A password will be e-mailed to you.

Demet Elkatip, sanatatak.com’daki ilk yazısında Ali Asker Bal’ın ‘Afazik Örüntü’ adlı sergisini ele alıyor.

Dille kuşatılan, şekillenen, yok edilen/var olan, savrulan bir dünyada yaşıyoruz. Kazanımımız da yok oluşumuz da sözden. Her şey iki dudağın arasından, iki parmak vuruşundan savrulan sözlere gebe. Üstelik herkesin algısı, okuması farklı! Hal böyle olunca söz yitiminin, konuşma bozukluğunun önüne geçilemiyor. Sanattaki tezahürlerinden biri de Ali Asker Bal’ın “Afazik Örüntü” adlı sergisinde şekilleniyor.

Bal, Galeri X’deki sergisinde gazete sayfalarından oluşturduğu, tıbbi terimlerle başlık attığı çalışmalarında medya dünyasının ‘yetersiz’, ‘abartılı’, ‘saldırgan’, ‘çıkarcı’ diline mercek tutuyor. Görünenin görünmeyen yanına dokunuyor.

“Afazik Örüntü” adlı çalışmasında gazetelerden oluşturduğu halıyla dokuyor eksik kalan dili. Çıkış noktası, ironi. “İroni benim yüksek lisans tezimdi, gazetelere de ironiyle yaklaştım. Ama tabii kavram hep vardı, antik Yunan klasiklerinde başlıkların kavramlaştırılması beni hep etkilemiştir, afazi de o kelimelerden biri aslında, hem tınısı hem karşılığı var, çünkü onlar bunu sadece bir rahatsızlık olarak görmüyorlar, dil üzerinden bir şekilde sorun olarak görüyorlar. İşlerin tabii uygulama kısmı daha kendi başına giden bir şey. O kavramsallaştırma belki daha sonra üzerinde düşündüğüm bir şeydi. Önce o afazik örüntü, örüntü de aslında afazik ama biraz daha kalıp, şablon, yani bu rahatsızlığın kendince tedavisi gibi…

“Evet bir dil söylemiyor gazeteler ama bu nasıl bir şeye dönüşürse başka bir şey ortaya çıkar? Dolayısıyla bir örüntü ya da halıya dönüşümü, böyle bir temelde gerçekleşti. Sonuçta afazi bir rahatsızlık, çokça konuşuluyor, çokça teorize edilmeye başlandı, toplumsal duruma karşılık olarak konuşulmaya başlandı. Aslında bir dil, söylem, bir şey var gibi ama birbirine dokunmuyor. Küresel boyutta bir afaziden söz ediliyor ama bununla ilgili konuşanlar bile ondan mustarip. En çarpıcısı Alev Alatlı’dır. Bununla ilgili kitap yazdı ama bakıyorsunuz onun da bu hastalıktan mustarip olduğunu çok net görüyorsunuz. Yani bunun üzerinde en çok konuşan insanların bile bundan mustarip olması çok çarpıcı bir durum. O zaman,  gündeme taşınabilir diye düşündüm.”

Serginin “Plasebo Etkisi” bölümünde 2015 yılının ilk gününde çıkan tüm gazetelerin ilkokul çocukları tarafından boyanması görülüyor. İyileştirici bir etkisi olmayan gazetelerin boyanarak farklı etkiler ya da bir telkin yaratması mümkün mü? Başlıkların, yazıların yok olmasıyla belki de mümkündür! Boyama işlerini çocuklara bırakırken hiçbir etki yaratmamaya özellikle dikkat etmiş Bal. “Ben hiçbir algı yaratmak istemedim, onlar zaten yılbaşı gazeteleri, ama siz bunu bir zemin gibi boyayın dedim. Tabii onlar yine de oradaki imgeleri bir şekilde biçimlendirdiler. Ya da tamamen onları yok ederek çift taraflı bir etki yarattılar. Bazı çocuklar imgelerin üzerini iyice belirginleştirirken bazıları da onları yok etmeye yöneldi.”

“Dönüştürme” başlıklı kurgusal fotoğraf çakıştırmalarında ise farklı amaçlarla kullanılan gazete kâğıtlarının oluşturduğu ironik dile tanık oluyoruz. Bir yandan domateslerin konduğu kese kâğıdıyken bir yandan mükemmel bir cam silme ya da çekirdek koyma malzemesi olan gazete kâğıtları, zaman içinde çeşitli kullanım biçimleriyle sürdürülebilir olma işlevlerini kanıtlıyorlar. Dilin yetersiz kaldığı noktada işlevsellik ön plana çıkıyor.

Ali Asker Bal, kısa video çalışması “Enfarktüs”te kalp atışları eşliğinde arka arkaya gazetelerin birinci sayfalarını veriyor. Git gide nabız düşüyor ve yok oluşun sinyalini alıyoruz.  Hızla akan sayfalarda da en çok Kobane ile ilgili haberler dikkat çekiyor. Şiddet dilinin yakıcılığı, hoyratlığı üzerine kurgulanan bir çalışma; “Video, enfarktüs, o da işin kriz boyutu. Yani o şiddeti çağrıştıran hem söylem hem dil hem de ona dair ne varsa hepsini kapsıyor.  Enfarktüs ile aslında bir kriz durumuna işaret ettim, çünkü sonuçta onun da bir karşılığı yok ama bunu belirginleştirmek için onun üzerinden işte o kalp atışı, sekteye uğraması ve durması, yok olması…”

Barışa dair umutların hız aldığı bugünlerde kullandığımız dilin de işlevselliğinin artması, hoyrat bir yok edicilik yerine kucaklayıcı bir hoşgörünün kök salması boş bir çaba olmamalı. En büyük sorumluluk da tükettiğimiz sözcüklerin. Afaziye karşı söz kazanımının peşine düşmenin tam vakti. Her dilden!

 

info@galerix.net / www.galerix.net  (Sergi 5 Nisan’a kadar gezilebilir)

Daha fazla yazı yok
2024-04-28 20:17:00