A password will be e-mailed to you.

69.Berlin Film Festivali’nde ana yarışmanın hep kendine özgü adı konmamış bir teması olur. Bütün filmler değilse de bir kısmının o tema ekseninde döndüğü, çeşitlemelerini ele aldığı gözlemlenir. Bu yıl da üç Avrupa yapımında sert sistem eleştirileriyle karşılaştık.

Daha festivalin ilk sabahında Nina Fingscheidt’ın imzasını taşıyan Systemsprenger (Sistem Çökerten) ile şöyle bir sallandık. Onu François Ozon’un Grace a Dieu (Tanrı’ya Şükür) adlı filmi ve Cumartesi sabahı Marie Kreutzer’in Der Boden Unter Den Füssen’i (Ayağımın Altındaki Yer) izledi. Üç film de bireyi oyuncak eden kurumları eleştiriyor.

Sistem Çökerten diye çevirebileceğimiz Systemsprenger bütün kuralları çiğnedikleri için anlı şanlı sosyal devletin başa çıkamadığı çocuklar için kullanılan bir deyimmiş. Henüz on yaşını bile doldurmamış olan filmin kahramanı Benni de onlardan biri. Filmin hemen başında onu hastanede, zayıf, solgun renkli bedeni çürükler içinde tedavi görürken tanıyoruz. İstismar edildiğini sanıyoruz… Oysa Benni, öfke nöbetine kapıldığında kendine ve başkalarına zarar veren, normal yollardan sakinleştirilemeyen, ancak ilaçlarla yatıştırılan, hastane yataklarına bağlanmak zorunda kalan bir çocuk. Çok küçük yaşta travma geçirdiği için kısacık ömrü bakımevlerinde, klinikte, korucuyu ebeveyn yanında geçmiş, annesi ve iki küçük kardeşiyle yaşayamayacağı gerçeğini bir türlü kabullenemiyor… Onu annesinden ayıran Alman çocuk esirgeme kurumlarına hıncını bir türlü alamıyor.

Bisikletli Çocuk / La Gamin au Velo filminin kahramanı Cyril, Benni’nin yanında kanatsız melek sayılır…

Ölçüsüz tepkileri annesini bile korkutuyor, ortanca oğlunun oldukça agresif olduğunun farkında ve Benni ile yaşamayı göze alamıyor. Ciddi yaralanmalara yol açtığı için yurtlardan kovuluyor, kovulmasa da kaçıyor zaten Benni! Yaşı da sürekli terapi göremeyecek kadar küçük, onu bir kliniğe kapatamıyorlar… Benni sistemi tam da burada çökertiyor, onu nereye koyacaklarını bilemiyorar. Annesi de iki sosyal görevli de Benni’yi özellikle sevmelerine rağmen onunla başa çıkamıyorlar. Sevgi açlığı, bağlanma ihtiyacı had safhada. Dardenne Biraderler’in Bisikletli Çocuk / La Gamin au Velo filminin kahramanı Cyril, Benni’nin yanında kanatsız melek sayılır…

O pek bilimsel yöntemlerle oluşturulmuş hümanist sistem ve kılı kırk yaran sosyal devlet bürokrasisinin kamuflajı bozuluyor, alenen sabotaja uğruyor System Sprenger’da.

Benni’yi canlandıran Helena Zengel nadir bulunan bir yetenek. Nina Fingscheidt’ın yönetmenlik becerisini yadsımadan, usta işi mizansenini göz ardı etmeden söyleyelim mükemmel bir performans veriyor. Bu yılın En İyi Kadın Oyuncu dalında Gümüş Ayı ödülü 2008 doğumlu bir oyuncuya giderse de hak ettiğine kuşku yok! Kaldı ki Mascha Schilinski’nin 2017’de Alman Sineması Perspektifi bölümünde gösterilen filmi Die Tochter’in başrolünü üstelenen Zengel artık profesyonel sayılır.

Marie Kreutzer’in yönetmenilğini yaptığı Avusturya filminde başrolde Valerie Pachner ve Mavie Hörbiger var.

Marie Kreutzer’in Der Boden Unter Den Füssen’i (Ayağımın Altındaki Yer) iş dünyasının bireycilğini ve rekabetçiliğini eleştiriyor ve o da başrol oyuncusundan mükemmel bir performans sunuyor.

Finansal açıdan zor durumdaki şirketleri çalışan sayısını azaltarak verimli hale getiren bir şirkette çalışan Lola’nın hayatında bir dönüm noktasını konu alıyor, bu film. Zaman zaman 48 saat uyumadan çalışan, her sabah spor yapan, siyah döpiyesler ve yüksek topuklu sivri burunlu ayakkabılar giyen, işinde yükselme hedefine kilitlenmiş, amiriyle ilişkisi olan Lola’nın ayağının altındaki yer kaymaya başlıyor: Şizofren ablası intihar girişiminde bulunuyor, Viyana’da yaşayan ama işi nedeniyle Rostok’ta kalan Lola onun sürekli hastaneden şikayet eden telefonlarından bunalmaya başlıyor…

Kaygı içinde uykusuz geceler geçiren Lola’nın öyküsü Toni Erdmann’ın karanlık versiyonu adeta…

Ablasının varlığını dahi saklamış olması, şizofreni kalıtsal bir hastalık olduğu için amirinin ona güvenini kaybetmesine yol açıyor. Bir yandan vicdanı rahatsız olan bir yandan işin stresini kaldıramayan Lola’nın sürekli disiplin ve dikkat gerektiren, eril bir dünyanın eril değerlerini kabullenmesini bekleyen iş dünyasının talepkarlığı yüzünden sürekli stres altında kalıyor… Sağlıklı yaşamayı, spor yapmayı, bedensel açıdan fit olmayı öğütleyen, hastalığı zayıflık olarak gören ve bireyleri depresyona sürükleyen, insanı insanlıktan çıkaran sistemi eleştiriyor Der Boden Unter Den Füssen. Sürekli kuşku, kaygı ve güvensizlik içinde uykusuz geceler geçiren Lola’nın öyküsü Toni Erdmann’ın karanlık versiyonu adeta… 2011 yılında Die Vaterlösen / Babasız adlı filmi Panorama’da gösterilen ve En İyi İlk Film ödülü için yarışıp mansiyon kazanan Marie Kreutzer, beşinci uzun metrajlı filminde ustalık düzeyini yakalamış görünüyor. Başrol oyuncusu Valerie Pachner’i de şimdiden En İyi Kadın Oyuncu dalında Gümüş Ayı’nın favorilerinden biri olarak düşünebiliriz.

François Ozon’dan mesafeli ve belgeselvari bir film

Berlin Film Festivali’nin üçüncü sistem eleştirisi tacizci rahipleri koruyan Katolik Kilisesi’ne geliyor. Fransız sinemasının çağdaş ustalarından François Ozon, Grace a Dieu’de kendi tarzının dışına çıkarak soğuk, mesafeli ve belgeselvari bir filmle Lyon’da hala devam eden, Kardinal Barbarin’in görevinin ihmalden yargılandığı büyük bir davayı beyazperdeye taşıyor. Belli ki bu filmi bir misyon olarak görmüş ve yapmış.

Yıllar boyunca ders verdiği ve kampa götürdüğü çocukları taciz eden ve şikayetler olduğunda suçunu hep kabullenen Rahip Preynat’nın görevden alınmaması, kilise kanununa göre bile yargılanmaması, sürekli çocuklarla çalışmaya devam ettirilmesi ve sonunda yetişkin olan kurbanların örgütlenip Preynat ve ona suçortaklığı yapan kiliseye dava açmasıyla patlak veren skandalı bir doküdramaya dönüşmüş. Şikayetlerin zaman aşımına uğramasını fırsat bilen, kurbanları sürekli oyalayan, olayı örtbas etmeye çalışan ve bu arada daha fazla çocuğun zarar görmesine aracı olan kilisenin tutumuna suç ortaklığından daha beter bir sıfat yakıştığını görüyoruz bu filmde. Kilisenin rahipleri cezasız bırakarak çocuk istismarını sistematik hale getirdiği açığa çıkıyor.

Bir Altın Ayı adayı olmaktan çok özel bölüme uygun düşen bir film, Grace a Dieu ama artık hepsi birbirine karışan yüzlerce istismarcı rahip haberinin arasında kaynamayıp, insanların belleklerinde yer etmesi açısından yararlı bir çalışma.

Bakalım başka kaç tane Berlinale yapımı sistemin köküne kibrit suyu dökecek?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-05-06 07:31:28