A password will be e-mailed to you.

“Video sanatının kendine özgü biçim dili var mıdır” ya da “Sanatsal ifade aracı olarak sanat tarihsel süreçte yeri nedir” gibi tartışmalar uzun zaman önce geride kaldı. Video sanatının, bir üslup ya da eğilim değil, olanaklara/olasılıklara imkan veren yaratıcılığın uzandığı bir dil olarak değerlendirilmesi olgunlaşmış bir literatür yarattı bile. 2003 yılından itibaren sanatçılar Ferhat Satıcı ve Hülya Özdemir’in öncülüğünde şekillenen bağımsız sanat inisiyatifi Videoist de, videonun açtığı imkanları araştıran, yoğuran, aktaran ve birleştiren bir üretim dilinin çevresinde şekillenen sanatçı merkezli bir kolektif olarak sürekliliğini hâlâ koruyor. Bu noktada öncelikle, yerel sanat alanında 2000’li yıllarda alternatif oluşturan kolektif yapıların oldukça güç kaybettiği günümüz sanat sisteminde Videoist gibi esneklik oluşturan birlikteliklerin ve ortaklıkların kendini konumlandırıp bunu sürdürebilmelerinin çok değerli olduğunu vurgulamak yerinde olur.

Güncel sanat ortamında yaratılan nefes alanlarından olma sorumluluğunu sürdürme konusundaki tutarlılıklarını geçtiğimiz Nisan ayında Ankara Arte’de düzenledikleri “Katmanları Açmak” ile bir kez daha gösteren Videoist, bu sergide de “video sanatı”nı değil, videonun mekânsal/zamansal/algısal ve yorumsal katmanlarını tartışmaya açıyor.

Videonun düşünsel ve biçimsel katmanları ile üretim süreçlerini yapıbozuma uğratmaya dönük bir stratejinin uygulandığı “Katmanları Açmak”, bir bakıma Videoist’in 2010 yılında gerçekleştirdiği “Unplugged: Gorüntünün fragmanlaşmış doğasından bir arkaplan akustiğine geçiş” projesini bir adım öteye taşıyarak bu arkaplanın katmanlarını derinleştiriyor. Gülsün Karamustafa, Guy Ben-Ner, Benjamin Stumpf-Antje Feger, Khaled Hafez, Hera Büyüktaşçıyan, Nancy Atakan, Yeni Anıt, Hülya Özdemir, TUNCA, Ferhat Özgür, İrem Tok, Yıldız Doyran, Serdar Yılmaz, İnsel İnal ve Kaya Hacaloğlu’nun üretimlerini bir araya getiren “Katmanları Açmak”, sanatçılara ait video üretimleri dışında, videoya zemin oluşturan düşünceler bütününün bir haritasını çıkarmak, üretimlerin bilgisini araştırmak, başlangıç noktalarına ve yaklaşımlara işaret etmek için videonun kavramsal ve dokümanter diline odaklanıyor.

Videonun, mecralar arasındaki birleştirici gücü, melez medyumlar arasındaki akışkan geçişliliğe imkan veren dilini ortaya çıkaran üretimlerin izlendiği sergide, Benjamin Stumpf-Antje Feger’in “Panter” isimli ses enstalasyonu videonun araçlarından olan işitsel gücünü paylaşıyor. Rainer Maria Rilke’den Farsçaya çevrilen, kafese kapatılmış ve aslında başka bir hayatı bilmeyen bir panterin gözünden görünen dünyaya dair 1902 tarihli aynı adlı şiirden yola çıkan, 2009 yılında İran’dan Almanya’ya göç etmiş Mahmoud Sabahy tarafından okunan şiirin dinlendiği bu çalışma, tutsaklık, aidiyet ve öğrenilmiş çaresizliğin yarattığı bilince çıkarılamayan felç halini “insanlığın” metaforu olarak kullanıyor.  Sergide, videonun yöntemsel süreçlerinin bir uzantısı olmaları ötesinde, sanatçıların üretimlerine zemin oluşturan, bir bakıma üretim sürecinin kaynaklarını ortaya seren video-dışı çalışmalar, serginin başlığıyla da açmak istediği “katmanlar”a dair önerileri paylaşıyor.

TUNCA, toplumsal tarihten aldığı ve dünya siyasetinde kalıcı izler bırakmış olan siyasi liderlerin favori yemeklerini araştırdığı, tarifleri yeniden deneyerek ortaya çıkardığı bir dizi resim, metin ve videodan oluşan 2014 tarihli “Desire” projesinden bir katmanı sergiye taşıyor. Yeni Anıt, “Sokağın Seyir Defteri”nde buluntu nesnelerin temsille, kişisel anıların toplumsal hafızayla, travmaların düşlerle kesiştiği görsel hikayeler anlatıyor. Olgunlaşan bir video çalışmasının önceli olarak izlenen bu manzaralar, katmanları aralayan bir seyir defteri oluşturuyor. Henüz gerçekleşmemiş bir video çalışmasının düşünsel ve görsel eskizlerinin izlendiği “Servi Dizisinden…”de, Yıldız Doyran, desenleri ve notları aracılığıyla, gelenek, tarih, kültür ve semboller evreninden çekip çıkardığı servi imgesini, yaşam ve ölümün metaforu olarak izleyiciye sunuyor.

Katmanları Açmak”ta, videonun hatırlama, hafızanın tetiklenmesi ve kaydedilmesine yönelik olanağının, kayıt ve arşiv niteliğinin, ayrıca toplumsal belleğin tutulmasında öznel perspektiflerin bakış açılarını paylaşma imkanlılığının altını çizen çalışmalar da izleniyor. Ferhat Özgür, Pluriversale kapsamındaki “Enigmatic Majorities” adlı sergide bu yıl gösterilmiş olan, Fetih/Conquest adlı iki kanallı video yerleştirmesine dair bir dökümü, videonun düşünsel ve kavramsal arkaplanına ait arkeolojik bir envanter olarak izleyici ile paylaşıyor. 2016 yılında, İstanbul’un Fethi’nin 563. Yılında Yenikapı’da gerçekleşen ve belki de o güne kadar yapılmış en gösterişli kutlamayı yansıtan “Fetih”, kalabalıkları birleştiren ortaklıklara dair söylemlerin, sosyo-politik atmosferin gündelik yaşam üzerindeki etkisinin bir belgesi, yorumsuz bir okuma denemesi biçiminde sunuyor. Guy Ben-Ner’in “Kaçış Sanatçıları” isimli video-dokümantasyonu da İsrail Negev çölünde bulunan, Eritre ve Sudan’dan gelen mülteci ve sığınmacıları barındıran açık Holot Hapishanesi’nde geçiyor. Sanatçının burada gönüllü olarak katıldığı eğitimlerde gerçekleştirdiği kayıtlar, pedagojik bir rehber, arşivsel bir üretim olarak ortaya çıkıyor.

Sergide, videonun, çoğul yaklaşımlara imkan veren dilinin görünür olduğu çalışmalardan biri de İrem Tok’un 2015 tarihli “Kıyısız” serisi. Varış ve çıkış noktası belirsiz bir yolculuğun imkanlarını şiirsel ve naif bir görsellikle yansıttığı resimler bir bakıma, insanlığın kendi yıkımını hazırladığı bu sonsuz okyanusta aslında herkesin aynı gemide olduğuna dair bir uyanış mümkün olabilir mi sorusunu anımsatıyor. Kaya Hacaloğlu’nun 1996 tarihli videosu “Kitabe”, Khaled Hafez’in 2015 tarihli “Altı Canlı Harekette Ayna Sonatı” isimli video kolajı, Nancy Atakan’ın 1994-2012 sürecini kapsayan videosu, belgeleme, kaydetme, araştırma, hikaye anlatmada videonun mecra sınırlarını aşarak bir tür deneyim alanına dönüşmesine odaklanıyor.

Serdar Yılmaz’ın sinematografik dile yaklaşan bir anlatıma sahip “Su Birikintisi” videosu, anlık bir değişimle varoluşsal gerçekliği alt üst olan kurgusal bir karakterin, gerçeküstü hikayesini aktarıyor. Hem masalsı hem tekinsiz, hem düşsel hem aşina gelen mekan ve insanları içine alan video, sesin, imgenin, mekanın, hikayenin bir arada kullanıldığı etkili bir anlatım sunuyor. Bu dili daha çok deneysel bir çerçevede kullanan diğer bir çalışma da, Gülsün Karamustafa’nın 2007 tarihli “Şehir ve Gizli Panter Modası”. Ezberlenmiş ön yargılar, katılaşmış görsel kodlar ve kadın bedeni üzerindeki tahakkümü fantazmatik bir kurgu ile gündeme getiren video, deneysel sinematografik anlatımı ile medyumun olanaklarına dair derinlikli katmanları açığa çıkarıyor.

Kartografik bir kolaj olarak Hera Büyüktaşçıyan’nın üretim pratiğinde kendini sıkça gösteren sınır geçişleri, sergide izlenen 2014 tarihli “Kırmızı Hat” isimli çalışmasında da izleniyor. 1962 tarihli bir video kaydından çıkıp kağıda, kolaja, boyaya dönüşen bir düşünme egzersizi olarak “Kırmızı Hat”, videoda izlenen küçük kız çocuğunun (sanatçının annesi) çizdiği hayali sınırlardan, zaman, kent, hafıza ve kimlik üzerine bir çizgide katmanları aralıyor.

Hafıza katmanlarının en yıkıcı biçimde erezyona uğradığı mekan: Kent

Olgu ve olayların kaydını tutarak bunu sanatsal üretim aracılığıyla hafızaya almaya yönelen çalışmalardan bir diğeri de Hülya Özdemir’in “Tahliye” ve “Parçaları Bütünden Daha Büyüktür” adlı fotoğraf ve resimleri. Sanatçının, Efteni ve civarında yok olmaya yüz tutmuş yaşam alanları ve ekolojik türlerin bir kaydı olarak, yok olmanın metaforunu da incelikli biçimde malzemesine taşıyor. Sanatçı, bağıl nem ve ısının etkisiyle zaman içinde büzülüp küçülen kağıtlara aktardığı türlere karşı bir ağıt olarak bu hafıza plakalarını oluşturuyor. Günümüzde yalnızca yok olan doğa değil, hafıza katmanlarının en yıkıcı biçimde erezyona uğradığı mekanlardan biri de kentler. Bu çerçevede video da, sanatçıların toplumsal belleğin kaydına yönelik geliştirdikleri reflekslerin aracısı konumunda.

Bu reflekslerden beslenen sergide de, İnsel İnal’ın üç yıl önce İstanbul Fikirtepe’de yaşanan yıkımı arkaplanına aldığı “An English Man in New York” adlı kısa videosundan hareketle gerçekleştirdiği enstalasyonu “Gerilim” yer alıyor. Rant ekonomisinin agresif biçimde tahrip ettiği ve küresel pazarlama stratejilerinin kültürel hafızayı yok etme pahasına ölçüsüz bir şekilde gerçekleştiği alanlar olarak kentlerin yok oluş sürecine işaret eden sanatçı, birbirine mıknatıslarla tutturulmuş seramiklerin kırılma anının gerilimine izleyiciyi ortak ediyor.

*Ankara çağdaş sanat ortamına yeni bir soluk kazandıran ve çoğunluğunu sanatçıların oluşturduğu kolektif işbirliğine dayanan bir yapılanma olan ARTE’nin evsahipliğinde, Barış Acar ve Fırat Arapoğlu’nun da metinsel destekleriyle, kolektivitenin değerine bir kez daha vurgu yapan Videoist’in gerçekleştirdiği “Katmanları Açmak / Unfold” başlıklı sergi, 6 Mayıs’a kadar izlenebilir.

Daha fazla yazı yok
2024-05-02 04:18:16