A password will be e-mailed to you.

Sanatçı Gencay Kasapçı’nın kızı Yasemin Devrimci ile Sanatatak Genel Yayın Yönetmeni Ayşegül Sönmez, Gencay: Başlangıç, Bitiş ve Sonsuzluk sergisi vesilesiyle görüştü. Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde 28 Ekim’de açılan sergide, sanatçının İtalya ve Türkiye’de yaşadığı dönemlerde yaptığı eserleri uzun yıllar sonra ilk defa bir arada sergileniyor.

Ayşegül Sönmez: Annenizle ilgili ilk kez böylesine kapsamlı bir sergi oluyor. Döne Otyam ve Dilek Karaaziz Şener ve elbette Erimtan müzesi sayesinde. Bu sergiyi çok geç kalmış bir hakkı teslim ediş olarak görüyor musunuz?

Yasemin Devrimci: Annem Gencay Kasapçı yaşamı boyunca 100’den fazla yurtiçi ve yurtdışında kişisel sergi açmış, çok daha fazla karma sergiye katılmış ve yine hem yurt içinde hem de yurt dışında birçok ödül kazanmış bir sanatçıdır. 2017 yılında bizlere vedasından sadece birkaç ay önce açtığı son kişisel sergisi ise gençliğinde uzun yıllar yaşadığı Roma’da Fondazione Museo Venanzo Crocetti’de olmuştu. Annem İtalya’da sanatını icra ettiği dönemlerde (1959-1966) Avrupa’nın en saygın galerilerinde hem kişisel sergiler açmış hem de birçok önemli karma sergiye davet edilmişti. Bunlardan Türkiye’de en bilineni 1966 yılında Roma’da açılan ve sanat tarihinde büyük bir öneme sahip “Zero Avantgarde” sergisidir.

Avrupa’da gördüğü saygı ve ilginin aksine özellikle 1966 yılında İtalya’dan yeni döndüğü dönemde yaptığı öncü ve çağdaş sanat Türkiye’de yeterince değer görmedi. Bu da zaman zaman annemin resimlerinin yön değiştirmesine sebep oldu.

Annemin vefatından sonra ise düzenlenen ilk kapsamlı sergisi, sizin de belirttiğiniz gibi vefatının neredeyse 6. yılında yapıldı. Bu serginin düzenlenmesinde Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi yönetimine, sergi direktörümüz Döne Otyam’a, metin yazarlığı ve diğer birçok aşamada bize destek veren Dilek Karaaziz Şener’e emekleri, sponsorlarımız İtalyan Büyükelçiliği, Aspat Kültür ve Sanat Vakfı ve Mimar Kerem Türker Vakfı’na ise bu çok anlamlı destekleri için müteşekkirim. Bu sergi gerçekleştiği için çok memnunum ancak dünyanın birçok yerinden annemin sanatı ve eserleri ile ilgilenip, arayanlar, değerini bilenler varken, ülkemizde yeterince tanımayan sanatseverlerin olduğunu görmek beni üzmektedir. Bu serginin düzenlenmesini güzel bir ilk adım olarak görmeme rağmen ülkemizde hala tam olarak hakkının teslim edildiğini düşünmüyorum. İstanbul ve diğer şehirlerde de önemli müze ve galerilerde annemi gelecek kuşaklara tanıtabileceğimiz kapsamlı sergiler açmalıyız.

A.S.: SSM Zero sergisi sırasında anneniz gündeme geldi. Bu hareketin sizce onun üzerinde etkileri neler oldu? Ya da bu harekete katılan Heinz Mack mesela Otto Piene. Onları tanımış mıydı?

Y.S.: Annem, Zero sanat akımının 1966 yılında Roma’daki, Il Segno galerisinde açtıkları Zero Avantgarde sergisine davet edilerek katılır.  Bunun oldukça ilginç bir hikayesi var. Annemin ismi davetiyede yanlışlıkla Gengay olarak yazılıyor, o dönem tam da annemin Türkiye’ye döndüğü zamanlar. Zannedersem aynı zamanda Zero Avantgarde sergilerinin de sonuncusu.

2008 yılında Zero Foundation Düsseldorf’ta kurulduktan sonra, Zero akımının öncüleri olan sanatçılar Avrupalı birçok koleksiyoncu tarafından çok daha fazla talep görmeye, uzun bir aradan sonra yeniden Zero sergileri açılmaya başlıyor, kitaplar basılıyor. Önemli bir İtalyan Zero koleksiyoncusu 1957-1966 yılları arasında “Zero Avantgarde” sergilerine katılmış sanatçılardan en az birer tane beyaz eser satın alıyor. Sadece anneme ulaşamıyor. Çünkü davetiyede ismi yanlış yazılmış, ardından evlenmiş soyadı değişmiş, Türkiye’ye dönmüş ve 40 yıl geçmiş. Mr. Ganzeria neredeyse bir dedektif gibi çalışıyor ve annemin kim olduğunu buluyor, sonunda Avrupa’da bir galeriden resmini alıyor. 

2015 yılında ise Sakıp Sabancı Müzesi’nde Zero sergisi açılmadan önce annemin Türk olduğunu nerede olduğunu bilmiyorlar. Annemin Zero grubuyla İtalya’da sergilere katıldığını bilen sanat tarihçi Ömer Faruk Şerifoğlu ise SSM’de serginin açılacağını duyunca anneme haber veriyor. Sergi hazırlanmış olduğu için annem eser veremiyor, annemin konuşma yapmasını istiyorlar. Sağlık sorunları ve yaşı nedeniyle yapamayacağını söylüyor ama tanışmaya ve sergiyi görmeye İstanbul’a gidiyor. Açılışta Zero Foundation direktörü Mattis Visser ile uzun uzun sohbet ediyorlar. Bu sergi anneme bir bakıma kendini hatırlatıyor. Daha önce Zero sanat akımı hakkında basılan kitaplarda sadece davetiye üzerinde ismi ve resmi olan annem sonraki kitaplarda daha geniş olarak doğru isim ve eserleriyle yer aldı. Zero Foundation koleksiyonuna bir resmini aldı. Zero grubunun resmine etkisi bildiğim direkt olmuyor, annem öncesinde onlarla aynı doğrultuda resim yaptığı için fark edilerek sergiye katılması için davet alıyor.

A.S.: Gencay Hanım nasıl bir anneydi? 

Y.D.: Annem sanatında olduğu gibi annelikte de çok ileri görüşlüydü. Öncelikle çalışan bir kadındı. Benim çocukluğumda sanat galerisi yöneticiliği yaptığı dönemde uzun saatler çalışırdı, bazen ben de ona eşlik ederdim. O dönemde bile resim yapmayı bırakmamış, imkânı olan her yer ve zamanda resim çalışmıştır. Çocukluğum ve gençliğimde her zaman beni spor yapmaya, sanatla ilgilenmeye teşvik etti, çeşitli kurslara gönderdi. Müzelere, sergilere seyahatlere götürdü. Her ne kadar sert ve otoriter görünse de aslında duygusal bir insandı, beni ve torunlarını ne kadar çok sevdiğini ve düşündüğünü her geçen gün daha fazla anlıyorum.

A.S.: Hayalleri nelerdi kendine, size ve Türkiye’ye dair?

Y.D.: Bence sanatçılar hayalleri olmasa hiçbir şey yapamaz. Annem birçok hayalini projelendirmiş, planlamış ama maalesef bazıları hayal olarak kalmıştır. Örneğin Mersin’e ilk taşındığında yüksek katlı apartmanda otururken daha alçak apartmanların çatılarında birçok gelişi güzel su depolarının olduğunu görüp, bu çirkin görüntünün biraz olsun düzeltilebilmesi için tüm Mersin çapında su depolarını rengarenk boyama hayali vardı. Bunun için fotoğraflar çekip büyüterek onları tek tek farklı renklerde boyadı. Annemin seçtiği renkleri ustalar boyayacaktı. Hem belediyeyle hem de sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmeler yaptı. Boya için sponsor buldu ama nedense son anda yapılamadı.  Mersin’e havadan baktığınızda rengarenk noktalarla bezenmiş bir silüet ortaya çıkacaktı ama olmadı. Vefatından bu kadar süre geçmesine rağmen hala bu konuyu dillendiren birçok Mersinli olduğunu biliyorum.

Annem aynı zamanda bir doğa aşığıydı, ülkemizde olan çarpık yapılaşma, doğanın tahrip edilmesi onu çok üzüyordu. Örneğin Mersin’de portakal bahçelerinin kesilip bu alanların betonlaşmasına tepki olarak, 1994 yılında Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle Mersin’in Tarsus tarafından girişine bu konuya dikkat çeken bir heykel yaptı. Annem yazmış olduğu mektupta heykelinden şu şekilde bahsediyor: “Portakal Ağacı heykelimin, beton zemini yeşil mermer parçacıkları kullanarak yapmıştım. Bu nedenle yağmur sonrası ağacın yeşilini, diğer zamanlarda gözlenen gri ton ise gittikçe betonlaşan Mersin’i temsil eder. Üzerindeki turuncu yuvarlaklar ve değişik boyut ve tonları ise portakalları…”Ama ne yazık ki bu heykel de zaman içinde önce tahrip edildi, daha sonra ise annemin tüm çabalarına rağmen faili meçhul bir şekilde yok edildi. Vefatından kısa bir süre öncesine kadar o heykeli tekrar yapma hayali vardı. Bu heykelin çizimleri, projeleri duruyor. Hatta seramiklerin örneklerini şu anda sergide duvarda asılı olarak görme şansınız var.

Gerçekleştirdiği diğer bir hayali yeniden İtalya’da sergi açmaktı. 2017 yılında vefatından sadece birkaç ay önce bu hayalini gerçekleştirdi. Sergi açmaya İtalya’ya iki bastonla gitti, çok zorlandı ama çok da mutlu oldu. Özellikle orada sanatına gösterilen ilgiye ve saygıdan memnun olarak döndü.

Diğer bir hayali ise benim eserleriyle ilgilenmem ve vefatından sonra eserlerinin değerlerinin kaybolmaması, hatta artmasıydı. Bu yüzden tüm çabam gelecek kuşaklar boyunca annemin hatırlanması ve Gencay’ın daha çok tanınması için çalışıyorum.

A.S.: Abe ve Birtka çok farklı coğrafyalardan 2 kişilik annenizin yakın olduğu… Sizce bu 2 kişilik onu ve sanatını nasıl etkiledi? 

Y.D.: Hocası Nobuya Abe, annemin sanat hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Mira Birtka ise annemin arkadaşı olan değerli bir Sırp sanatçıdır. Birtka ile 2000’li yıllarda yeniden görüşüp birçok proje üretmiş, belgesel çekmişlerdir.

Nobuya Abe’nin karışık medya paneli , 1964

Nobuya Abe ve Mira Birtka için annemin bir sanat tarihçiye yazdığı mektuptan bir alıntı koymak isterim: “İkimiz de Japon sanatçı düşünür Nobuya Abe’nin asistanlığını yaptık. Abe benim için 20. yüzyılın en iyi sanatçılarından birisiydi. Unesco’nun Japonya temsilcisi ve Japonya’da sürrealizmin kurucularındandı, ayrıca eleştirmen ve filozoftu. Kendisi, ben Türkiye’ye döndükten birkaç yıl sonra 57 yaşında öldü ve her şey yarım kaldı o zaman Internet olmadığı için pek fazla bilgiye rastlayamazsınız. Ben Türkiye’ye geldikten sonra yerimi Mira aldı.

1960’larda Fellini’nin Roma’sında Mira sinema yapıyordu. Ülkesinde çok tanınmış bir film yapımcısıyla evlendi. Maalesef 18 yaşındaki oğlu ve eşi helikopterle film çekerken öldüler. O uzun yıllar sonra hayata yeniden döndü. Biliyorsunuz Balkan Ülkelerinde çağdaş sanat çok ileri giyim kuşam yerine sanata olmayan paralarını ayırıyorlar. İnanılmaz güzel sergiler açıyorlar. Mira, Novi Sad’ta Bir vakıf kurdu. Bu yılbaşına kadar bütün bürokratik işlemler tamamlanıyor. Ne kadar büyük tesadüf ki tam ben bu yazıları alıntılarken Mira Birtka’nın Vakfı annem ile Mira’nın hayalleri olan sergiyi 12 Aralık 2023 tarihinde Belgrad’da açtı.

Mira Birtka’nın eseri, karışık teknik, 1964

Hocası Japon sanatçı Nobuya Abe’nin annemin sanatının gelişiminde çok büyük etkisi olduğunu annemden çok duydum. 1960 yılında Floransa’dan Roma’ya taşınıp, atölyesini açtığında fark ettiği yeni kendine has resimler yapması gerektiğiydi ve hocası Nobuya Abe’nin de teşvikiyle çarşı pazar dolaşıp resim yapmak için yeni malzemeler aramıştır. Ceviz kabuklarından, mercimeğe birçok malzeme ile resim yapmıştır. En sonunda İtalyanların lupini dediği bir çeşit bakla ile resimler yapmıştır. Bildiğim kadarıyla bu tohumla resim yapan dünyada tek kişidir. Yine nazar boncuklarını da resimde ilk kullanan kişidir. Nobuya Abe’nin atölyesi Roma’da dönemin önemli sanatçılarının uğrak noktası olmuştur. Bu da annemin sanat çevresinden önemli bağlantı ve ilişkiler kurmasını sağlamıştır. Nobuya Abe’nin annemin Zero dönemi resimlerini yapmasında da etkisinin olduğunu düşünüyorum. Hocası annem Türkiye’ye döndükten sonra bile Avrupa’da birçok sergiye resim göndermesi ve kişisel sergi açması için ikna etmeye çalışmıştır. Ama o dönemde hem Türkiye’den yurtdışına resim göndermenin zorlukları hem de evlendiği ve ben doğduğum için yurtdışı sergilerine uzun süre ara vermek durumunda kalmıştır.

A.S.: Gencay hanım sizce nasıl bir göçmendi? Ne gibi sıkıntılar yaşadı biliyor musunuz?

Y.D.: Annem Floransa’ya İtalyan hükümetinin bursuyla 1 yıllığına gitmişti. Burada Floransa Akademisinde Prof. Collacichi ile fresk ve mozaik çalıştı. Bursu bittikten sonra Roma’ya taşındı, atölyesini açtı ve Japon sanatçı Nobuya Abe’nin atölyesine devam etti, asistanlığını yaptı. O dönem resim satarak geçinmenin zor olduğu yıllar, annem de kısa bir dönem Mondadori ve Vallechi gibi yayınevlerine hikayeler resmetti, hatta Mondadori yayınevinde Gianna Manzini’nin ‘Barka d’Noe’ kitabının kapağını yaptı. Nazar boncuklarından kolyeler yaptı. Özellikle yabancı ve bir kadın sanatçı olarak orada yaşamanın gerçekten çok zor olduğunu biliyorum. Ancak annem bütün sıkıntıları aşarak Avrupa’nın en saygın galerilerinde sergiler açmış, Picasso gibi büyük sanatçılarla aynı sergilerde eserleri sergilenmiş, konferans ve fuarlara İtalya adına davet edilmiş, önemli ödüller kazanmıştır. Roma’da bulunduğu süre içerisinde eserleri çok önemli koleksiyona alınmıştır.

A.S.: Ankara’da geçen ilk gençlik yıllarıyla ilgili neler anlatırdı?

Y.D.: Annem, dedemin yedek subaylığı sırasında Ankara’da doğmasına rağmen çocukluğu ve gençliği yaklaşık 5-6 yaşlarında taşındığı ve İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olana kadar yaşadığı İstanbul, Kuzguncuk’ta geçmiştir. Tam bir boğaz çocuğudur, deniz aşığıdır. Kuzguncuk’ta oturdukları yalının rıhtımından yüzmeyi öğrenir, çocukluğu boğazda yüzerek geçer. Resme merakının ise daha İstanbul’a taşınmadan babasının müdürü olduğu Balıkesir Lisesi’nde öğretmenlik yapan Kemal Zeren’in öğrencilerini peyzaja çıkardığında 3-4 yaşlarında olan Gencay’ı da yanlarında götürmeleriyle başlar. Resim sevgisi ve yeteneği çok erken yaşlarda başlamasına, ortaokul döneminde Ankara’da yatılı burs kazanmasına rağmen babasının isteğiyle önce normal ortaokul ve lisede okur, sonra resim eğitimi alır.

A.S.: bugün siz onun maddi ve manevi varisi olarak bu mirası nasıl korunmayı ve aktarmayı planlıyorsunuz? Herhangi bir müze İstanbul’dan sizinle temasa geçti mi? Ya da şöyle sorayım Gencay hanımın eserleri bulunuyor mu koleksiyonlarda? Müze ve şahsı? Müze alımları yapıldı mı?

Y.D.: Tek çocuk olduğum için annemin eserleri bana ve ardımdan çocuklarıma emanet. Her zaman söylediğim gibi annem vefatından sonra eserlerinin ne olacağı konusunda çok endişeliydi, ben de ona ilgileneceğim konusunda söz verdim. Yaşarken bana başka vefat eden sanatçıların ardından yapılan, şahit olduğu doğru ve yanlışlardan örnekler verdi, tavsiyelerde bulundu.  Ben de onun tavsiyelerine de uyarak ve birkaç güvendiğim, anneme yakın kişiye de danışarak, kendime bir yol haritası çıkarttım. Önem verdiğim konuların en başında arşiv çalışması var. Öncelikle daha önce oluşturulan arşiv güncel hale getirildi. Ardından müze, kurum ve şahıs koleksiyonlarında bulunan resimlerin arşivde olup olmadığının kontrolü ve el değiştiren eserlerin son durumları ile ilgili güncellemeler yapıldı. Müzayedelerde karşımıza çıkan eserlerin kontrol ve arşiv çalışmalarının yapılması da buna dahil.

Vefatından birkaç ay sonra, Zero Vakfı’nın o dönem ki yöneticilerinden ve bu konuda Avrupa’nın sayılı otoritelerinden olan Sayın Mattis Visser Mersin’e atölyemize ziyarete geldi, bilgiler aldı ve İngiltere’de yapılacak Zero akımı ile ilintili kadın sanatçılarla ilgili bir sergi için resimler seçti. Ama maalesef planlanan sergi iptal oldu. Yine aynı dönemde anısına Onur ödülü verildiği Ankart 2018 Sanat Fuarında özel yer tahsis edildi ve sergilenen eserler için Aspat Art, Murat Balkan tarafından Kıymet Giray yazısı ile sergiye özel katalog bastırıldı. Mersin’de yapmış olduğu Özgürlük Heykeli’nin bakımı tarafımızca yaptırıldı. 2019 yılında vefatının 2. yılı anısına ailemiz tarafından sanatçı ve sanat tarihçi dostlarının desteği ile yaşarken başladığı belgesel çekimleri tamamlanarak, Salt Galata ve Ankara Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesinde ilk gösterimleri yapıldı, belgesele paralel bir kitap basıldı. 2020-2021 yılları için planımız İtalya’da önemli bir yayınevinde kitabını bastırmak ve eş zamanlı sergisini açmak için girişimlerimiz, tüm dünyanın yaşadığı pandemi nedeniyle sonuçlanamadı.

Vefatından sonra birkaç önemli karma sergiye katıldık ve uluslararası bir platformda online sergisini açtık. 2021 yılında Mersin’de bulunan atölyesini Ankara’ya taşıdık, burası annemin sanatı ile ilgili her konuda bilgi alınabilecek, envanterin bulunduğu bir yer. 1960’lı yıllardan gazete küpürleri, davetiyeler kendi boyadığı bastonlar, resim yaparken giydiği kıyafetler vb. Ayrıca gelecek nesillere tanıtımı açısından kütüphanelere kitaplarını gönderiyorum, tez çalışması yapan akademisyen ve öğrencilere hem kaynak teminine hem de destek vermeye çalışıyorum.

Bu arada bildiğiniz gibi 28 Ekim 2023 tarihinde Erimtan Arkeoloji ve sanat Müzesi’nde Döne Otyam’ın direktörlüğünü yaptığı vefatından sonra yapılan en kapsamlı sergisi açıldı. Bu tarihten sonra yine belki de daha kapsamlı sergilerin İstanbul ve diğer illerimizde müzelerde açılmasını arzu ediyoruz. Yurt dışında da birçok galeri ve koleksiyoner ile yazışma ve görüşmelerimiz sürmektedir. 12 Aralık 2023 tarihinde Belgrad’da Mira Birtka Vakfının “60 Tendencies” sergisinde hem hocası Nobuya Abe’nin hem de annemin eserleri yer almaktadır. İtalya’nın Sırbistan Büyükelçisi tarafından açılan bu sergiye Sırp basını tarafından da çok ilgi gösterilmiştir.

Müzeler:

Annemin birçok müzede, banka koleksiyonlarında ve özel koleksiyonlarda eserleri var. Eserlerinin olduğu müze ve koleksiyonlardan ilk aklıma gelenler:

  • Zero Foundation, Dusseldorf
  • Roma Modern Sanatlar Müzesi
  • Macura Müzesi, Sırbistan
  • Mira Birtka Vakfı, Sırbistan
  • Cumhurbaşkanlığı Koleksiyonu
  • Ankara Resim Heykel Müzesi
  • İstanbul Resim Heykel Müzesi
  • İstanbul İşbankası RHM Müzesi
  • Hacettepe Müzesi
  • Merkez Bankası, Halkbank gibi banka koleksiyonları
  • Milli Kütüphane
  • Yüksel -Nurdan Erimtan Koleksiyonu
  • Aspat Kültür ve Sanat Vakfı, Murat Balkan Koleksiyonu
  • Selçuk Yaşar Kültür ve Sanat Vakfı
Daha fazla yazı yok
2024-04-28 04:55:23