Yıl 1972. Bilemedin 1973. Günlerden bir gün, lise bitirme sınavlarında fizik dersinden takıntılı, ama resim öğretmenimiz Muzaffer Yazıcıoğlu’nun inanılmaz gayretiyle, Beyoğlu’nda, İstanbul Belediyesi Şehir Galerisi’nde açılan okul sergisine katılmış, (üstelik Yaşar Kemal sergi açılışımıza gelmiş) sanat eğitimi almaya kararlı birkaç arkadaş sergi gezmeye çıkmışız.

Yer: Fındıklı’daki Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Osman Hamdi Salonu. Bütün çekingenliğimize rağmen salondaki bir gruba yanaşıyoruz. Ortada saks mavisi pardösü giymiş, boynunda rengarenk fuları, sapsarı saçlı bir kadın duruyor. Sanki aniden büyüyüvermiş afacan bir çocuk. Her haliyle sıra dışı bir kadın. Hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor. Biz bir yandan onu inceleyip, konuşmasını izlemeye çalışırken, birdenbire gözlerimize inanamıyoruz! Rengarenk fularlı kadın, içtiği sigarayı gayet doğal bir şey yapıyormuşçasına pardösüsünün cebine sokup, konuşmasına devam ediyor. Biz ne yapacağımızı şaşırıyoruz! Sonra saygılı bir çekingenlikle kendisini uyarıyoruz. O, sanki bir şey olmamış gibi sigarayı cebinden çıkarıp konuşmasını sürdürüyor. Biz, “küllerden ya cebi tutuşursa” diye tetikte onu dinlemeye devam ediyoruz. Sonra öğreniyoruz ki o rengarenk fularlı kadının adı: Aliye Berger. Ressam ve gravür sanatçısı.

O gün başka bir kadınla daha tanışıyoruz. Oldukça şık ve göz alıcı. Onun da adı: Füreya Koral. Seramik sanatçısı. Her gün, Unkapanı’nda İstanbul Manifaturacılar ve Kumaşçılar Çarşısı (İMÇ) arkasında yer alan okulumuz Cibali Kız Lisesi’ne giderken önünden geçtiğimiz seramik panonun yaratıcısı.

O gün iki sanatçıyı tanımanın verdiği tatlı bir vurgunlukla ve de “Biz de sanatçı olabilecek miyiz acaba?” sorusu kafamızda eve varıyoruz. O zamanki gençlik aklıyla sanatçı olabilmek için sanat eğitimi görmeyi yeterli sanıyoruz. Sonraları anlıyoruz ki adam olmak için nasıl kırk fırın ekmek yemek gerekiyorsa, sanatçı olmak için de aynı şey gerekiyormuş!

Bu kez yıl 1977. Yer Elmadağ. Akademi ‘de seramik öğrencisi sıfatıyla, bir sanatçı atölyesindeyiz. Hem de Füreya’nın. Onu ilk gördüğümüz günü anlatıyoruz ve teyzesi Alyoşa’yı nasıl hayretle izlediğimizi. İster istemez ortalığı hüzün kaplıyor. Çünkü Aliye Berger öleli üç yıl olmuş. Bize teyzesinin gravürlerini gösteriyor. Kulağımız söyleşideyken, gözlerimiz odanın içindeki her biri bir dönemin tanığı olan eşyalara, fotoğraflara, fermanlara kayıveriyor. Hepsini merak ediyoruz. Sırası geldikçe anlatıyor. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, gelenekten moderne geçişi, Şakir Paşa Ailesi’nin sanatçı üyeleri üzerinden ilk kez orada duyuyoruz.

O günden bugüne, çeşitli kitaplar ve sergiler sayesinde, en son da Kale Grubu’nun kuruluşunun 60. yıl dönümü dolayısıyla açılan, küratörlüğünü Karoly Aliotti, Farah Aksoy ve Nilüfer Şaşmazer’in yaptığı Füreya” sergisi sayesinde her yönüyle tanıyoruz tüm aileyi. Sanatın bir yaşam biçimi olduğunu çok anlaşılır bir şekilde sunuyor bize Füreya’nın yaşamı.O gençlik aklımın sezgisiyle, sanat dalına tutunduğum için bir kez daha şükrediyorum sergiyi gezerken. Füreya Koral’a da üzerimdeki dolaylı etkisi için teşekkür ediyorum.

Yıl 2007. Küratörlüğünü Hou Hanru‘nun üstlendiği, “İmkansız Değil Üstelik Gerekli Küresel Savaş Çağında İyimserlik” temalı , 10. Uluslararası İstanbul Bienali’nin mekanlarından biri İstanbul Manifaturacılar ve Kumaşçılar Çarşısı (İMÇ). Modernist mimarinin İstanbul’daki başarılı örneği (1961-67). İçinde bulunduğu tarihi şehir dokusuna yabancı düşmeden oluşturulan bir çarşı. Üstelik bünyesinde döneminin sanat eserlerini barındırıyor. Bazı çevrelerce geleneksel sanatsal unsurların dışlandığı, yok sayıldığı bir ortamda, bienali izlemeye gelen izleyicilerin İMÇ’deki sanat eserlerini görmeden gitmelerine gönlüm el vermiyor.

İMÇ’yi ve orada yer alan dokuz sanat eserini tanıtan, o sıralarda İMÇ’yi tehdit eden badireye de dikkat çeken İade-i İ’tibar başlıklı bir broşür hazırlamayı, bienale proje olarak öneriyorum. Kabul edilmiyor.Bunun üzerine projeyi, İMÇ İşletme Kooperatifi’ne götürüyorum. O sıralarda “Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı Nazım Uygulama İmar Planı”nda, İMÇ blokları, “prestij konut alanı” ilan edilmiş! Bunun üzerine İMÇ Kat Malikleri Yönetim Kurulu, bu kararın iptali için İstanbul 1. İdare Mahkemesi’ne dava açmış. Mahkeme, itirazı haklı bulmuş ve yürütmeyi durdurma kararı vermiş. Dava, Danıştay 6. Dairesi’nde sürmekte. İMÇ Yönetimi, bienal mekanı seçilmekten pek memnun. Çünkü bu sayede davalarına dikkat çekebilecekler. Bu ruh hali içinde “İade-i İ’tibar” başlıklı broşürün basım masraflarını üstleniyorlar. Derken, broşür bienal süresince bienal mekanında dağıtılıyor. Bienali izlemeye gelenlere İMÇ’de yer alan eserleri de görmeleri öneriliyor. Bienalin İMÇ’de yer almasının da etkisiyle, dava zaman içinde İMÇ lehine sonuçlanıyor.

Bir süre sonra, bu broşürü gören, bir özel şirketin çalışanlarından oluşan Tangram Ekibi, sosyal sorumluluk projesi olarak eserlere künye bilgilerini içeren plaketler yerleştiriyor. Ardından Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı (KBGV), bu eserlerin temizliklerini üstleniyor. Son olarak da öncülüğünü KBGV’nın üstlendiği bir bağış kampanyası ile Kuzgun Acar‘ın Kuşlar‘ adlı eseri, üç yıl süren büyük bir restorasyon geçiriyor. 24 Haziran-23 Ekim 2016 tarihleri arasında S.Ü Sakıp Sabancı Müzesi‘nde sergilenen eser, ait olduğu yere, İMÇ 1. bloktaki cepheye yerleştiriliyor.

İhtiyaçları yok ama” Füreya” sergisinin gördüğü büyük ilgi de bir yerde iadeiitibar…

* Füreya Koral’ın en kapsamlı retrospektif sergisi “Füreya” 18 Ocak 2018’e kadar Akaretler Sıraevler No:16’da ziyaret edilebilir.

İLGİLİ HABERLER

Hangi 91 Kadın?

Kuzgun Acar Sabancı Müzesi’nde misafir oluyor

 

Daha fazla yazı yok
2024-03-29 01:02:58