A password will be e-mailed to you.

 

Godard’ın son filmi aslında beyazperdenin perdesini tıpkı bir zamanlar pekala çağdaşı, ressam Fontana’nın yırttığı gibi tuvali ve bizi o yarıktan gözüken buradamızla başbaşa bıraktığı gibi bir etki yaratıyor.

Filmin finalinde Balzac’tan bahsetmesi boşuna değil!

Ve politik olarak film yapmanın ustasının politik olarak sanat yapmanın bir kez daha dersini verdiği açık.

Filmin finalinde film boyunca konuşan bilgenin, kutsallıktan, güçten, savaştan, çağımızdan bahseden Godard’ın, Balzac’ın sanatıyla ilgili verdiği formül şu:

Gerçekliği dönüştürdü. Ne vicdanla uğraştı. Ne de şiddet eylemlerine destek verdi.

Gerçeği dönüştüren Balzac.

‘Gerçeği dönüştür’ diyen Godard.

Yine filmin finaline doğru Brecht’den dem vuruş, çağın en biricik krizinin gerçekliğin temsiliyle ilgili olduğuna dair bu vurgu, Hollywood müzikallerinden, Joan Crawford’lu dramalara, Antonioni’nin La Strada’sından Pasolini’nin Sodom’un 120 Günü’ne,  İmgeler ve Sözcükler’in neden bir remiks, bir kolaj üstelik glitchli bir kolaj olduğunu açıklıyor.

Godard adeta son filmi İmgeler ve Sözcükler’de beyazperdenin tarihini perdesini görünmez kılmak üzere remiksliyor mesela Al Jazzera’dan bir haberin görüntüleriyle…

Avangard ve Hollywood filmleri, haber, vintage porno film görüntüleri bütün bu hiyerarşisiz, heterotropik remiks, bugüne kadar hiç olmadığı kadar DJ’liğinde özgür bir Godard’ın portresini içeriyor.

DJ Godard bize yirminci yüzyıldan yirmi birinci yüzyıla neyi taşımayı seçtiğini de ‘çalıyor’.

Bakışı bir bakıma imkansızlaştıran titiz bir Godard filtresi söz konusu olan. Makasladığı tarih aslında dünyanın kendisi.

Dünyayı makaslayarak ele geçirilmemiş bir gerçekliğin peşine düşüyor.

Göremediğimiz bir sinema artık söz konusu.

Perdesiz bir “Beyaz”. Piksellerini gördüğümüz, gözümüzü yoran, glitchlenmiş ya da kimi zaman instagramda başvurduğumuz filtreleri andıran efektler içeren bir yeniden üretim bu.

Sinema tarihini değil Tarih’i yeniden üretmeyi diliyor DJ Godard.

Sinema tarihini değil hareketli görüntülerden oluşan Tarih’i, Tarih’in görünür kılınarak, kimi zaman göz kamaştırarak Hollywood gibi, kimi zaman o anı, haberi, gerçeği aktaran haber kanallarında üretilmişini yeniden üretirken yazılmamış Tarih’i, ‘konuşamayan Araplar’ı, Ortadoğu tanımının altında tek tip kılanan halkların kaderini sorguluyor.

Kimsenin Faust olmak istemediği Kral olmak istediği Dünya’ya karşı -aynen böyle söylüyor anlatıcı- onun imgelerine karşı bir savaş açıyor.

Filmdeki anlatıcı, bir çağdan bir sonrakine tek kalabilenin sanat olduğunu iddia ederken Godard DJ’liğiyle bir çağdan bir sonrakine kalan imgeleri yeniden gösterirken onları içlerinde yer aldıkları Anlatı’dan azat ediyor. İçlerinde yer aldıkları Gerçek’ten ve evet Tarih’ten özgürleştiriyor.

Kendi içlerinde yer aldıkları anlamdan özgürleştirilen hareketli imgelerden örülü bu kurgu, yeni çağı, temsilin krizine kafa yorarak karşılıyor.

Yine filmde karanlık ve görkemli söylemiyle Hölderlin’i çağıran anlatıcı bir karşıtlıktan bahsediyor:

Temsil edilenin Şiddeti’nden.

Temsil edenin Huzuru’ndan.

Bu ikisi, şiddet ve huzur arasındaki gerilimden.

Godard’ın yirminci yüzyıl sinemasına yaptığı avangard katkının, anlatı’yı şimdisiyle birlikte görselleştirme olduğunu naçizane bir dille ifade edersek yeni çağda da hala temsiliyetle haşır neşir olduğunu görmek korkunç etkileyici.

Avangarda dair nice iyimser düşler taşıyor. Önümüze yığıyor.

“Araplar konuşabilir mi?” diye soruyor anlatıcı. Remikse eşlik eden yaşlıdan ziyade güngörmüş sesiyle…

“Ortadoğu, Ortadoğu olarak kalır.”

“Ülkelerin hiçbiri kendini ayrı olarak algılatamaz Batılı’ya”, da diyor Anlatıcı.

Ve “artık vatandaşların yaptıklarıyla hükümetin eylemlerini ayıramazsın”, da… Korkunç İvan ve Pasolini’nin Sodom’un 120 Günü bu kolajın sadece iki kaynağı, alıntısı.

Fontana’nın tuvale attığı falçatanın, kesiğin Godard tarafından sinemaya atılırken ortaya çıkan görüntülerin sadece ikisi.

Nükleer bomba patlaması bir başkası.

Bu remiks, Beatles’in bir albüm kapağını akla getiriyor. Bir başka yeniden üretimi.

Dünyanın en çok tanınan rock grubunun ünlü oluşlarından aşağı yukarı 40 yıl sonra 2003 yılında George Martins prodüktörlüğünde yaptıkları Let It Be, – bu kez- Naked albümün kapağını…

Kapakta, Beatles üyeleri dört ayrı karede bir renkli film negatifinden görüntüleriyle yer alır.

40 yıldır görünmüş yüzlerin, negatif film şeridindeki ‘arayüzleri’, Godard’ın pozisyonunu hatırlatıyor.

Beatles üyelerinin negatif filmin tam seçilemezliğinde, fotoğrafın temsile dönüşmeden önceki aşamasında -hem şiddet hem huzurda belki-yerlerini alışı Le Livre D’Image filmini çağırıyor.

Gerçekten Filmekimi’nden hararetle tavsiye.

Bir DJ olarak Godard’ı hep ve hala ilginç ve çok orijinal bulabilmenin şaşkınlığı ve keyfiyle….

(Filmin bir sonraki gösterimi için: http://filmekimi.iksv.org/tr/imgeler-ve-sozcukler )

Daha fazla yazı yok
2024-04-29 05:44:48