönüştürmek için, ona erişmeyi ve onu sımsıkı kavramayı arzu ederiz. Gerçek, gerçekçiliği gerektirir. […] Gerçek, onu dönüştürmek için nüfuz etmek isteyen ve çeşitli aygıtlarla donanmış bir iradeyle ona saldıran kişi karşısında ancak derinliklerini açar. Fakat gerçeği değiştirmek isteyen kimse zaten gerçeğin dışına çıkmıştır. Belli bir amaç peşindedir. Peki, nesnellik ne olur? Gerçeği kaydetmek yerine değiştirmek niye? […]” tespitlerini yapar. Enkaz altında küçük bir çocuğun, kendisini bir kadın tarafından beslendiğini açıklaması üzerine, felakete dair hem gerçeklikler hem de olasılıklar sembolik bir tüketim malzemesi olarak karşımıza çıkar. Sabah Gazetesi’nin haberine göre, bu olayı paylaşan Demet Akalın, “Çocuk yok ben hiç acıkmadım ki… Çok güzel bir abla geldi bana yemek yedirdi su içirdi benimle hep oynadı merak etme kurtulacaksın dedi ve siz gelince gitti demiş. Melek kızım o melek…” sözlerine binlerce beğeni ve yorum gelmiştir. Burada elbette ki herkes, enkaz altında kalan çocuklar için her nasıl olursa olsun bir yardım eli ve ‘mucizeler’ dilemektedir. Bu tarz bir olasılığın, enkaz altındaki tüm insanlar için gerçekleşmesi umudunu korumak, gayet insanidir. Lefebvre’nin eleştirilerine dönecek olursak, “Öncelikle, olasılığı gerçeğin içine yeniden dâhil edelim. […] Olası, soyut ve muğlak olur; gerçek, yoğun ve ağır, ‘olan’ ya da ‘varolan’ olur. Olası, gerçeğin içine girer. […]” O halde burada, söz konusu doğa-üstü olayın gerçeklik-olasılık ilişkisi nasıl anlaşılacaktır.

Son tahlilde söylenecek çok söz var. Bütün gerçekliğiyle yaşadığımız bu acı, hepimizin. Sevgi, dayanışma ve yardımlaşma iyi edecek bizleri…

 

Kaynaklar

Althusser,  L. (2014).  İdeoloji  ve  Devletin  İdeolojik Aygıtları.  (Çev. A.  Tümertekin).  İstanbul:  İthaki Yayınları.

Thomas, P. D. (2013). Gramsci’de Diyalektik Hegemonya. (Çev. R. Caner), Gramsci-II kitabının içinde, Felsefelogos, 17 (48), 11-17, İstanbul: Fesatoder Yayınları.

Bourdieu, P. (2015). Televizyon Üzerine. (Çev. A. Bakım). İstanbul: Sel Yayıncılık.

Bourdieu, P. (2018). Eril Tahakküm. (Çev. B. Yılmaz). İstanbul: Bağlam Yayınları.

Sabah Gazetesi. (12.02.2023). Enkaz altından çıkarılan çocuğun anlattıkları tüyleri diken diken yaptı! Demet Akalın paylaştı! ‘Çok güzel bir abla geldi bana…’ https://www.sabah.com.tr/galeri/magazin/enkaz-altindan-cikarilan-cocugun-anlattiklari-tuyleri-diken-diken-yapti-demet-akalin-paylasti-cok-guzel-bir-abla-geldi-bana (17.02.2023 tarihinde erişildi).

Özkaya, A. (27.06.2020). Post Truth (Gerçeklik Ötesi): Yalanların Gerçekmiş Gibi Sunulduğu Bir Dünyada, Hakikatin Anlamı Nedir?. https://evrimagaci.org/post-truth-gerceklik-otesi-yalanlarin-gercekmis-gibi-sunuldugu-bir-dunyada-hakikatin-anlami-nedir-8574#:~:text=Post%20truth%2C%20nesnel%20olan%20bir,ve%20kamuoyunu%20etkilemesi%20olarak%20tan%C4%B1mlan%C4%B1r (14.02.2023 tarihinde erişildi).

Foucault, M. (2015). İktidarın Gözü, Seçme Yazılar 4. (Çev. I. Ergüden). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Lefebvre, H. (2022). Gündelik Hayatın Eleştirisi II: Gündelik Hayat Sosyolojisinin Temelleri. (Çev. I. Ergüden). İstanbul: Sel Yayıncılık\Düşünsel.

Daha fazla yazı yok
2024-05-01 16:15:35