A password will be e-mailed to you.

Tiyatrocuların ikinci evi olan Moda Sahnesi 11 Şubat’ta birçok bilimsel makaleye konu olacak bir seminere imza attı: “Şark Şark, Garp da Garp mıdır?” Konuşmacı Bülent Somay’dı.

 

Seminerin konuşmacısı hepimizin mutlaka bir yerlerden duyduğu isim (Metis, Bilgi üniversitesi, Açık Radyo, Tarihin Bilinçdışı, Bir Şeyler Eksik, Çokbilmiş Özne…) Bülent Somay. Bu zihin açıcı 4 haftalık seminerin ilki “Bir Performans olarak Şarklılık” başlığı altındaydı. Üç saatlik seminerin ana problemi ise özümüzde olmayan şarklılık ya da garplılık neden 21. yüzyılda her şeyin merkezine oturarak, dünyanın en önemli ikiliği haline geldi?

Seminer adını Somay’ın doktora tezinin önsözünden alıyor. Tezin başlığı ise “Şark diye bir şey yoktur!”

Somay da seminer boyunca bunu söylemeye çalıştı ama bu “şark yoktur, pusulalar yanlıştır” anlamında değil. Daha çok Lacan’ın “Kadın diye bir şey yoktur” sözüne benzetiyor bu durumu.

Lacan deyince akan sular duruyor maalesef benim için. Bir sinemasever olarak bütün göstergeleri Lacan’ın “Ayna Evresi, Babanın Adı” gibi teorilerine bağlamak hep çok hoşuma gitmiştir. Ayrıca 19. yüzyılda boy gösteren şarklılık garplılık kavramlarını kim psikanalize bağlar ki? Öğrenim hayatım boyunca ezberletilen tarihten bunalmış biri olarak bu seminerin benim için ilginç olacağı başından belliydi. Dönelim Lacan’a…

Lacan bu sözü söylerken “Erkek vardır, kadın yoktur” anlamında değil, “ne zaman bir erkek kadına sen kadınsın dedi, işte o zaman kadın oldu” mantığı ile söylemek istemişti. Kadın performatiftir. Çünkü kadın olmak yetmez onu performe etmen gerekir, kadın gibi giyinmek, kadın gibi yürümek, kadın gibi konuşmak.

…Ve en ilginç olan da bunlar yukarıdan direkt olarak verilmiş bir şey değil tarih boyunca inşa edilmiş bir şey.

Şarklılık ya da garplılık da aynen böyle bir şey diyor Somay. Yani şark deyince aklımıza yön gelmiyor ya da bizim daha doğumuzdaki yer anlamına gelmiyor.

Basit bir yön sorunu değil, kültür uygarlık sorunu var karşımızda. Somay buna en güzel örneği Balkan’daki ülkelerin yıllardır bitmeyen “Ben daha batılıyım, sen barbarsın” sözleri ile veriyor. Bülent Somay, Şark ve Garp’taki en temel farkı ise Freud’un Totem ve Tabu’suna bağlıyor. Şöyle ki kitapta üstünde durulan “ilksel baba” kadınlar, mülk, erkekler yani bütün kabile üzerinde bir egemenlik kuruyor. Bu daha çok cinsel bir egemenlik oluyor. Bütün kadınlar onun kadınıydı ve kendi genetik çizgisini sabit tutmak için bütün erkekleri kovuyordu. Baba her şeye sahipti ta ki bu, oğulların birleşmesi ile değişti. Oğullar babaya komplo kurdular -günümüzde manidar olmakla birlikte- babayı devirdiler, parçalarını yediler ve dişileri bölüştüler. Artık babanın tekil otoritesi yerine eşitlik, demokrasi geldi. Bununla birlikte kimse bir başkasının dişisine, mülküne yan gözle bile bakamaz. Somay, bu durumun Avrupa tarihindeki eş değerinin Magna Carta olduğunu söylüyor.

Şark tarihine bakacak olursak oğullar babaya ayaklanmaz. Her zaman babanın otoritesi kabul görür. Babaya boyun eğilir. Batı ise Freud’un anlattığı hikaye ile bunu bozmuştur. Yani babaya karşı konumlanış arasındaki en temel fark doğu ve batı kültürleri arasındaki en temel farktır. Bu nedenle demokrasi dediğimiz şey ancak batıdan çıkabilirdi.

Batı ve doğu arasındaki bir diğer farkı ise yine Freud’un süperegosu ile ilişkilendiriyor Somay. Batı’da “Babayı öldürdük” yedik (sembolik olarak güçlerini paylaştık) artık o babanın yasak koyuculuğu, vicdanı içimizde. Yani ortada yapılmaması gereken bir durum varsa kendi kendime karar vererek bunu yapmamalıyım mantığı var. Bu nedenle batıda “baba” her yerde. Şarkta ise “baba” her şeye kadirdir ama her yerde değildir çünkü biz “Babayı yemedik”. Baba her yerde olmadığı için de babanın arkasından iş çevirilebilir. “Şark kurnazlığı” sözü de tam olarak buradan geliyor. Somay bu durumun daha iyi anlaşılması açısından yine çok güzel bir örnekle bitiriyor semineri; “Batıda da doğuda da zina yasak. Komşunun eşine heves etmeyeceksin. Bu nasıl sağlanır? Erkeklerin arzularını denetim altına alacaksın. Garpda senin süperegona bırakılmıştır. Erkeğin içsel denetimi ile çözülmeye çalışılıyor. Şarkta ise erkeklerin içsel arzularının kontrol edilemeyeceği düşünülür bu yüzden arzu nesnesi kapatılır.” Yani batıda arzunun kendisi denetlenirken doğuda arzu nesnesi denetlenir. Beni bu kadar tatmin eden bir tarih dersinin sonuna gelmek gerçekten üzücüydü neyse ki birkaç hafta daha sürecek.

Sömürgeleşen Şark, Transvestitizmin Resmileşmesi, İlksel Babanın Yeniden Doğuşu…

Bunlar diğer seminerlerin başlıkları. Açıkçası ben 4. haftayı iple çekiyorum. Tarih ile psikanaliz ile ilgilenenler bu semineri kaçırmasın!

Daha fazla yazı yok
2024-05-02 00:13:34