A password will be e-mailed to you.

Ya aşkın amacı bizi ilişkiye çekmek değil de, ilişkilerden uzaklaştırmaksa? İnsan doğası üzerine yarım düzineden fazla kitap yazmış antropolog sordu.

Çeviri: Özlem Akarsu

 Üniversite yıllarımın en iyi hatırladığım dersi, biyolojik antropolojist Melvin Konner’ın bir sınıf dolusu lisans öğrencisine aşkın amacının ne olduğunu sorduğu ders olmuştur. Adet yerini bulsun diye bir kaçımızın yanıt vermesine izin verdikten sonra bizi kesin ve kararlı bir biçimde susturdu.

“Aşkın amacı bizi ilişkiye çekmek değil de, ilişkilerden uzaklaştırmaksa ne yapmalıyız?” diye sordu Konner.

İnsan doğası üzerine yarım düzineden fazla kitap yazmış olan yazar, bizi bunu düşünmeye davet ediyordu.

Aşk bizi mantıksızlaştırır. Ve kötü olasılıkların iyilerinden kesinlikle daha fazla olduğu bir evrende, varolan bir ilişkinin güvenli sularını terk etmekten daha mantıksız bir şey olabilir mi?

Korner’in aslında hem felsefi hem de etik gibi duran sorusu bilimin cevaplayabileceği türden bir soru değil. Ama bilim, özellikle biyolojik antropoloji bize insanların aşık olduklarında, neden şu andaki gibi davranma eğiliminde olduğunu ve nasıl böyle davrandıklarını açıklayabilir. 

 

Aşk 101

Romantik aşka geleneksel, Batılı bakış –filozof Aaron Ben-Zeev’in adlandırdığı biçimiyle Romantik İdeoloji- psikologların kapılma hali (limerence) diye adlandırdığı olguyu ayrıntılarıyla tanımlar. Adını her ne koyarsanız koyun, bu hal tamamıyla aşka düşmenin başlangıcındaki mutlulukla ve coşkuyla ilgili. Ve her ne kadar kapılmanın toplumsal ifadeleri kültür tarafından belirleniyorsa da, altta işleyen süreç büyük bir olasılıkla evrimsel olarak oldukça eskilere dayanıyor ve başka bir çok memelide de mevcut.

Örneğin monogamik prairie voleslarda aşık olma ya da ona benzer bir yaşantı, çok net bir şekilde tespit edildi. Bu hayvanlar üzerinde yapılan bir dizi akılcı deney sonucunda iki prairie voles çiftleştiğinde salgılanan hormonların –oxytocin ve vasopressin- beyinlerinde ödüllendirilmeden sorumlu bölgedeki nöronlara tutunduğunu ortaya koydu. Bu bölgelerin bağımlılık yapan maddeler tarafından uyarılan bölgelerle aynı bölgeler oluşu, bilimcileri şu tespiti yapmaya doğru itmiştir; bağımlılık yapan maddeler aslında aşık olmamızı sağlamak üzere evrimleşmiş sistemleri gasp ediyorlar.

Aşkın nörobiyolojisi insanlarda voleslarda çalıştığı biçime benzer bir biçimde işliyor olsa da onu tam olarak kavradığımız da söylenemez. Bu tür bir araştırma çizgisinin aşkın doğası ya da “amacı” hakkında söyleyebileceklerinin bir sınırı var.

Daha somut yanıtlar için aşkın sonuçlarına bakmalıyız, çok kolay tanımlanıp ölçülebilecek şeylere…

 

İnsanlar tekeşli mi hayvanlar çokeşli mi

Hem insanlarda hem de monogamik olarak bilinen diğer memelilerde aşkın en temel sonuçlarından biri “çift bağı”dır. İnsanlarda biraraya gelme ve ayrılma konusunda devasa bir veriye sahibiz.

Hayvanlar arasında monogamiye çok ender rastlanır. Hayvanların yalnızca %3 ila %5’i tüm hayatları boyunca monogam bir cinsel pratik yaşarlar. İnsanlarda monogami biraz daha çok yaygın. Endüstri öncesi kültürlere baktığımızda, ki 50 yıl öncesine kadar dünya kültürlerinin çoğunu bu tip kültürler oluşturmaktaydı, toplumun %80’i bir biçimde monogomik olmayan cinsel pratikler içindeydi.

İnsanların tarihsel olarak monogamik olup olmadıklarını düşünürken gidebileceğimiz sınırlar bellidir. Alacakaranlıkta Seks başlıklı ünlü kitapta esas olarak insanların ataerkilliğin, tarımın ve tek tanrıcılığın siyah bulutlarıyla gölgelenmeden önce kıskançlığın olmadığı sakin poligamik bir yaşam sürdükleri ele alınmaktadır. Bununla birlikte Washington Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde profesör olarak görev yapan David P. Barash’ın da dediği gibi gerçek sandığımız kadar sakin ve huzurlu değildi. Geçmişteki kültürlerin çoğu poligamiyi poligini olarak, yani sadece erkeklerin birden çok eş seçebildikleri sistemler içinde yaşadılar.

Viktoryen dönem en azından Batı için poligamiden kısa bir uzaklaşma olarak yaşanmış olsa da, bugünkü boşanma oranları insanların tarihsel normlara dosdoğru geri döndüklerini göstermekte. En azından zengin ülkelerde bütün hayatımız boyunca edindiğimiz partnerlerin sayısı düşünüldüğünde…

Birleşik Devletler’de uzmanlar tüm evliliklerin %40 ila %50’sinin boşanmayla sonuçlanacağını tahmin ediyorlar. Bu kişi başına düşen milli gelirin benzer seviyelerde olduğu ülkeler için hiç de alışılmadık bir durum değil. Bu araştırmalar, artık bir norm haline gelmiş, uzun süren ve evlilikle sonuçlanmadan sona eren evlilik öncesi ilişkileri hesaba bile katmıyor. Tüm bu eşleşmelerde, yeniden eşleşmelerde ve ayrılmalarda bizzat aşkın ayak izlerini görürüz –bir şey açıkça insanları dans partnerlerini bu sıklıkla değiştirmeye itiyor. 

 

Toplumsal olarak tekeşli olmak mı?

Monogam prairie vole gibi tüm hayatları boyunca tek bir eşe bağlanan hayvanlar bile, bir çocukla sonuçlanabilen “farklı eşlerle cinsel birleşme” pratikleri yaşayabiliyorlar. Bu tür bir davranış kuşlarda çok yaygın. Kuluçkaya yatan monogamik bir ilişki içindeki annenin kuluçkadaki yumurtalarının küçük bir bölümü genellikle dişi kuşun partneri olmayan bir başka erkek tarafından döllenir. Birbirlerine koşulsuz sadık kalan ama yavrulama dönemi geldiğinde rastgele ilişkiler kuran hayvanlar “toplumsal olarak monogamik” olarak bilinirler. Korner derslerinde insanı bir de “sürekli olarak monogamik” bir canlı olarak kategorize eder. İnsanların kültürler arasında katı monogamiyi ya da sadece bir dizi partnerle birlikte yaşanan toplumsal monogamiyi koruma eğiliminde olduğu olgusunu onaylar.

Bazılarının işaret ettiği gibi buradaki mucize insanların kimi zaman monogamik olmaması değildir ama hayvan dünyasının geri kalanıyla karşılaştırıldığında insanlar gerçekten de monogamiktir. Bir kez daha insanlarda aşkın doğasına dair kanıtlar görürüz: bir süreliğine de olsa aşk bizi kendisine bağlar. Ama insanlar doğaları gereği değişkendir.

Bazı araştırmalar serbest kalma eğiliminin hem kadınların hem de erkeklerin genlerine yazılmış olduğunu iddia ediyor. Bununla birlikte insanlar arasındaki çiftleşme sistemlerinin inanılmaz çeşitliliği – ki bu çeşitlilik polygini’yi yasaklayan günümüz modern toplumundan gönüllü monogami’ye dek uzanır- kültürel ve psikolojik farklılıklarımızın özgür irademizi kullanmamız konusunda yetersiz kalsa da, bize en azından ilişkilerimizi nasıl yürüteceğimiz konusunda bazı araçlar sunduğunu gösterir. Bu değişkenliği kanıtlamak istersek, yalnızca ABD’ndeki kadınların–ama erkeklerin değil- farklılaşmakta olan aldatma oranlarına bakmamız yeterli olacaktır. Bu değişkenlik bir ölçüde kadınların artan ekonomik ve toplumsal güçlerine bağlıdır. (Hem kadınlarda hem de erkeklerde aldatma ve güç arasındaki bağın kendine güven olduğu düşünülmektedir). Çünkü çok daha karmaşık akıl yürütmeleri yapabilen, geleceği planlama yeteneği olan ve temel içgüdülerimizden başka şeylere öncelik verebilen canlılar olarak biz insanlar, aşk dışındaki önceliklerimiz arasında seçim yapabilme yeteneğine sahibiz (ya da seçim yapmaya zorlanıyoruz).

Öyleyse aşkın amacı nedir?

Evrimci bir bakış açısıyla aşkın “amacı” hakkında çok fazla bir şey bilmiyoruz. Konner sınıfına aşkın neden var olduğunu sorduğunda, bir biyolojik antropolojist olarak şunu demek istiyordu: aşkın üremeye faydası nedir? Bununla birlikte bize sık sık hatırlattığı gibi bu tür sorular doğaları gereği yanıtlanamazlar çünkü evrim bu soruların ima ettiği türden bir iradeye ya da amaçlılığa sahip olan bir süreç değildir. En azından Konner’in bilimsel dünyasında geçtiğimiz bin yıl boyunca insanlığın uzun hikayesini yönlendiren bir yaratıcıdan söz edilemez –evrimin hiçbir vehçesinin hiçbir “amacı” yoktur.

Evrimin sadece sonuçları vardır. O zaman çoğumuzun aşkı anlama biçimimizin tersine iki kişiyi birbirine bağlamaya uygun olmayan aşkın “amaçlarından” birinin, insanları herşeyden önce birlikte oldukları kişileri sepetlemeye cesaret edebilecek kadar deliye döndürmek olduğunu varsaymak çok mu mantıksız olacaktır? Hiç şüphesiz, genlerimizden ve insan toplumlarının tarihinden gelen belirleyici kanıtlara göre bir şey, insanları başlangıçta biraraya getiren mekanizmayla aynı ya da onunla ilişkili ve en az onun kadar güçlü olan bir mekanizma ayrılıkları tetikliyor.

 

(Makalenin orjinali için: http://qz.com/176136/what-if-the-purpose-of-love-is-to-get-us-out-of-relationships-not-into-them/)

Daha fazla yazı yok
2024-04-27 14:46:19