A password will be e-mailed to you.

Adventure Time’ın yaratıcısı Pendletown Ward ve komedyen Duncan Trussell imzalı The Midnight Gospel, 20 Nisan’da izleyici ile buluştu ve Netflix’in yetişkinlere yönelik animasyonları arasında ilk sıralara yerleşti bile. Psikedelik grafikleri felsefi tartışmalarla birleştiren seri, kafası çorba olmuş insanlığa malzemeler ve tarif konusunda yardımcı olabilir.

Cartoon Network’ün 10 sezonluk (288 bölüm) demirbaşı Adventure Time, yetişkinler başta olmak üzere her yaştan izleyicinin zihnine ve kalbine kazınmıştı. 8 Emmy ödüllü animasyonun yaratıcısı Pendletown Ward, “Görüyor ve yükseltiyorum!” demiş olacak ki, The Midnight Gospel ipini koparmış olarak doğdu. Seri esasen, podcast yayıncısı ve komedyen Duncan Trussell’ın Family Hour söyleşilerinden esinlenerek oluşturulmuş. Trussell aynı zamanda The Midnight Gospel’in ana karakteri Clancy’ye de sesini veriyor.

Ablasından aldığı borçla eski bir evren simülatörü alan Clancy, kelepire bulduğu bu aletteki dünyaların ve canlıların eşsiz hikayeleri olduğuna inanmaktadır. Uzay yayını (podcast) için bu canlılarla röportaj yapmaya karar veren Clancy, ablasına olan borcunu bu şekilde ödeyeceğini söyler. Ancak simülatör, kolayca kaçınılabilecek operatör hataları yüzünden yavaş yavaş bozulmakta ve içindeki dünyalar türlü kıyametler yaşamaktadır.

Klasik bir gevşek olan Clancy, simülatörün bakımını yapmaktansa hızla dünyalara dalar ve kaotik atmosferlerden anlamlı hikayeler sağmaya başlar. Simülasyon çiftçiliği olarak da adlandırılan bu durum, simülasyon dünyalardan eşya veya hikaye çıkartmak anlamına gelir ki; Clancy de gittiği her dünyadan farklı bir çift ayakkabı ile dönmektedir. Ayakkabılar, Clancy’nin bedenlendiği avatarları ve edindiği deneyimleri simgeler. Simülasyondan ayrılmak için üflediği boru ise bildiğiniz üzere İsrafil’in borusudur.Referans noktalarının giderek kompleksleştiği ve gerçekliği tasavvur edemediğimiz biçimlerde deneyimlediğimiz yirmi birinci yüzyıl, The Midnight Gospel’in kaotik simülasyon dünyalarına esin olmuş. İçine düştüğümüz karmaşanın varoluşsal sorgusu, sübjektif ancak bir o kadar da deterministik duruyor. Kişisel simülasyonumuzun ortak algıya etkisini gün geçtikçe daha çok duyumsuyoruz. Alışılagelmişliğin seyrelerek dağıldığı ve düşüncenin kendi içinde çoğalarak yayıldığı günümüzde, çorba olmuş beyinlerimiz operatör hataları sebebiyle küçük kıyametlerini yaşıyor ve çoğumuz bu konuda ne yapabileceğini kestiremiyor. The Midnight Gospel gibi yapımların, arada kalmış nesli yansıtması ve çözüm arayışı bu sebeple kıymetli.

Her bölüm başka bir felsefi tartışma

Peki, ilk sezonu hepi topu sekiz bölümden oluşan seride neler oluyor? Öncelikle, her bölümde Clancy’i başka bir dünyada başka bir felsefi tartışma içinde buluyoruz. Arka planda gerçekleşen kaosta yeri geliyor zombi istilası, açlık-kıtlık, kıyım temalarında gore ögeler baş gösteriyor; yeri geliyor bilim kurgusal öğeler psikedelik psikedelik gözümüze akıyor. Ancak her halükarda apokaliptik arka plan üzerine oldukça sakin, ağdalı ve derin bir sohbet gerçekleşiyor. Uyuşturucudan meditasyona, doğum-yaşam-ölüm döngüsünden majiye; insan bilinci ve ruhu üstüne gerçekleştirilen sohbetlerde ortaya çıkan, içinde yaşadığımız hayatın karmaşasından bu tip sohbetler vasıtasıyla anlam çıkarmayı denediğimiz oluyor. Clancy’nin yaptığını hepimiz her gün yapıyoruz.

İzleyici yorumlarına baktığımızda hemen hemen herkes serinin birkaç kere izlenmesi gerektiğini vurguluyor. Kimilerine göre elitist bir entelektüelite barındıran serinin, herkesin hakim olmadığı konuları kapsadığı doğru. Ancak bu konuda fikir belirtenleri dinlerken illuminati sembolizmi gibi oldukça yavan bir tanımla yaklaşanları kulak ardı edin. Zira binlerce yıllık okült gelenekleri ve sembolleri, YouTube videolarına sakız olmuş çerçöple anmak saygısızlık ve cahillik olacaktır. Bunun yanında, grafiklerin hızı ve karmaşasına katılan sohbetin derinliği, bölümlerin tam da anlaşılmadan bitmesine yol açıyor. Tavsiye; ilk önce izleyin. Sakin olun ve izleyin. Eğer ilginizi çekerse tekrar izleyin. Kimi seyirciler serinin diyaloglarını indirerek okumayı tercih etmiş; bu da oldukça makul gözüküyor.

Rick and Morty’ye benzetiliyor

The Midnight Gospel’in müzikleri; Russian Doll, Master of None ve Awkwafina is Nora from Queens gibi dizilere yaptığı bestelerle adını duyduğumuz Joe Wong melodileriyle sarmalanmış. Çizgi ve tema olarak Rick and Morty’ye benzetilen seri, karakterlerin ve evrenlerin tavrı adına tezatlık oluştursa da atmosfer olarak benziyor diyebiliriz. Rick and Morty’nin bilim kurgu evrenine atfedilen ciddiyeti The Midnight Gospel’da göremiyoruz ancak bir psikedelik var. Simülasyon evrendeki olay ve kişiler, arkada ne gerçekleşirse gerçekleşsin sohbetlerine odaklanmış durumda. Hani bu bir referans olsun ancak aynı şeyi ummayın demeye çalışıyorum.

Duncan Trussell’ın annesiyle yaptığı sohbet dahil (bölüm sekiz), gerçek kişi ve olaylardan alıntılanan hikayelerin arasında ilgimi çeken, üçüncü bölümdeki balık adam oldu. West of Memphis belgeselinde de bahsedilen ve orijinal adı Damien Echols olan balık adamımız, 18 yaşındayken işlemediği bir cinayet nedeniyle hapse girmiş ve on sekiz yıl sonra masumiyetini kanıtlayarak hapisten çıkabilmiştir. Seremonisel maji üstüne konuşulan bölümde Damien Echols, hapiste geçirdiği sürede deneyimlediği şartların onu getirdiği noktaya minnet duymaktadır. Her bölümün kendine has dokusu olmasına karşın benim favori bölümlerim 3-7-8 oldu. Mansiyon olsa 5’e verirdim.

Netflix, The Midnight Gospel ile yetişkin animasyonlarında ilgi çeken öğeleri ne denli yakalayabildiğini bir kez daha gösteriyor. Bölümlerin içeriklerini kabaca geçtim, zira seri zaten seni senden alacak beni bana bırakmayacaktır. Ve son bir uyarı, bölümleri arka arkaya izlemek geçici zihin tutulmasına yol açabilir. Ve elbette, çocuklara uygun olmadığı belli.

Psikedelik bir podcast yayını ilginizi çekmişse, fragmanı şöyle bıraktım. Ve iyi seyirler diledim!

 

İLGİLİ HABERLER

Büyükler için NETFLIX çizgi filmleri

2019’un EN İYİ 13 ANİMASYONU

Daha fazla yazı yok
2024-05-02 08:25:11