A password will be e-mailed to you.

Ön-Raffaelocu eserlerinde karşımıza çıkan uzun boylu, ince belli, keskin çeneli, genişçe ağızlı ve elleri büyük kadınlar, ilk Viktoryen dönemi sanatında resmedilen yuvarlak hatlı ve kırmızı yanaklı narin kadınlarla hem fiziksel görünümleri ve duruşları açısından hem de içlerine resmedildikleri bağlam açısından büyük bir tezat oluşturur. Peki bu tezatın kaynağı nedir? Bu değişimin sebepleri nelerdir? Bu kadınlar kimlerdi? Yalnızca Ön-Raffaelocu Kardeşliği’nin hayallerinde yarattıkları ideal karakterler miydiler? Yoksa bir Ön-Raffaelocu Kız Kardeşliği’nden bahsedebileceğimiz kadar gizli, yetenekli elleri mi taşıyorlardı?

Endüstriyelleşmeyle gelen ani ve büyük sosyal değişimler İngiliz toplumunda ahlak kaygısını artırmıştı. Dolayısıyla Ön-Raffaelocu kadınları, Hunt’ın Awakening Conscience ve Rossetti’nin Found eserlerindeki gibi “düşmüş kadın” imgesiyle sanat sahnesine girdiklerinde ahlak kurallarına ve zerafete karşı yapılan bir protesto olarak nitelendirilmişlerdi. Üstelik pek çok sanat eleştirmeni tarafından da çirkin bulunuyorlardı. Gerekçeleriyse bu kadınların mütevazi ve itaatkâr Viktoryen kadınının zerafetinden yoksun olmasıydı. Oysa doğaya sadık kalmayı kural edinen topluluğa göre yapıtları Londra caddelerinin gerçekliğini yansıtıyordu; kadınlar da bir yerlerde gerçek bir bedene ait olan yüzleri taşıyordu.

Kardeşlik, çağdaşlarına göre cesur duruşlarla resmettikleri kadınlarla her ne kadar tutucular tarafından statükoya karşı gibi algılanmışsa da Raffaelo  kadınlarına farklı bir kader çizmiyorlardı. Eserleri, Viktoryen toplumun çizdiği yoldan gitmeyen kadınlar için birer uyarı niteliğindeydi. Örneğin işçi sınıfından gelen, eğitim almayan ve Hunt’ın evlenip saygın bir eşe dönüştürmeyi planladığı kız arkadaşı Anne Miller’ı resmettiği Awakening Conscience, bu uyarının en belirgin olduğu eserlerden biridir. Miller’ın ayağının dibindeki dolaşmış ip, kuşla oynayan kedi ve evin dağınıklığı toplumda yer alan ve kadınların sürüklenebileceği kargaşaya işaret eder. Eğer kadın baktığı yöne doğru giderse onu bekleyen bu kargaşada hayatta kalmaktır. Hunt’ın uzatmış olduğu el ise, onu bu kargaşadan uzaklaştıracak ve kurtuluş sunacak saygın bir evliliği sembolize eder.

William Holman Hunt, The Awakening Conscience, 1853, Tate

Dışarıda kaynaşan kaosta hayatta kalmaya çalışan bir kadının başına geleceklere ise Rossetti’nin Found eserinde şahit oluruz. Geleneksel yaşam tarzını reddedip Londra’ya gelen taşralı kadın, arkasında duran buzağı gibi metalaşmıştır.

Dante Gabriel Rossetti, “The Blue Bower”, 1865, The Henry Barber Trust, the Barber Institute of Fine Arts, University of Birmingham

Peki, Ön-Raffaelocu kadınları gerçekte erkek ressamların geleneksel bakış açısını taşıyorlar mıydı? Yoksa hayatları daha ilerici miydi? Farklı mekanlarda ve konumlarda resmedilen kadınların yaşamlarına baktığımızda gerçekten de değişik sosyal sınıflardan geldiklerini görüyoruz. Fakat konumları fark etmeksizin çoğu sanat alanında üretken ve aktiftiler; hem model olarak hem de bizzat fırçayı ellerine alarak sanat dünyasına katkı sağlıyorlardı.

Ön-Raffaelocu kadınlarının başarılarının arasında en görünür olanı elbette modellik performanslarıydı. Öyle ki performansları kimi zaman ressamın performasının ve ününün ötesine geçmiştir. Örneğin Dante Gabriel Rossetti’nin Lady Lilith eserinin izleyicide uyandırdığı etkinin kaynağının temasından çok model Fanny Cornforth’tan kaynaklandığını söylemek yanlış olmaz. Zira “femme fatale” temasına 1800’ler resimlerinde sıkça rastlamak mümkündür. Performanslarının kimi zaman zorlayıcı olduğu da olmuştur. “Ön-Raffaelocu süper modeli” olarak anılan Elizabeth Siddal, John Everett Millais’ın Ophelia tablosu için uzun süre küvette kalmaktan dolayı hastalanmıştı.

John Everett Millais, Ophelia, 1851-2, Tate

Onlar da sanatçıydı

Ön-Raffaelocu kadınlarının bir başka fakat zamanında görülmemiş başarısıysa sanatçı kimliklerinde saklıdır. Aralarında erkek ressamların kurduğu gibi somut bir birlik olmamasına karşın Ön-Raffaelocu kadınlar da benzer bir ortak noktada buluşan sanatçılardı. Elizabeth Siddal, yalnızca Rossetti’ye ilham vermemişti. Çizimleriyle John Ruskin’i etkilemiş, pek çok Ön-Raffaelocu sergisine katkı sağlamıştı (Siddal’in abisinin, öğrendiklerinin çoğunu eşi Rossetti’ye borçlu olduğunu iddia etmesine rağmen, Siddal Sheffield Sanat Okulu’nda eğitim almıştır). Benzer bir şekilde Rossetti’nin resimlerinde gördüğümüz Jane Morris de oldukça yetenekli bir nakışçıydı. Aynı zamanda Sanat ve El Sanatları akımında da önemli bir rol oynamıştı fakat eşi William Morris’in ünü onunkini gölgelemişti.

Jane Morris, “Evening Bag Stitched”, 1878, Victoria and Albert Museum

Ocak ayında Ön-Raffaelocu kadınlarının üzerindeki perde aralandı. Londra’da yer alan National Portrait Gallery’de gerçekleştirilen Ön-Raffaelocu Kız Kardeşliği sergisi sonunda onlara hak ettikleri itibarı kazandırmışa benziyor. Bu sergi bizlere de onları bu maksatla bir kez daha anmak ve tanıtmak adına ilham vermiş oldu.

 

İLGİLİ HABERLER

Ön-Raffaelocuların unutulan ilham perisine iadeiitibar

Daha fazla yazı yok
2024-05-02 09:52:43