A password will be e-mailed to you.

 

favori:

ad & sıfat

1.herhangi bir işte ya da yarışmada üstün geleceğine inanılan (kimse, takım vb.)

2.(bir kimsece ya da birçoklarınca) en çok beğenilen, tutulan, gözde. Örnek: “Yılın favori şarkısı buydu”

 

 #LittleDragon

Little Dragon’un plak kapağı beni etkiledi çünkü bir Hipster prototipini parçalamıştı. Hipster-Kübizm diye bir başlık tayin etmemek için Hipster karşıtı kübizm yanlısı bir manifesto yazmamak ve üçüncü kuşak bir kahvecide yandaşlar bulup toplanmamak için kendimi zor tuttum.

#EvreninTitreşenIşıkları

Evrenin Titreşen Işıkları’ndan çıkmak istemedim. İlk kez Salt Beyoğlu’nu bir kamusal mekan, bir sergi mekanı olarak değil bir ev, iç olarak algıladım. Bunda hiç şüphesiz serginin referans verdiği romanı hiç okumamış olmamın bir etkisi olmalı. Kendi evrenimizi, evimizi devreye sokabilmek adına… Navine G. Khan-Dossos’un Salt Beyoğlu mekanına uyguladığı geometrik soyutlamaların etkisi büyük. Aynı şekilde Anna Boghiguian’ın şiddet ve söz yüklü günlüğü andıran desenlerinin de… Hamadeh’in mekanı yırtan, bölen ve çoğaltan sesi, Merve Ünsal’ın radyo tiyatrosu birlikte başka bir sergi imkanını doğurdu zihnimde kalbimde. Ender yakalanır bir imkanlar deniziydi.

Navine G. Khan-Dossos, Scenes from a Pre-Crime (Performance for Security Guards) [İşlenmemiş Bir Suçun Olası Mahallinden Manzaralar (Güvenlik Görevlileri İçin Performans)], 2018 Evrenin Titreşen Işıkları, SALT Beyoğlu, (Mustafa Hazn)

 

#PeygamberinEndişesi

Yavuz Ekinci’nin Doğan Kitap’tan çıkan kahramanıyla bütün evren bir olup alay ederken sağından solundan geçip gidenler bir anlığına dönüp bir meczupmuş gibi onun yüzüne bakarken aldığım keyif tarifsizdi. Bu bana nedense en çok Mr. No’yu hatırlatan anti kahramanın içinden geçtiği şimdi’yle kesişen küçük harfli tarihi öykülerin lezzeti hele…

 

 Yas tutan Robot #Annalies

Raeven Kardeşler’in sıradışı duygusal robotu yas tutuyordu. Yas tutan birine yas tutan bir robot o kadar çok şey sunabilir ki… İnsanoğlu yüzyıllar boyunca doğayı taklit edip etmemekle estetik kuramını açıkladı, açımladı. 2018 yılında Eindhoven’da açılan Ine Gevers’in küratörlüğünü yaptığı sergi Robot Love doğa ve kültür demiyordu. Doğa artı kültür diyordu. Yas tutmayı taklit eden bir robot peki? Omzuna elini koyduğunuzda size dönüp bakan? Ağlayan gözlerle? Yasınızı taklit eden robot karşısında Yas’ınız, duygunuz geçersizleşmiyor. Aksine biricikleşiyor. Doğayı taklit eden ve sonra bundan vazgeçen ve sonra tekrar bunu yapan sanatçı, insanı taklit eden yapay zekaya sahip “insan”sılarıyla bize tekrar insanlığımızı öğretebilir gibi geldi bana. Yılın en iyimser işiydi. Çok çok etkilendim.

 

 

#FripinAşırıIsrarcıPırtlakları

Yine bir kitap. Güya bir çocuk kitabı. Değil. Bana en çok küçükken okuduğum sonra babamla izlerken aşırı keyif aldığım Zavattini’nin Milano Mucizesi’ni hatırlattı. George Saunders büyük bir yazar. Ve büyük tebrik onun Türkiyeli İzmirli yayıncısı Delidolu Yayınları’na. Romanın kahramanı Becerikli adında bir kız çocuğu. Becerikli adı bile başlıbaşına fethedici. Çocuk kitaplarına sembolik yaklaşmayı sevmem ama kitap hakikaten Dos Passos kadar Amerika’yı eleştiriyor. Birlikte yaşayamayan Amerika’yı. Ve kitabın en kendine mahsus karakteri Baba. Karısı öldüğü gün pilav yediği için hala her şeyi beyaz yemek zorunda hisseden bir baba. Becerikli pişirdiği her yemeğe babası için biraz tebeşir tozu katıp beyazlatıyor. Bu Baba bir seferinde bakın kızına ne diyor:

“Daha önce hiç yapmadıysak demek ki bunu ilk defa yapmamız gerekecek ve eskiden yaptığımız şeylerle karşılaştırılırsa bu yeni bir şey yapacağımız anlamına geliyor ki senin de çok iyi bildiğin gibi ben yeni şeylere eskiden de çok karşıydım. Şimdi de çok karşıyım. Bu konuda öteden bir çok ama çok kararlıyım.”

Peki Baba, kitabın sonunda yeni bir şey yapacak mı? Bizde spoiler yok.

 

#Verdissimo

İstanbul Müzik Festivali sırasında Diana Damrau ve Nicolas Teste’li sadece Verdi şarkılarının Borusan Filarmoni eşliğinde söylendiği geceden beri düzenli Verdi dinliyorum. Konserin en büyük özelliği Verdi’nin bildik değil bilinmedik şarkıların derlenmesiydi. Anma konseri geleneğine zıt bu tavrı destekliyoruz.

Diana Damrau ve Nicolas Teste

 

#DahaDansEdicem

Ben oldum olası severim Deniz Türkali’yi. Çok severim. (Kendisiyle sunuculuk yapmışlığım var. Caddebostan Kültür Merkezi’nde. Duygu Asena Anma töreninde. Pınar Selek düzenlemişti.) Her Atıf Yılmaz filminde o oynasın oynamasın ben Deniz Türkali’yi görmüşümdür. Bu komünist kızı’nı, babasından özgürleşen kızı, dev oyuncu, özgür kadın, özerk kadın, anne, yoldaş, iyi arkadaşı… Kitabın Murat Çelikkan’ın sihirli dokunuşuyla bütün dans etmekte olan kadınlara, daha da dans edecek kadınlara çok sözü vardı.

#Mitski #BeTheCowboy

Benim bir numaramsım

Benim istediğim sensin dese de tam da bu yüzden onun uzattığı eli tutmayacak Mitski. Çok olağanüstü bir albüm. Kovboy çıkmazsınız dinleyince ama kendi kırılgan karanlığınızla barışacağınız kesin. Kesin ama. Ben öyle yaptım.

 

#WanderLust

Netflixing…. 2018 yılı bize böyle bir fiil armağan etti. Pijamalı pijamasız, zararlı yiyecekli, glutensiz çok çeşidi var bu işin. Hakkını vermek için sezon devirmeniz lazım. Bir gün boyunca evden hatta yataktan hiç çıkmadan. Mac perdesine kapılmak… Laura Mulvey’nin feminist sinema okumasına Mac ekranıyla kamaşan gözlerimizi, Mac’e bakış’ı da eklemesinin vakti geldi sanırım. 2018 favorimlerimden biri WanderLust oldu. İsmiyle de yakaladı. Toni Collette, Steven Mackintosh, Zawe Ashton’un oyunculuklarıyla da.Bakın eğer 2017 yılı, dizilerde high olan insanları uzun uzun nasıl high olduklarını izlediğimiz bir yıl olduysa (nasıl esrikliklerini röntgenlediysek) 2018 de terapi seansları izlediğimiz bir yıl oldu. Wanderlust bir doruk noktasıydı. Bir terapistin kendi terapisine neredeyse tanık olmak onun yasıyla cinsellik arasındaki alışverişi sırasında adeta onunla aynı odada bulunmak tuhaftı. Biz de mi sağaldık? Ekrandan sayılır mı? Terapistler yanıt verin!

Toni Collette, Wanderlust, Netflix.

#Dounia #TheAvantGarden

İsmi değil. Aksanı aslında başlı başına çekici olan. Dounia, ben avangardım derken o yüzden haklı. Aksanı, söyleyiş biçimi o kadar underground o kadar sokak ki hiçbir label onu 5.caddeleştiremezmiş gibi… Çok ciddiyim.

#CarpeNoctem

Aslı Narin’in geceye bakışını bir edebiyatçı derinliği, gözlemciliği ve kendini işin, o ışığın içine katışıyla Milli Reüsürans Sanat galerisinde açtığı solosu 2018 yılında gördüğüm en iyi soloların içinde. Narin’in fotoğrafın değil kendi kişisel imkanlarını zorlayan yaklaşımını çok seviyor ve takdir ediyorum.

Aslı Narin, Carpe Noctem, Milli Reassürans Sanat Galerisi.

#Ev

Senem Gökçe Oğultekin de bienale özel, bienalin bulunduğu coğrafyaya özel video işiyle Mardin Müzesi taş evindeydi. Oğultekin’in Ani harabelerinde yaptığı iki kişilik dans performansı, 1940 ve 50’li yılların bugün video-artformuna öncülük etmiş işleriyle tanıdığımız Maya Deren’in avangard işleriyle büyük bir bağ taşıyordu. Ani’de taş, ot ve manastır mekanlarının içi ve dışında yapılan performansın kaydı, şiirsel ve yapıldığı anın performatif izlerini unutturmayacak aksine izleyiciyi orada bulunmamasına rağmen oradaymışçasına etkileyen bir kurguya sahipti. Bu da önemli ve son zamanlarda çok ihmal edilen bir video yaklaşımı.

 

#EySu #MardinBienali

Fırat Bingöl’ün videosu. Yine Mardin bienaline özel olarak üretilen ve şehrin bulunduğu coğrafya üzerine eğilen işlerdendi. İlhamı, Vanlı Kürd şair Feqiye Teyrani’nin bir şiirinden ve Japon bir biliminsanının suyla ilgili tezlerinden alıyor olması bile başlı başına filmi biricik kılıyordu.

Fırat Bingöl, Ey Su, 4.Mardin Bienali.

 

#AsiBaba #Mardinbienali

Mustafa Avcı, curcuna formunda bir şarkı üretti ve bunu da Mardinli müzisyen kanuni Abdülkadir Gökbalı nam-i diğer Asi Baba’ya Mardin bienali kapsamında okuttu. TRT’nin bir zamanlar ancak kendi kurallarıyla uyarlandığında yayımladığı halk türkülerini de anımsatırcasına Avcı, bu otoriter ve yine geleneğe müdahale içeren jesti tersine çeviriyordu.

Mustafa Avcı

#AydaDemirkan

 Onu İşsanat’ın yükselen yeteneği olarak keşfettim. Konserde Brahms’ın Macar dansı bir numarayı çalışıyla kalbimi fethetti. 2000 doğumlu. Mahler Gençlik Orkestrası’na seçilmiş. Barenboim-Said Akademi’de Prof. Mihaela Martin’in öğrencisi.

Ayda Demirkan

 

#Tirzah

Tirzah ile Dilara Sakpınar arasında acayip bir link var. Ben keyfini çıkardım. Bu şarkı söyleme halindeki mahremiyet, söyleyiş biçimine egemen olmadan ayak uyduran elektronik tesisat ya da elektronik tesisata ayak uyduran söyleyiş biçimi çok kendine mahsus. İkisini aynı konserde görmek isteriz doğrusu.

#TimurÇelik

Timur Çelik, Berlin Kreuzeberg’de yaşıyor. Kent hayatından kesitler, yakın çevresinden arkadaşlarının portrelerinde, Baudelaire’in Modern Hayatın Ressamı için verdiği formülden çok ama çok şey var. Güncel şehir kesitleri, arkadaş portrelerine pekala uygulayabileceğimiz bir formül bu. Güncelin içinde aralanan ebedilik. Yağlıboyadan valiz peronunu, zamansız kılan bir el ve bakış. Anoraklı bir arkadaşı sonsuz, hep arkadaş kılacak bir bakış. 18 Ekim 2017 yılından beri hapiste iddianamesiz tutulan Osman Kavala’yı yaptığı portresinde Osman Kavala özgürmüş gibi. Çelik’in yağlıboyasıyla resimlerine sürebildiği hassasiyeti, içinden geçtiği zamanı özgürleştiren yaklaşımı çok kıymetli.

Timur Çelik, Osman Kavala, 2018.

#AhmetCivelek

Aralık ayında da güzel sergiler oldu. Bunlardan biri Ahmet Civelek’in Piartworks’ün mekanına özel yerleştirmesiydi. Hep ama hep duvara asılı işlerle iletişime zorlanan izleyiciye bir nefes. Brooklyn’de yaşayan sanatçıyı tanımak güzel.

Ahmet Civelek, Piartworks

#Deafheaven #OrdinaryCorruptHumanLove

 İlk kez dinlediğim sırada güneşin dik ışıklarının nereye vurduğunu tam olarak nerede olduğumu her şeyi hatırlıyorum. İlk dinleyişte aşk değil. Yadırgayış. Mahir müzisyenler duyarlı sözler inanılmaz bir iniş çıkış, depresyondan hem çıkarır hem sokar bir bütünlük. Bu listenin en favorisi bu grup ve bu albüm olabilir. You Without End şarkısıyla kaç gün başladı ve kaç gece bitti saymadım. Bu şarkı girişteki piyanosuyla Adele’i çağıracak. Çağırmayın bakın neler olacak. Gitarı bekleyin. Geldikten sonra da şu sözleri ninni gibi dua gibi söyleyin:

Karanlık bir tünelde

Ve yeni şafak yaklaşıyor

bir ışık küresiyle

Sonsuz parlıyor

Ve birazdan dünya bilecek

Seni tanıyacak

Bütün aşkı

Bütün doğruları

Bana göre gruba bayılmak için gitarist Karry MacCoy yeter. Ayıkmış artık. Ama ekip çok iyi. Basçı Stephen Clark da. George Clarke’ın vokaliyle Chelsea Wolfe’un vokali yarışır. Ben Chisholm de acayip yetenekli belli. Kapak fotoğrafı ilginç bir şekilde Aslı Narin’in sergisini düşündürdü bu satırları yazarken. Ünlü fotoğraf sanatçısı Nick Steinhardt’a özel komisyon edilmiş. Bir zamanlar Slayer seven bu albümü sever. Bir zamanlar Supertramp dinleyen de sever ama.  Bayılınacak ve en mühimi zanaatkar bir albüm. Amerika turnesinde ortopedik rahatsızlardan ötürü aksaklıklar olması boşuna değil!

 

#BugzyMalone

Bugzy, İngiltere Manchester’lı. 27 yaşında. Gerçek ismi Aaron Davis. Geldiği sokaklara geri dönmeye niyeti yok söylediğine göre… Sokaktaki çocukları da unutmuş değil. Bir okulun içinde özel bir sınıf yaptırmış. Eğitim fırsatı yakalayamamış çocuklara burada özel dersler veriliyor. Bir de boks okulu var. Boksör kendisi. Bütün içindeki öfkeyi boks sayesinde dönüştürdüğünü ifade ediyor. Tane tane söylüyor şarkılarını. Ruhani bir atmosfer de yaratıyor. B-Inspired da ilham al yürü. Kimse tutamaz seni!

 

#Western

Valeska Grisebach’ın yönetmenliğini yaptığı Western, 37. İstanbul Film Festivali’ndeki favorimdi ki Altın Lale’yi kazandı. Erkeklik inşaatını incelemekle kalmıyor, neo-liberalizm eleştirisi yapmaktan geri durmuyordu. Western bir bakıma ülkesizliği anlatıyordu. Bunun ne kadar mümkün olabileceğini?
Ülkesiz kaldığında kasabalaşan gezegenimizin bir köyünü.
Bir Bulgar köyünü…
Alman kadın yönetmenlerin takipçisiyiz.
Biz Margareth Von Trotta’nın çocuklarıyız.

 

#LELIVREDIMAGE

Filmin finalinde film boyunca konuşan bilge, kutsallıktan, güçten, savaştan, çağımızdan bahseden Godard’dan başkası değildi.  ‘Gerçeği dönüştür’ diyen Godard. Yine filmin finaline doğru Brecht’den dem vuruş, çağın en biricik krizinin gerçekliğin temsiliyle ilgili olduğuna dair bu vurgu, Hollywood müzikallerinden, Joan Crawford’lu dramalara, Antonioni’nin La Strada’sından Pasolini’nin Sodom’un 120 Günü’ne,  İmgeler ve Sözcükler’in neden bir remiks, bir kolaj üstelik glitchli bir kolaj olduğunu açıklıyordu. Godard adeta son filmi İmgeler ve Sözcükler’de beyazperdenin tarihini, perdesini görünmez kılmak üzere remiksliyordu mesela Al Jazzera’dan bir haberin görüntüleriyle…

Avangard ve Hollywood filmleri, haber, vintage porno film görüntüleri bütün bu hiyerarşisiz, heterotropik remiks, bugüne kadar hiç olmadığı kadar DJ’liğinde özgür bir Godard’ın portresini içeriyordu.

 

#JaneFonda

Feministler: Onlar Ne Düşünüyordu? Belgeseli 2017 yılı yapımı Netflix belgeseli ünlü yazar Joan Didion’unkinden sonra bu yılki favorimdi. Cynthia Macadams’ın 1977 yılında çektiği özgür kadınların portrelerinden oluşan serginin açılışıyla başlayan belgeselde hayranı olduğumuz pek çok feminist sanatçının kadın olmak, kadın sanatçı olmak, feminist olmak üzerine söyleşilerini izledik. Laurie Anderson onlardan biriydi. Judy Chicago bir diğeri… Lakin o kadar sanatçı, teorisyen ve aktivist arasında Jane Fonda’nın söyleşisinin ayrı bir yeri vardı. Kendi kendine karşı açıklığı, babasına karşı eleştirelliği, annesine derin özlemiyle…

Kısacık bir bölüm alıntılarsam: (devamı için bknz. Sanatatak)

“Yaşlandıkça başladığım yere dönüyorum. Çocukluğuma… Meyva ağaçlarının tepesine tırmanan, orduları yöneten, kim olduğunu bilen ve herşeye karşı çıkabilen, asla yalan söylemeyen o kıza. Genç bir kadın olduğumuzda bu küçük kızı kaybederiz. Yeraltına girer. Kaybolmaz aslında. Yok olmaz. Ve hayatımızın amacı onu oradan bulup tekrar günışığına çıkarmaktır. Çıkarmak olmalıdır.”

Jane Fonda, 1975.

#NejatSatı

Karanlıktaki Işık solosunun ardından Satı’yı Instagramda takip etmeye devam ettim. Bir eczacı oğlu olarak ilaçlarla kurduğu ilişki sürükleyici. İlaçlardan ilham oluyor olması da. Öte yandan Satı’nın tuvallerinin kendilerinden menkul lakin açıklanamaz olan pek çok şeyi düşündüren neredeyse kozmik resimlerinin ilaç saplantısıyla bağdaştırmamak elde değil. Kesinlikle fav.

Nejat Satı, Light in the Dark, Piartworks.

#LeeBul

Ütopya ile distopya arasında bir estetik onunkisi. Berlin Martin- Gropious Bau’daki retrospektifi, sanatçının bedene yaklaşımınının çeşitliliğini, 1980’ler boyunca yaptığı performanslarla birlikte değerlendirmek adına bulunmaz bir fırsattı. Koreli sanatçı hakiki bir entelektüel. Bruno Taut’dan, Donna Haraway’e, Jean Rhys’a zengin bir topografisi var referanslarının. Hiç görmediğim bir kıtada dolaşıyormuş hissini kapılarak dolaştığım sergide zaman zaman Dejavu hissiyle ürpermek de mümkündü. Ne mutlu ki.

#Letatlin

Rus Avangardları sergisindeki Tatlin’in hiç uçurumadığı uçağının yeniden yapım maketi değil, orjinal ahşap gövdesi SSM’deki sergide. Ona dokunmak, ütopyaya, hayale dokunmaktı. İnanmak ve uyanmaktı. O ahşap parça, serginin konu ettiği o kısa süreli avangard medeniyetin bayrağıydı sanki. Temsil ettiği onca düş, düşkırıklığıyla…

Letatlin, Moderna Museet, Stockholm

Şehirlere Alışamadı: #SabahattinAlininŞehirleri 

O şehirlere değil, biz ona alışamadık. Kendi memleketinin entelektüeline bu kadar hoyrat, zalim davrandığı başka coğrafyalar var mı? Olabilir ama bunu bu sergide bir kez daha görmek, okumak öyle dokunaklıydı ki… Hürriyet KitapSanat’a en iyi beş sergim arasında yazdım bu sergiyi. Küratörlüğünü Sevengül Sönmez’in yaptığı Yapı Kredi sanat galerisinde açılan sergi, yazara dair fotoğraflar, kızına, eşine yazdığı mektuplarla uzun trajik bir film gibiydi. Özellikle Sivas- Kayseri-Erzincan-Zonguldak gezi notları ve bu gezide çektiği fotoğraflar, Balıkesir Öğretmen Okulu’nda tuttuğu günlük yaşadığı bu farklı mekanlara ve insanlarına yabancılaştığını ifade ettiği satırlar, Kürk Mantolu Madonna’nın taslakları, Almanya’dan Mustafa Seyit Sutüven’e yazdığı “Mustafa’ya Mektup” şiiri, Nahit Vedat Fıratlı ve Ayşe Sıtkı İlhan’a yazdığı mektuplar sergide ilk kez izleyenlerle buluştu.

 

#ManthiaDiawara

Sharjah Vakfı’nın Mart 2018’de Ortadoğu ve Afrikalı entelektüelleri bir araya getirdiği toplantının ikinci günü, Manthia Diawara, efsanevi siyahi düşünür, edebiyatçı yazar konuşmacıydı. Orada bulunma şansına erişecektim. Salonu dolduran çoğunluğu Ortadoğu ve Asyalı bizlere umut aşılayacaktı: “Hayattaki en mühim mesele olmak ya da olmamak değildir, olmak ve oluşmaktır.” “İnsanlardan çok ‘şeyler’e kulak verin: ateş, su bunların hepsi duyulabilir” diyecekti Diawara. Fanon’un fikirlerinden Eduard Glissant’ın geçirimsizlik/ opacity kavramına nasıl zaman içinde vardığını anlatacak. Batı dünyasının onu kabul etmesinin tek yolu olan yazıya on yıl harcadığını ifade edecek ama yazının egemenliğinin sonunun geldiğini müjdeleyecekti: “On yıl boyunca yazdım. Bütün felsefecileri okudum. Üzerlerine düşündüm. Profesör oldum. Ve sonra da kendi sesimi duymaya karar verdim. Duymaya başladım. Sözelliğin önemini böyle keşfettim. Bütün ezilen halkların yazmadıkları için susturulduklarını düşünüyorum. Uzun yıllar sessiz bırakıldılar. Egemenler yazarken onlar konuşamadılar. Ama bu sona erdi. Sözellik çağı başladı. İnsanlar ses çıkarıyor. Mesaj atıyor. İnternette birbirine ulaşıyor. Bu ulaşım sayesinde yılların yazılı ve yazı egemenliği kırılıyor.”

Yazarın içinde bulunduğumuz zamanlarda dayanışma için verdiği formül de yıllar içinde postkolonyalist tezlerini çalıştığı düşünürler Fanon’dan Edouard Glissant’a vardığı şu sözlerinde saklıydı: “Ürkenle birlikte ürkmek.” Bunun için elbette kimin ürktüğünü bulmak, görmek ve onunla birlikte ürkmek gerekiyor. “Dayanışma adına yapılması gereken bu”ydu. Batı tarihinin, ‘yazı’nın egemenliğinin bitmesiyle sömürüden uzaklaşmak zorunda kalacağını duymak bile yeterince iç açıcıydı.

Ben ve Manthia Diawara, Sharjah 2018.

 

#KolajDefteri

Tutku Bulutbeyaz’ın hala bir galerinin keşfetmediği ve bir solo sergi yapmadığı sürprizlerle dolu kolajları, bizi tüketmeye sevk eden nice imgeyi çağın trajik imgeleriyle yan yana getirerek tuhaf bir gerilim içeriyor. Kamuyla özel, şiddetle sevgi, iç ile dış arasında akrabalıklar kuruyor. Bu kolajlar da 2018’a dair favorilerim arasındaydı.

 

#UzayÇöpü

Botox Botox Anadolu diye bir kadın karakteri var mesela Uzay Çöpü’nün. Şirin babayı hiç böyle grotesk görmediniz, eminim. Neue Sachlikeit akımının dışavurumculuğunu içeren eleştirel radikal bir çizgi onunki. Umarız 2019 yılında İstanbul’da bir soloda izleme şansı buluruz.

Uzay Çöpü, Botox Botox Anadolu

 

#İçeride

Burcu Yağcıoğlu’nun solosu, Galerist’in genellikle şık ve hesaplı kurgulanan sergilerinden farklı bir yere sahipti. Sergi, iki farklı organizmanın birleşerek yeni bir organizma türetmesini plastik bir dille araştırıyordu. Beden nelerden oluşuyordu? Arzuyu ifaden eden beden parçaları, temsiller nelerdi? Galeri mekanının kendisi asıl, içine bir süreliğine yerleştirilen işlerle bir organizma değil miydi? Galeri içine aldıklarıyla her seferinde yaşamayı başarabiliyor muydu? Sorularımızı çoğaltan, sergiyi ardımızda bıraktığımızda dışarıda dahi yeni sorular sormamıza imkan veren bir soloydu İçeride.

Burcu Yağcıoğlu, İçeride sergisinden, Galerist.

#BoşEv

 Can Aytekin, Boş Ev’ini şehir, şehirdeki bazı işlevsel kamu aksesuarları, şehirdeki bazı seyirlik anıtlar, heykeller üzerine düşünerek doldurduk. Sanatçının çocukluk evi, yaşadığı şehir, hep gördüğü kamusal anıtlar, sergi mekanına bir puzzle parçaları gibi çözülerek yerleştiler. Hikaye yoktu. Hikayeye yol açan pek çok öğe vardı. Öte yandan sergi mekanına 2019’da artık olmayacak Arter’e yapılan müdahaleler gözümüzden kaçmadı. Asma kattaki sergiye bakan balkonun uzatılması ya da arkadaki pencerelerin görünür bırakılması bildik mekan alışkanlıklarımızı terk etmenin sergiye ne çok katkısını olabileceğini bir kez daha gösteriyordu.

Can Aytekin, Boş Ev.

#BeatrizGonzalez

Kolombiyalı ressamın tekrar doğuşu Documenta 14’le oldu. Kasım ayında Berlin Kunstwerke’deki solosuyla sanat tarihinin Latin Amerikalı pop art sanatçısı olarak tariflediği Gonzales’in Batılı bir akımın Latin Amerika şubesi olarak anılmaktan çok daha fazlası olduğunu ve çok daha başka bir estetik ürettiğini görecektik. Vermeer ve Velasquez’den çok etkilenerek resme başlayan Gonzales’in toplumsal ve politik olana yaptığı vurgudaki tazelik ve incelik, sırrının ne olduğu üzerine hala düşündürüyor. Bu kendi deyişiyle “gelişmemiş ülkelerin gelişmemiş resimleri”, geldikleri ülkenin bütün şiddetinin önce bir kısmını emip sonra dışavuran bir seri belge niteliğinde. Avrupalı küratörlerin tanınmamış kadın sanatçı kalmayacak ihtirası sayesinde Beatriz-Gonzales’i paketlendiği Latin-Amerikalı pop art akımı temsilcisi sıfatından sıyırıp incelemek, politik gündeme yaptığı tarihsel katkılardan etkilenmek 2018 yılının zamanın ruhundan armağan, önemli kazanımlarından biriydi.

 

Beatriz Gonzalez, Los Suicidas del Sisga, No.2

#Sonar Festivali İstanbul

İstanbul’da kapalı mekanda, güvenli dumansız Sonar’lamaya varım. İlk günden beri bunu söylüyorum. Savunuyorum. 2019 yılının Zorlu PSM’de gerçekleşecek İstanbul Sonar’ını iple çekiyorum. Geçtiğimiz Sonar’dan en çok ama en çok Black Coffee’yi unutamıyorum.

#GökçeErhan

Yaşamı sanatı arasında sürekliliği sağlamış genç bir sanatçı. Onu tanıdığıma çok seviniyorum. Kendi yaptığı şöminesiyle doğduğu Sürmene’ye yerleşen Mimar Sinan Üniversitesi resim mezunu genç sanatçı, köyünde buluntu malzemelerle topografik haritaları andıran resimler yapıyor. Bu haritaları karşınıza aldığınızda onlara tam olarak bakamamanız onları birer manzara değil bir varlık başlı başına birer obje gibi algılamanızı sağlıyor. Böylelikle izlenemez manzaraları sayesinde kendi varoluşcu macerasını sürdürüyor Erhan. Gizemi, çöpü, yeşiliyle…

Gökçe Erhan, Resimli Dünya Atlası, Artsumer

Işığın gizemli gölgeler oluşturduğu bir yer

Bu bir fotoğraf sergisiydi. artSümer’de açılan serginin küratörlüğünü Mısırlı sanatçı Basim Magdy yaptı. Blanca Vinas Barcelona, Pinelopi Gerasimou Atina’dan sergiye katıldı. İki farklı kentten ama Akdenizli sanatçının fotoğraflarında ışıktan başka bir şey daha vardı ortak.

İkisi de fotoğrafı bir belgeleme gösterme aracı olarak kullanmaktan ziyade bir tür sırlama, çektikleri her neyse sanki onu resimselleştiriyor, pentür kılıyordu.

İkisinin de gölgelerinin, suya, ışığa, figure ayrı ayrı yaklaşımlarının oluşturduğu düeti sevmiştim.

Blanca Vinas, Yellow is the color of ambivalance and contradiction, Artsumer

 

#MabelMatiz

Son albümü Maya’dan en sevdiğim Babamı Beklerken’in sözlerini paylaşıyorum:

Söyleyin yıllar
Hangimiz yorgun?
Gençlik alnımda bir perçem
Yolmayın, ne olur

Sormadan geldim
Anladım erken
Sevda ağzımda bir merhem
Sürebilsem odur

Kadehime yenilme’yim de
Daha kime yenileyim ben?
Baba, gönül ayılmayınca
Kan otururmuş, ömür sersem

Bir yara bu, sevilmezse
Kalbe yürür ovulmazsa
Pencereler önünde uyuyakaldım
Babamı beklerken

#SoukEye

Gorillaz’ın 2018 tarihli albümü The Now Now’dan Souk Eye. 2018 yılında en çok dinlediğim şarkıların başında geliyordu. Yeni Gorillaz albümünün Damon Albarn’ının bol olması benim hoşuma gitti pek çok kişinin aksine. Şu da tabii çok hoşuma gitti: dünyanın bildiğim kadarıyla ilk animasyon grubunun üye değişikliği yapması. Murdoc’un gitmesi yerine başka bir karakterin gelmesi.

 

#Labirent

Burhan Sönmez’in blues içinde geçen müzisyen kahramanlı romanı Labirent, zaman üzerine düşündürdü. Neyi unutmak neyi hatırlamak gerektiği üzerine… Bütün bunlar üzerinde herhangi bir kontrolümüz olup olmadığı üzerine de… AKM yıkılırken okudum romanı. Kendi düğümlerim ve içinde yaşadığım şehre dair düğümlere nicelerini katarken kitabın hafızasını kaybeden müzisyen kahramanına arkadaşı şöyle diyecekti:

“ Ben eskiden sana imrenirdim Boratin, hem yakışıklı hem yetenekliydin, herkesin sevgilisiydin ama artık bunlara değil senin belleğini yitirmene imreniyorum. Neden geçmişini bulmaya çalışıyorsun? Bırak o düğüm orada gömülü kalsın.

#LadyGaga

Önce belgeselinde acılar çekerken gösterdi kendisini. Bir rahatsızlığı vardı. Sırt ağrıları çekiyordu. Bir star’ı hiç öyle görmedik. Acıdan buruşmuş yüzüyle… Belgeselinde Madonna’yı da çekiştirecekti. Fazla gerçekti her şey.. Ağrı içinde bir Madonna görmedik biz. Ağrı içinde Lady Gaga, sosyal medya ile birlikte değişen şan şöhret müessesinin yeniden inşasında önemli bir kırılma ikram etti bize. Kırılgan yeni star. Mükemmel olamayacak kadar star. O kadar mükemmel sosyal medya ünlüsünün içinde sıyrılmak adına gayet Brecht’yen bir adım.

Hep sevdik kendisini. 2018’de daha çok sevdik. Bir Yıldız Doğuyor ile daha da çok.

Bir başka starlık, Lady Gaga

#Somon-X

Her an mürenleriyle Feneryolu ya da Kızıltoprak’ta bir duvarda karşılaşabilirsiniz. Somon-x’in grafitilerinde Philip Guston’u anımsatan bir fantazi dünyası mevcut. Fiziksel olarak dolambaçlı. Onu da 2019 yılında sokakta değil bu kez bir galeride tuvalleriyle deneyimlemek gibi bir dileğim var.

 

@somon-x

Silivri’deki #OscarWilde

Yılın en büyük sanat olayı bence filozof Zafer Aracagök’ün Desistanz kavramınının Silivri’de yaşanmasıydı. Adeta hayatın sanata yine sanatla gol attığı o avangard moment. Silivri cezaevi Cumhuriyet davası salonunda yaşanan o dakikalar.

Dava avukatı Tora Pekin’in savcıya Oscar Wilde’ın Reading Zindanı Baladı’nı okuması ve şöyle demesi:

…bizimkisi kırık bir aşk hikayesi, gelelim, Oscar Wilde’ın Reading Zindanı Baladı’ndan Silivri Baladı’na. Herkes öldürür sevdiğini, biz bizi sevmenizi istemiyoruz. Adil yargılama istiyoruz.”

2019’un adil yargılamaların yaşandığı bir yıl olması dileğiyle…

Napoelon Sarony imzalı Oscar Wilde portresi, 1882 Washington Kongre Kütüphanesi’nden.

 

#HerŞeyAşktır

 

Beyonce ve Jay Z çiftinin Louvre’de çektikleri klibi FAV elbette.

Çağdaş sanat dünyasından Eleanor Antin, Kara Walker’in hatta William Kentridge’in, Batı tarihine ve onun görme/ gösterme biçimlerine meydan okudukları, ‘yazılmayan’a yaptıkları çeşitli vurguları ve türlü türlü hesaplaşmalarının bir başkasını yaptılar.

Bu klipte tanık olduğumuz, Batı tarih yazımına karşı, dışlanmışlar, köleleştirilip sessiz bırakılmışlar adına yapılan dev bir gövde gösterisiydi.

Büyük bir rövanştı Güzel ve Sanatçı Siyahi’nin Beyaz Batılı’dan aldığı.

Beyoncé ve Jay Z’nin aşklarını tazelediklerini duyurdukları, Louvre Müzesi’nde Mona Lisa’nın önünde çektikleri klipte Beyoncé de Mona Lisa da bize bakıyordu. Beyoncé, Mona Lisa’laşıyordu ve bu bir öneriydi. Bu bir değiş tokuştu. Klip boyunca sadece Mona Lisa değil Batı sanat tarihinin önemli beyaz duraklarını Milo Venüsü, Nike heykeli gibi izledik.

Ya da Jacques–Louis David’in 1784 Horas Kardeşlerin Yemini tablosu gibi Batı tarih yazımına azami destek veren politik resimleri de.

Öte yandan Marie Benoist’in 1800 tarihli Bir Zencinin Portresi’ni de…

Louvre Müzesi’nde bu klipteki 17 sanat eserine özel bir tur satıldı.

Popüler kültürün orta yerinde cereyan eden, Beyoncé ve Jay Z’den gelen bu büyük kolonyalist eleştiriyi gördük.

Bu kültür değiş tokuşu talebini, hesaplaşmasını, alışverişini destekliyoruz.

Daha fazla yazı yok
2024-04-28 06:53:51