A password will be e-mailed to you.

"Sokak benim için tesadüfi bir seçimdi." Çello sanatçısı Duygu Demir ile Türkiye’de kadın sokak müzisyeni olmak, doğaçlama dans ve müzik ve gelecek projeleri üstüne konuştuk.

 

 

Gizem Aydemir: Müzik ruhun gıdası peki ama bu gıdayı erken mi almak gerekiyor sizce?

Duygu Demir: Erken yaşta sanat eğitimi incelikli bir konu, doğru eğitmenler ve doğru stratejiler olmaksızın çocuğu sanattan da soğutabilir. Yetenekli ve ilgili çocuklar sanat konusunda yönlendirilmeli, çocuğa ”aman da kızımız / oğlumuz keman çalsın istiyoruz” diyerek dayatılmamalı. Bu dayatmalar çocuğa cehennemi de yaşatabilir. Ben bebeklikten – çocukluğa evde sürekli kıyafet değiştirip gösteri yapan bir insandım , sahne sanatları benim oyun oynama şeklimdi. Bir özel hoca tutmak veya konuyla alakalı okullara yazdırmakla da olacak şey değil sanat kültürü. Çocuğu tiyatro, sinema, edebiyat, müzik, plastik sanatlar ve resimle olabildiğince çok haşır neşir etmek oluşturuyor aslen sanat beğenisini. Sanat ve spor eğitimi iç disiplini geliştirir, karalılık ve hedefe odaklı çalışma kültürünü kişiliğe oturtur. Evet yararlıdır ancak doğru uygulama ve pedogoji konusunda ehil eğitmenlerce.

 

Gizem Aydemir: Konservatuvar yıllarınızda enstrüman seçerken zorlandınız mı?

Duygu Demir:  Bir aile dostumuz CSO orkestrasında çellistti. Dinlediğimde bayılmıştım sesin hacmine. Yani konservatuvara girmekten ziyade çello çalmak istiyordum. Konservatuvarlarda, benim dönemimde, sınava giren adaylara enstruman seçme şansı tanınmıyordu (şu anki durumu bilmiyorum). Ben Bilkent Üniversitesi Müzik Hazırlık Okulu’na kabul edilmeden bir sene önce Hacettepe’nin sınavında piano bölümüne seçildim, ancak çello çalmak istiyorum diye ısrar edince kabul edilemedim. Bilkent’te sınav jürisi perde sistemi uyguluyordu o dönem. (Aday bir perde arkasında sınava giriyor, kulak sınavını geçmeye hak kazanırsa perde önünde mülakata alınıyordu. Türkiye’de çok yaygın olan torpille öğrenci seçme durumunu engellemek için.) Perde önüne alınınca, mülakatta epey ısrarcı oldum sanırım.

"METRO BANA OKUL OLDU"

Gizem Aydemir: Çello gibi bir enstrümanı sokaklara çıkmak? Sizi sokağa iten en büyük neden neydi?

Duygu Demir: Tamamen tesadüf. Bu konu hakkında ideolojik bir duruş sergilediğim için değil, hayatımı idame ettirmek için başladım. Öncelikle metroda sonra sokakta çalmaya. İstanbul’a hayatımı kurmak için geldiğimde müzikle alakalı hiçbir bağlantım yoktu. Fransa’da viola da gamba ve klavsen ( eski dönem enstrümanları) çalışıyordum. Dolayısıyla bu 3-4 sene çello ile bağlantım kopmuştu. Enstrüman çalmak bir yandan gönüllü köleliktir, her gün pratik etmezseniz kafanızdan geçen sesleri isteseniz de enstrümandan çıkartamazsınız. Böylece metroda çalan bir arkadaşımın vasıtasıyla metroda mülakata gittim. O zamanlar çok az müzisyen vardı metroda, ilk başta 7’şer saat aralıksız çalmaya başladım (sandalyeden kalkmadan), böylelikle kondüsyonumu kazanmaya başladım. Fakat o ana kadar sadece biletle konsere gelen dinleyiciyleydi ilişkim, metrodan gün içinde koşturan insanların ilgisini alışık olmadıkları bir enstrümanla çekmek çok zordu başlarda. Bol bol doğaçlama yapmaya, o 7 saatlik süreçlerde ufak ufak besteler yapmaya başladım. Benim için şahane bir okul oldu , kültürel olarak hiçbir alakası olmayan insanlar çello enstrümanını öğrendi. Kıza bak kendinden büyük alet çalıyor diyenlerin arkasından ”çello bu enstrümanın ismi” diye çok bağırmışımdır. Metro’da çalmaya başlayışımdan 1 sene sonra İstiklal Caddesi’nde çalmaya başladım.

"SOKAK SERTTİR"

Gizem Aydemir: Türkiye’de kadın müzisyen olmanın, üstelik kadın sokak müzisyeni olmak? 

Duygu Demir:  Türkiye’de kadın müzisyen olarak müzisyenlerin bile aklında sadece şarkı söyleyen kadın imajı var. İyi enstrumantist veya besteci olmanıza ihtimal vermedikleri gibi saygı da duymuyorlar.

Toplumumuz kendine güvenen bireylerden oluşmadığı için sokakta karşılaştıkları insanlara emir kipinde konuşma, babasının oğlu gibi hitap etme , aşağılamak için bahane yaratma gibi çeşitli saldırı teknikleri geliştiriyor. Mesela klasik müzik eğitimli olanlar da sanki kendileri konsantre olup çalmanın ne olduğunu bilmiyorlarmış gibi sizi en yoğunlaştığınız anda dürterek durdurmayı kendi eğitimleriyle hava atmayı ve benden eser icrası istemeyi hak görüyorlar. 

İlk yıllarda uzun süren mücadelerden sonra sokakta çalmamıza müsaade ettikleri saat aralığı zabıtanın çalışmadığı 23.00-05.00 saatleri arasıydı. Ben hep tek başıma çıktığım için etraftaki tehlikeyi kollama, hırsızları sürekli gözleme ve sapkınlıklara karşı suratsız bir sert ifade takınmak zorundaydım. Benimle sonradan gündüz gözüyle tanışan Beyoğlu sakinleri, çok sert bir ifadem olduğunu ve tanışmaya korktuklarını söylediler. Sokak ne de olsa serttir, insanlar da zorunda kalmadıkça empati kurmaz bildiğiniz üzere…

"ASLA BEN OLDUM DEMEYİN"

Gizem Aydemir: Bir müzisyen için en önemli sığınak sizce neresidir?

Duygu Demir: Öncelikle müziği , ailesi ve dostları.

 

Gizem Aydemir:  Doğaçlama müzik ve dans üzerine de çalıştığınızı biliyoruz. Sizce doğaçlama müzik yaratımında başarının temel çıkış noktası enstrüman hakimiyeti midir, yoksa daha çok kişinin duygusal ve zihinsel yolculuğuyla mı ilintilidir?

Duygu Demir: Öyle bir konu ki bu, üzerine çok kapsamlı tezler inşa edilebilir. Her üretim öncelikle materyal gereksinimi duyar, doğaçlama müzik ve dans için konuşayım; bedeniniz, sesiniz veya kullandığınız her türlü enstrümanla uzun zamandır muhattapsanız, belirli kullanım alışkanlıkları geliştirirsiniz. Elinizin, bedeninizin veya sesinizin yapmayı kolay bulduğu prototip hareketler vardır. Orası sizin konfor alanınızdır. Doğaçlama tam da bu konfor alanını kırmak üzerine inşa olur. Tüm bildiklerinizi unutup yeni kompozisyon teknikleri araştırmanızı, kendinizi zorlamanızı sağlar. Kastettiğim jazz ve diğer türlerdeki kurallı doğaçlama değil lütfen yanlış anlaşılmasın. Bedenle – enstrümanla- sesle inanılmaz bir dinleme pratiği gerektirir. Doğaçlama sahnesinde doğal yetenek, sadece serbest doğaçlamayla uğraşan kişilerle de çok karşılaştım, yıllardır kurallı müziklerle uğraşan insanlarla da . Her doğaçlama sahnesi yoğun bir laboratuvar mesaisidir benim için. Her şey materyaldir ve her birey birer kompozitördür. Bilinçaltı ve felsefi doluluk elbette ki üretimi 100% etkiler.

 

Gizem Aydemir: Başarılı bir müzisyen olarak sizin de hayran olduğunuz, ilham aldığınız isimler mutlaka vardır…

Duygu Demir: Hayatım boyunca kimseyi rol model almadım. Bach’ın iyi ayarlı klavye kitapları her gün piyano başında elimdeydi, Bilkent yıllarında benim için temel armoni okulu olmuştur. Bir çellist olarak Yo Yo Ma’yı çok beğenirim ama rol modelim olduğunu söylemem çok güç.

 

Gizem Aydemir: Son olarak, yolun başındaki müzisyenlere birkaç tavsiyeniz var mıdır?

Duygu Demir: Çok dinlemek, çok okumak, kibirden uzaklaşıp sık ve akıllıca çalışmak, kendine gömülmeyip ustalardan öğrenmek, hayatı da deneyimleyecek kadar iyi zaman programlamak. Asla ben oldum demeyip sürekli öğrenmek üzere zihni açık tutmak.

Daha fazla yazı yok
2024-05-02 11:25:26