A password will be e-mailed to you.

Walter Benjamin’in “Hiçbir barbarlık yoktur ki bir uygarlık ürünü olmasın” sözünü bir mantra gibi 58. Venedik Bienali’nin Mayıs ayazında tekrarlayın. Tam da bunu yaparak size ilginç bir zamanda yaşama ihtimalinizi hatırlatan Venedik sergisine doğru adımlarınızı hızlandırın.

Hep o yüzyıl başlarına atfedilen türlü felaket senaryolarıyla ve daha yeni yaşanılan gerçek felaketlerle yüklü kafanızı biraz olsun kaldırmanız anlamına geliyor aslında bu ihtimal.

İçinde yaşadığınız çağdan kafanızı biraz kaldırıp içinde yaşadığınız zamanları ilginç bulmak üzere bir sergiyi deneyimlemeye ne dersiniz?

Bu deneyim, çağın “ilginç” bir tercümesi değildir de nedir?

Bu çağı ilginç ilan etmek içinden geçtiğin zamanlara karşı bir mesafe bir uzaklık sanki başka bir zamandan bakışı da koşul olarak öne sermiyor mu?

Sermeyecek mi?

Ralph Rugoff

O halde bir büyük sergi, 58.Venedik Bienali’nin küratörü Ralph Rugoff’un tayin ettiği başlığı “İlginç bir zamanda yaşıyor olabilirsiniz” vurgusuyla size bulunduğunuz zamandan ayrı bir zamanda kendi zamanınızdaki bir sergi zemininde bakmayı öneriyor.

Bu öneriyi üstelik iki sergiyle yapıyor: A ve B önerileri sergileri.

A ve B sergilerinde aynı sanatçılar var.

Ama şu iddiayla: A ve B sergilerindeki sanatçılar aynı olsalar da bambaşka işleriyle izleyiciyi içinde yaşadığı zamanına farklı bir mesafeden bakmasını isteyerek dileyerek…

Bu A ve B önermelerinin A, Arsenale’de, B ise Giardini’deki ana sergi mekanlarında yerini alıyor.

Her şeyden önce bu bir özgürlük ve heyecan duygusu yaratıyor.

İster aynı serginin bir başka versiyonu deyin ister bir tanesini görmekle yetinin keşif duygusunu körükleyen bir kurgu A ve B Önerisi sergileri.

Değişimin, bir şeye bakarken ona mesafenizle birlikte değişicek olanı müjdeleyen bir kurgu Rugoff’unki…

Giardini’de odalar, salonlar içine yerleştirilen eşleşmeler örneğin 2019 Sharjah Bienali en iyi sanatçı ödüllü Otobong Nkonga ile Koreli sanatçı Suki Seokyeong Kang’ın işleri bir arada sergileniyor.

Giardini’de, B Öneri’sinde, genç yükselen ressam Amerikalı Nicole Eisenmann ile Rosemarie Trockel’ı birbirine son derece yakın mesafelerde konumlandırmak nice eşleşmeler keşfetmek ve yaratmak mümkün.

Örneğin Lawrence Abu Hamdan’a giden yolun başında Jon Rafman izlemek.

(Eisenmann’ın Instagram’de görür görmez paylaştığım resmini burada canlı görmek büyük keyif. Stüdyoda birbirine sarılan lezbiyen çiftin arkasında açık Mac bilgisayarının masa üstü geleneksel resmin vardığı sıradanın içinde açılan sonsuz bir şimdinin, sanat tarihinden Manet’den alınan büyük mirasa da bir pencere aynı zamanda.)

Abu Hamdan’ın 2018 tarihli filmi, Türkiyeliler için çok taze hep taze kalacak. Hamdan bu videosunda Suriye’de hapishanelerin akustik sesi üzerine yaptığı bir çalışmayı paylaşıyor. İşkence sesinin nasıl işkencenin kendisinden daha etkin, etkili ve acımasız olabildiği üzerine bir konferans bu. Sesin bir sınır olarak aştığı hapis duvarlarında yaptığı akustik yolculuk, ister istemez Silivri’de tutuklu bulunan düşünce suçlularımızı hatırlatıyor.

(Aynı zamanda Cumhuriyet davasında savcıyı protesto etmeye kalktığımızda alkışa duyarlı sensörleri de… İzleyiciye açık dava esnasında alkışa duyarlı sensörler sayesinde mahkemede olup bitenleri eleştirmek adına yaptığımız bu kişisel jeste karşılık acı acı öten alarm sesini çağırıyor.)

Rosemarie Trockel

Bu mekandaki iki iş, Shilpa Gupta’nın 2009 tarihli ferforje kapısının belirli aralıklarla açılarak sergi duvarına çarpması ve bu duvarı aşındırmasına eşlik eden bir robot. 32 harekete sahip robotun kapalı bir camekan içinde kırmızı renkte sıçrattığı boyaların görüntüsü, sakin görünümlü ana sergiyi biraz olsun kaosa yakınlaştırabiliyor.

Bu darbelerin kendi aralarında kurdukları gizli ilişki ve ritminin ana sergi gezintinizde sizi farklı bir uyanıklığa, şimdiye davet ettiği aşikar.

Çağdaş sanatı eleştirerek çağdaş sanatın yıldızı haline gelen filozof, eleştirmen sanatçı Hito Steyerl’in sizin için yarattığı o dairenin içinde Venedik için Leonardo Da Vinci’nin asırlar önce tasarladığı sırlarla dolu denizaltısının öyküsünü mistik, tekno ve politik bir hikaye olarak anlatışı serginin bir başka değerli halkasını oluşturuyor.

Afrin’i bombalayan Türkiye’nin bu silahları aldığı şirketin adının Leonardo olması bir tesadüf değil.

Leonardo’nun gizemli denizaltısının, 1515’e tarihlenen bu tasarımın bugünün savaşçı güçleriyle kesişmesinin altında hermetik bir öykü ihtimali bulunuyor.

Gömüldüğümüz daire formundaki ekranlarla çevrili havuzda Steyerl’in dijital elektronik öyküsünün durakları, serginin ütopyacı uzamlarının başında geliyor. Bu uzamlara Jon Rafman’ın iki mekandaki iki ayrı filmi de, Ed Atkins’in Arsenale’deki filmi de fazlasıyla sahip. Bu videoların tümünde yaratılan hayal mahsülü adacıkların yarattığı ideoljik karmaşıklığın, çoğulluğun tüm sergiye bulaşması niyetini doğuruyor.

Sun Yuan ve Peng Yu

Tıpkı sergide gerçek bir Lama’nın bulunma ihtimalinin sergiye etkisini düşündürmesi gibi.

Khyentse Norbu, Bhutanlı gerçek bir rahip ve aynı zamanda çağdaş sanatçı.

Tapınağında öğrencileriyle birlikte içinden geçtiğimiz zamanları teknolojisiyle birlikte kutladığı siyah beyaz videosunun yeri son derece kötü olsa da ayakta izleyip bitirdiğinizde Norbu’nun Steyerl gibi kapitalizmin bu aşamasında merkezli özneyi bir kenara atan yeni, bireycilik sonrası yollardan, bu bazen budizm dahi olabilir, medet uman bir öznelliği vurguluyor.

Norbu’nun film boyunca bize tuttuğu, enigmatik matematik denklemini çözememiş olsak da bir denkleminin olduğunu görmek moral veriyor.

Jesse Darling’in yerleştirmesindeki alüminyum kanatlar son Documenta’da keşfettiğimiz Guari Gill’in bize bakan maskeli figürünün gündelik sahneleri işin içinden çıkılmaz bir kaosa sürüklediği anlarla uyumlanıyor. Yeni Delhi’de çekilmiş bu fotoğraflar, Commedia Dell’Arte sanatı örneklerine sevk ettiği için Venedik’e de ayrıca yakışıyor. İşlere mesafemizi adeta kısıyor.

Sıkılaştırıyor.

Giardini deneyiminde izleyici olarak bize sunulan B önerisi sergisi karşısında giderek şimdi hangi yakınlaşmalar ve eşleştirmeler yakalayacağım hissiyle sürüklenebiliyorsunuz.

İşler, daha önce gördüğünüz işler dahi olsa yanındaki başkası, ötekiyle ve sizin bakışınızla nasıl tamamlanacaklarına dair kısa süreli tutkular, saplantılar duyabiliyorsunuz.

Gauri Gill

Hali hazırdaki metaforların yerini yeni metaforlar alabilir.

Dışarıda yağmur yağsa da dinecek.

Suların yükselip yükselmediğini birlikte göreceğiz.

Pavyon kuyrukları giderek uzayacak.

Beğeniler birer fısıltı halinde yayılarak bu kuyrukları Venedik’in suları gibi çoğaltacak.

Giardini’deki pavyonları gezmeden önce ana serginin bu beyaz kimi zaman dar kimi zaman geniş yuvalarını bireyselliğinizin elverdiğince gezip yeni ilişkiler kurmak üzere çabalamanız çok çok olası.

Arthur Jafa ile.

Khalil Joseph ile.

Venedik Bienali’nin toplamda alamadığını şimdiden iddia edebileceğim pozisyonu bu iki sanatçının pekala aldığını idida edebilirim.

(Bana göre ödülü Arthur Jafa, 58. Venedik Bienali en iyi sanatçı ödülünü Khalil Joseph ile paylaşmalıydı.)

Arthur Jafa ödülüyle

Yafa, Şoven Portreleri’yle 58. Venedik Bienali’nde zor olanı başarıyor.

Kendine ait bir politik bir alan yaratıyor.

Bu Şovenist, Beyaz, Siyah düşmanı karakterlerde kendi coğrafyamıza dair de nice ortaklıklar, incitici faşist metaforlar bulmak mümkün.

Siyahları övmekten, onlar hakkında konuşamamaktan yorgun, sıkkın Beyazlar, Beyaz dediğimiz kişinin, aslında Beyaz değil, ait olduğu faşist kategorinin nice fantazilerini taşıyan insanımsı olduğunu gün ışığına çıkarıyor. Bu fantezilerin, ortak bilinçaltı havuzu gibi dev ekrandan bizlere uzanan portreleri, Goya’nın kara mizahla dolu karanlığına benzer bir portreciliği ortaya koyarken kendi beyaz karanlıklarımızla yüzleştiriyor her birimizi.

Tıpkı Jafa gibi Joseph de bir televizyon kanalı kurarak Siyah Haberler’i sunuyor.

Birbirinden vasat haberler bunlar. Tahta bacaklı siyahi kızın okul bahçesinden bizi nasıl selamladığı, bir evlilik haberi vs. gibi viral videolar. Hepsinin ortak özelliği siyahilerin özne olduğu haberler olmaları. Her biri gerçek bulunmuş görüntülerle örülü bu haber kanalında, bu çağa dair bir estetik’e selam var.

Joseph, BLK News başlığı altında birçok viral videoyu, gerçeği, birbiri ardına haberleştirirken küçük harfle tarihi yeniden düzenliyor.

Hakikat sonrası denilen dönemde tarihin çözülüşü hiç bu kadar estetik olmamıştı.

Bu yeni –epik, neo-epic diyebileceğim hakiki /gerçek görüntüleri belirli bir kurgu ve düzen halinde kullanma sanatında son derece ilginç bir nokta.

Khalil Joseph’in bu yeni- gerçekçiliğinde, Brechtyenliğinde, gerçek hayata, yanılsamanın ne olduğuna, şiddet ve politikaya dair dev bir eleştiri öte yandan güncel bir estetik de var.

Khalil Joseph

(Arsenale’de izlediğimiz Tayland’daki mağarada kurtarılan 12 çocuğa adanan 3 kanallı yerleştirmesiyle Korakrit Arunanondchai ve Alex Gvojic’in işinde de bunu görüyoruz. Pek çok sanatçının uzun bir zamandır gerçek görüntülerle çalıştığını biliyoruz. Bugün itibariyle bunun bir janr olduğunu , ıbu yeni gerçekçiliğe hakikat sonrası deyip geçmeden Lukacs ve Brecht mirasıyla bakmanın zaruri olduğunu yeri gelmişken iddia edebiliriz,)

Arsenale’deki sergi George Condo’yla açılıyor.

Double Elvis.

Conda bir zamanlar Andy Warhol’un atölyesinde Warhol’un serigrafilerinde ona asistanlık etmiş. Onun Elvis’i Warhol’unkilere zıt jestüelliklere sahip. Üstelik iki içkici bunlar.

Condo’yla açılan sergide Arsenale’deki A önerisine, Giardini’de B’deki gibi davranamayacağız. A önerisi sergisinde işlere daha da yaklaşmak onları diğerleriyle yeni ilişkiler kuran birer anahtar olarak görmektense onlara sadece bakıyor olacağız.

Bu dev ekranlarımıza, instagramımıza yıllar içinde sofistike bir zaplama ustası gözlerimiz için elbette bir sorun teşkil etmeyecek.

Gözlerimizin uzanamayacağı yerler bu sergide malesef az sayıda.

Metaforları biz yaratamayabiliriz.

Ancak hazır bizim için yaratılmış metaforlara bakabiliriz.

(Özel rehberleriyle birlikte Arsenale’de gezen Rus oligarklarla zaman zaman çakışan gözlerimiz, bizim yerimize sergiyi kaydetmekte kullandığımız ancak yerinin kalmadığını belirten telefonlarımıza attığımız öfkeli gözlerimiz kesinlikle Giardini’deki gözlerimizle aynı değil.)

Arsenale’de gözlerimiz, onları bir araç olarak aktif bir şekilde kullanarak başka gerçeklikler aradığımız bir araç değil.

Arsenale’deki A sergisi, B sergisinin büyüteçle büyütülmüş versiyonu.

Ama bu demek değildir ki burada sanatçılar ve işleri yok.

Aksine A sergisinde birbirinden habersiz sololar var.

George Condo

Birbirinden haberli sanat fuarları standları gibi birbirine dayanmış sürekli konuşan ipadine dokunan yorgun ve hırslı galericilerin bulunmadığı yalnız standlar bunlar.

Ve elbette A ve B sergileri heyecanlı, az heyecanlı, sergi gibi fuar gibi kurgulanmış olsun 58. Venedik Bienali izleyicisi de tecrübeli tabii ki.

Eğer küratoryal bir işçilik ile karşı karşıya değilse sadece işlere bu birbirinden habersiz yan yan gelmiş mini kişisel sergilere odaklanabilir.

Dünyanın çeşitli galeri ve müzelerinde rahatlıkla rastlayacağımız büyük ölçekli mini sololalara odaklandığımızda Ed Atkins’den Maria Katayama’ya,

Jill Mulleady’ye, Martine Gutierrez’den, Carol Bove’ye, Alexandre Bircken’dan Michael Armitage’a, Haris Epaminonda’dan pek çok küçük sergi görmüş olabiliriz.

Lakin birbirleriyle etkileşimleri bu büyük mekanda birbirlerinden suntalarla neden ayrı düştükleri, ilginç bir zamanda yaşadığımıza dair tam olarak ne vaat ettikleriyle ilgili bulanıklık asla kaybolmaz.

Kaldı ki baştan beri iddia ettiğimiz gibi hep birlikte bulanık olmaları da dileğimiz.

İlginç olan bu sololarda elbette resimler öne çıkacak üç boyutlu yerleştirmeler kadar.

Hiç mi B’de olup A’da bambaşka bir söylemle karşımıza çıkan yok?

Var. Sanırım o da Nicole Eisenmann. Resimlerini izlediğimiz genç ressam, Arsenale’de dev primitive kral başı heykelleriyle karşımıza çıkıyor.

(Bu işleriyle karşımıza çıkması şart mıydı? Emin değilim.)

Michael Armitage kırılgan mürekkep işlerini terk etmiş Arsenale’de dev tuvalleriyle karşımızda. Ne şans ki bu tuvallerdeki yırtıkları, dikişleri dramatik figürasyonununda bir trajik yükseliş etkisi bırakıyor.

Jill Mulleady yine Eisenmann gibi serginin yıldız genç ressamlarından. Uruguay asıllı Amerikalı sanatçının gündelik hayattan konulu resimleri Arsenale’deki güçlü soloların başında geliyor.

(İki sergide de karşımıza çıkan Avery Singer, Julie Mehretu gibi ressamların bazı resimlerinde bilhassa ellerini bir kenara koyup air brush fırçalarla elin izini değil makinanın izini yakalamaya çalıştıklarını fark etmek ve bunun üzerinde de oturup düşünmek önümüzdeki günlerde gerekli gibi.)

Mehretu, kimi zaman bir Nina Simone şarkısından ilham alabiliyor. O da dijital resim yapmayı denediği bazı işleriyle sergide dikkat çekiyor. Christian Marclay, Julie Mehretu, Hernandez ve Avery Singer, Zero akımı ressamlarını hatırlatıyor.

Eli bilhassa dışarıda bırakarak alevlere güvenmişlerdi.

Air brush izlerine güvenen ressam, içinde yaşadığımız ilginç zamanın ilginç ressamı mı?

Kıymetli bir soru gibi duruyor.

Son Söz:

58.Venedik Bienali, bir yüzyıllık zaman dilimini çoktan geride bırakmanın verdiği yaş almışlıkla bazı günümüz değerleriyle yüzleşmenin vaktinin gelip çoktan geçtiği gerçeğini bir kez daha öne seriyor.

Küratörlerin varolan piyasanın değerlerine savaş açtığı kavramsal bir deneyimi vaat ettikleri sergi deneyimi çoktan bitti. Bunun yerini galeri, müze, sanat fuarı deneyiminden farksız bir deneyim aldı. Artık bienal, sanat fuarı, müze sergisi arasında estetik ve politik bir hiyerarşi yok.

Bu benzerliğin metaforla üstünün kapatılmasına hacet de yok. Bienal iki yılda bir olduğu için daha da meta bir kıymetler birliği olarak oluşturduğu piramidin en tepesinde. Yine sanat dünyasının ekonomik olarak en tepesinin görmesinin mümkün olduğu bir imkansızlığın dünyanın en merkezi sergisinin dünyanın merkezine teslim olduğunun bayrağını bir defa daha açıyor.

Büyük paralarla tutulan hızlı taksiler, sizi dolaştıran özel üç dilli rehberler, glutensiz yemeğinizi çoktan hazırlamış öğlen vakti size getiren ahçılarınız olmaksızın sergiyi görmek neredeyse imkansız. Kuyruklar bekleyerek, tuvalet için, yemek için, Fransa Pavyonu’nu görmek için beklemek beklemek beklemek gerekiyor. Bu bekleyiş içinde içinde bulunduğu zamanları bırak ilginç bulmak o zamanlara lanet etmek için iyi bir fırsat sunuyor.

Küratörler, galericiler, müze direktörlerinin el ve işbirliğiyle düzenledikleri sanat dünyası, ilginç zamanları değil kısa bir süre sonra içinden derin bir eleştirinin çıkacağı avangard bir momentin zeminini hazır etmiş gibi duruyor.

(Bu yazıyı yazarken Artforum dergisi New School’da sanatın kirli parayla olan işbirliğine karşı özel aktivist bir toplantı yaptığını duyurdu.)

Joseph KHalil’in işinde BLK News’da bir haber, Lil Mequilo adındaki instagram fenomeninin gerçek mi yoksa yapma dijital kurgu bir karakter olup olmadığı tartışmasıydı. Onu değerlendiren uzmanlardan biri şöyle diyordu:

Lil Mequilo’nun gerçek olup olmamasının hiçbir önemi yok . Yer aldığı yaşadığı yer zaten tekinsiz bir vadi. İşte içinden geçtiğimiz zamanlar tam da böyle. İnternetle başlayan gerçekle, yüzde yüz gerçekle karışan, VR görüntülerle yüzde yüz yapay olsa da gerçek gibi görünen, alacalı bulacalı, savaşlı terörlü depremli kazalı felaketli; mistik ve son derece bilinmezlerle dolu bir vadi.

Kesinlikle tekinsiz bir vadi.

58.Venedik Bienali bu tekinsiz vadiyi, muammayı, bu uğursuz dünyayı, tanzim etmeye kalkmış. Üstelik “ilginç” kılabileceğini düşünerek. Büyük cüret!Şayet B planı varsa, mantıklı da!

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-04-28 17:24:58