A password will be e-mailed to you.

Video sanatının, daha geniş anlamda sanatta güncel medya kullanımının öncülerinden o. Ama tek özelliği teknik ustalığı değil… Videolarında zamanı yavaşlatarak anlam, mekân, gizem, ışıkla bir klasik resim ustası gibi oynayan Viola, “Videonun Rembrant’ı” olarak da tanınıyor. 

Bill Viola, güncel sanat ortamında çok yaygın olarak görülen video sanatını ilk uygulayanlardan biri, bir öncü. 1972 yılından bu yana, 40 küsür yıllık üretimindeki benzersiz ustalığıyla sanat tarihindeki yerini çoktan almış durumda. Ses ve görüntü alanında en son teknolojiyi kullanarak, en yeni teknikleri keşfederek yeni medyanın neredeyse sihirbazlığını yapıyor. Kurguladığı her videoda kompozisyonu, seslendirilmesi ve en çok da zamanı yavaşlatmasıyla “eski ustalar”ın tadını yakalıyor.

Seyirciyi insan bedeni aracılığıyla doğum, yaşam, ölüm, arzu, acı, gizem veya aşkınlık temalarıyla hesaplaşmaya çağıran Viola’nın işleri neredeyse ruhani bir deneyim sunuyor. Gençliğinde 18 aylık bir süre Japonya’da Zen Budizm eğitimi alan sanatçı Hıristiyanlık ve Sufizm’den de etkiler taşıyor.

“Zaman olmasaydı benim işlerim de olmazdı”, diyor. Heykel gibi “oyduğu” zamanın esnemesi, tekrar edilmesi, katmanlaşması, uzamasıyla oyuncuların hareketleri, bakışları, jestleri, tavırları tek tek fark ediliyor. Mesela yaklaşık 45 saniyede olup biten hareketin dakikalarca uzatılması söz konusu. Viola böylece göremediğimizi görme, yüzeyin altına bakmamızı, bilinmezlik alanına girmemizi sağlıyor.

Sanatçının, ilk yıllarında kendisi, eşi ve dostlarını model olarak kullandığı, sonrasında da profesyonel oyuncularla oluşturduğu kompozisyonları da zamanın yavaşlatılmasıyla daha da gizemli bir tona bürünen klasik vakara uygun. Çalışmalarında özellikle 20’li yaşlarının başında gittiği Floransa’da ve daha sonra Avrupa’nın diğer şehirlerinde tutkuyla gezdiği kiliseler ve müzelerde ayrıntılarıyla incelediği Rönesans ve hatta Ortaçağ’ın etkisini görmek mümkün. İsa’nın çarmıha geriliş acılarını konu alan Passions başlıklı 20 yapıtlık video serisinde çağlar ve kültürleri aşarak değişmeden kalmış acı, ızdırap, sabır gibi insani duygular olanca yoğunluğuyla ortaya çıkıyor. Sanatçı, babasının ölüme yakınlaşma sürecinde yeniden merak saldığı klasik Passions resimlerini yeniden yorumluyor.

Viola’nın birçok çalışmasında ışık, ifade ve kompozisyon olarak klasik dönemin etkisini birebir görmek mümkün. The Greeting (Selamlaşma) mesela, 16. yüzyılda sanatta sık kullanılan bir tema olarak, hamile Meryem’in selamlanmasına dayanıyor. Viola bu işinde oyuncularını hem çağdaş hem de klasik olarak nitelenebilecek giysilere büründürmüş. 2002 tarihli Emergence (Ortaya Çıkış) adlı işinde ise 15. yüzyıl sanatçısı Masolino’nun Vaftiz sahnesinin birebir uygulanması var.

Viola’nın klasik ustalarla olan ilişkisi 2019 yılının başında Royal Academy of Art’ta yer alan Bill Viola/Michelangelo Life, Death, Rebirth (Bill Viola/Michelangelo Yaşam, Ölüm, Yeniden Doğma) başlıklı sergide doğrudan eşleşmeler yapılarak gösterildi. Koyu bir Katolik olan Michelangelo ve Doğu ve Batı mistisizminden beslenen Viola’nın ortak alanı yaşam, ölüm, ruhanilik gibi “büyük” konulardı.

Sanatçı, Passions dizisini nasıl babasının ölüme yaklaşması sürecinde gerçekleştirdiyse burada da annesinin yavaş yavaş ölmesi sırasında çalıştığı bir örneği kullanıyor. 1992 tarihli Nantes Triptych’te (Nantes Üç Kanatlı Resim) soldan sağa sırasıyla doğum yapan bir kadın, suda yüzen bir beden ve ölüm döşeğindeki annesi gözüküyor. Bununla da Michelangelo’nun Bakire Meryem ve Çocuk İsa Bebek Aziz Yahya ile adlı mermer rölyefi eşleştirilmiş.

Sanatçı gündelik yaşama farklı boyutlarda bakmayı, özellikle Zen Budizm’den esinlendiği gibi “işe fazla akıl” katmamayı, sezgileri konuşturmayı tercih ettiğini söylüyor. İşlerinde belli bir başlangıç ve son bulunmaması bunun bir tezahürü. Yine de 40 yıldır her sabah yazdığı günlüğünde Mevlana’dan Yunan filozoflarına aklını besleyen kaynakları anlatıyor, Budist fresklerden ve İtalyan Rönesans ressamlarından söz ediyor, proje ve çizimlerini titizlikle saklıyor. Zaten düzenli meditasyon yapan Viola’nın işleri de meditatif bir sükûnetle izlenecek nitelikte. Yavaşlayan bir sahneye uzun zaman bakan seyircinin bu yolla aklın ötesine geçerek yüreğiyle bir şeyleri kavraması öngörülüyor.

Eski bir şeyden yeni bir şey yaratmak…

Viola için yaratıcılık tüm insanlarda var olan bir özellik. Eski bir şeyden yeni bir şey yaratmak… Sanat ise insanoğlunun evrensel dili. Özellikle çelişkiler ve yanlış anlaşılmalarla dolu günümüz dünyasında sanatın vazgeçilmez bir rolü olduğunu savunuyor.

Sanatçının işlerinde “ses” de önemli bir unsur. Bir sahneyi kesip diğerini başlatmak, bir olayı güçlendirmek ya da işaretlemek gibi işlevlerin yanı sıra mesela sesin yükselip alçalması yapıtlardaki meditatif havayı etkiliyor, deneyime ruhani bir başka boyut daha katıyor. Viola sesle olan yakın bağlantısının kökeninde yine Floransa ve Avrupa’da gördüğü kiliselerin, Gotik katedrallerin akustik özellikleri olduğunu söylüyor.

Sesten sonra en çok kullandığı unsur “su”

Sanatçının işlerinde çok sık kullandığı bir başka unsur da, “su”. Su, tıpkı ses gibi çok işlevli bir role sahip. Optik yanılsamalar yaratıyor, özellikle arınmanın, bazen de yıkıp geçmenin metaforu olarak kullanılıyor, işleri felsefi yan anlamlarla zenginleştiriyor. Suyu tüm halleriyle görüyoruz: Bir okyanus, su-altı, serap, göl, yağmur… Viola’nın söylediği gibi su yaşam veriyor ve alıyor; yansıma ve kırılma anlamına geliyor.
Yapıtlarında su, ateş, hava ve toprak olmak üzere dört temel elementi özel olarak kullandığını belirten Viola için özellikle suyun yeri başka, neredeyse her çalışmada var. Altı yaşında bir gölde boğulmak üzereyken amcasının kendini kurtarmış olması deneyiminin suya olan merakını açıklayabileceğini sıklıkla dile getiriyor. Şaşırtıcı olan o ki, sanatçı boğulma tehlikesi sırasında korku yaşamak yerine etrafının ne kadar güzel olduğunu fark etmiş ve bir harikalar evreni içinde olduğunu düşünmüş…

Bill Viola, 1951 New York doğumlu. Syracuse Üniversitesi’nde resim ve elektronik müzik okuduktan sonra videoyu keşfetmiş ve okulun Deneysel Stüdyo Bölümü’ne geçmiş. 8 mm’lik deneysel sinema çalışması yapmış. Videoya ilk dokunuşu 1970’te olmuş. Synapse adlı grubu kurmuş ve üniversitenin gençlik merkezinde çeşitli filmler göstermişler.

Tam da videonun ortaya çıkış tarihine denk gelen bu deneyim, Fluxus hareketinin doğuşuna da rast geliyor. Viola bu heyecanlı ortam içinde video sanatının babası Nam June Paik tarafından kanatları altına alınmış. 1972’de, bir müzede video teknisyeni olarak çalışan sanatçı ilk video kasetlerini üretir, bir grup sergisine katılır ve bir yıl sonra ilk kişisel sergisini açar. Kaliforniya’daki Mojave Çölü ve Death Valley
sonraki işlerini derinden etkileyecektir. Seyahatlerinden edindiği izlenimleri de çalışmalarına entegre eden Viola bu yıllarda Solomon Adaları, Java, Bali ve Japonya gibi egzotik yerleri ziyaret eder ve bu yerlerde geleneksel müzik ve kültürle ilgili kayıtlar gerçekleştirir.

Eşi ve çalışma arkadaşı Kira Perov

Yaşam boyu eşi ve çalışma arkadaşı olacak, iki çocuğunun annesi Kira Perov’la da 1977’de Melbourne’de karşılaşır. Birlikte Kanada’da kar altındaki çayırları ve Tunus’ta serapları kaydederler. Borusan’daki sergide bu seraplardan örnekler görülebiliyor.

1980’de, Japonya’da sanatçı rezidansında kalırken Japon kültür ve yaşamını derinlemesine inceler. 1981’de yaşamaya başladığı Kaliforniya’daki Long Beach ise Viola’nın yerleştiği ve bugüne dek kaldığı yer olacaktır. Buradaki atölyesinin bulunduğu Signal Hills’in yakınındaki çöl ve sondaj alanları da işlerine esin verir. Himalayalar’daki Budist manastırları görmek için Kuzey Hindistan’da; çölleri daha yakından keşfetmek için Güneybatı Amerika’da; Ortaçağ ve Rönesans manzara resimlerini daha iyi anlamak amacıyla Toskana’da seyahatlerine devam eder.

Viola; New York Whitney Museum, New York MoMA, Londra National Gallery, Tokyo Mori Art Museum, Los Angeles J. Paul Getty Museum ve Bilbao, Berlin, New York Guggenheim müzelerinde sergiler açtı. Paris Modern Sanatlar Müzesi daha 1983’te sanatçının işlerini bünyesine almıştı bile… Yapıtları ABD ve Avrupa’da çeşitli kiliseler ve katedrallerde de sergilendi. Ve tabii ki dünyanın dört bir tarafından galeriler sanatçının işlerine defalarca ev sahipliği ettiler.

Bu kez sıra İstanbul’da…

Bill Viola, kırk yılı aşkın süredir insan olmanın gizemlerini bu süreçte hızla gelişen teknolojiyi mecra olarak kullanarak inceliyor. Viola’nın İstanbul’daki ilk sergisi “Bill Viola: Geçici” 14 Eylül’de Borusan Contemporary’de.//Bill Viola has been exploring the mysteries of human condition for over forty years, employing technology as a medium that during those decades evolved at a rapid pace. Viola’s first exhibition in Istanbul, “Bill Viola: Impermanence”, can be visited at Borusan Contemporary as of September 14.

Posted by Borusan Contemporary on Wednesday, August 28, 2019

Şehrin en civcivli sanat ortamında bienalden fuarlara onlarca serginin başladığı zamanda, bienale paralel olarak 14 Eylül’de Kathleen Forde küratörlüğünde Borusan Contemporary’de açılan Geçici başlıklı sergi açıldı. Sanatçının önemi ve ilk olmasıyla diğer sanat etkinlikleri arasında özel bir yeri olan Geçici’de sergilenen 10 adet video çalışması, İastanbul’a Viola’nın hayat arkadaşı Kira Perov tarafından getirilmiş ve titizlikle yerleştirilmiş.

Sanatçının işlerinin 1979 yılından günümüze dek uzanan geniş bir zaman skalası içinde sunulmasıyla izleyici Viola’yı kapsamlı olarak kavrayabiliyor. Sergideki yapıtlarda özellikle “su” olmak üzere dört temel elementle başa çıkma, içine alma ve dönüşüm temaları öne çıkıyor.

1979 tarihli Chott el-Djerid adını Tunus’ta, Sahra Çölü’nde kurumuş bir tuz gölünden alıyor. Gün ortasında serap görülebilen bu alanda ışık, olmayanı gösterecek şekilde öylesine kırılıyor ki dağların ve binaların sınırları yok oluyor, oynuyor ve ortaya neredeyse pointillizme varan empresyonist görüntüler çıkıyor. Eserin bir diğer adı da Işık ve Isı İçinde Bir Portre zaten. Burada fiziksel olan psikolojik bir alana doğru evriliyor, algılara nerede ve nasıl güvenebileceğimiz sorusu ortaya çıkıyor.

Bill Viola, Sal, 2004, (Fotoğraf: Kira Perov)

19 kişilik bir kalabalığın üzerine gelen suyla mücadelesi The Raft (Sal) adlı yapıtın konusunu oluşturuyor. Birçok Viola işinde olduğu gibi burada da sanat tarihine referanslar var. Sal, Théodore Géricault’nun ikonik romantik resmi Medusa’nın Salı (1818-19) ve klasik Yunan-Roma frizlerini hatırlatıyor. Viola’nın alameti farikası olarak yavaşlayan zaman burada da her bir kişinin tavırlarını, tepkilerini ayrı ayrı görmemize olanak sağlıyor. Tesadüfen bir araya gelip ayakta duran insanlar, insanlığın ortak yazgısını paylaşmak üzere üzerlerine gelen yoğun su akışıyla sarsılıyorlar ve ardından, beklenmedik biçimde su kesiliyor, oyuncular teker teker kendilerini toplamaya başlıyor ve birbirlerine yardım ediyorlar.

The Trial (Dava) üst tarafları çıplak bir erkek ve kadının üzerine farklı renklerde sıvıların dökülmesi ve bunlarla baş etmelerini konu alan bir yapıt. Bill Viola bu işi, şiddetli transformasyonlardan geçerek uyanışın beş aşamasının gösterilmesi olarak yorumluyor.

The Encounter (Karşılaşma), 2012 tarihli Mirages (Seraplar) serisinden bir örnek. Birbirine paralel olarak yürüyen biri daha yaşlı iki kadın çölün içinde birbirlerine dönüp yüz yüze geliyorlar. Daha yaşlı olan diğerine bir şey veriyor, yine yürümeye başlıyorlar. Sonsuz bir devinim başlıyor. Burada da elementler, özellikle toprak ve esen rüzgârla hava ile hesaplaşılıyor. İzleyici, yine serap olgusunun yarattığı mistik etkilerle karşı karşıya kalıyor.

Three Women (Üç Kadın) da suyun dönüştürme ve arıtma gücünü gösteren mistik bir çalışma. Bir katedralde sergilenen yapıtta fotoğraf pikselleriyle oynanarak sisli bir ortam yaratılmış. Sis içinden beliren anne ve iki kızı -ki bunlar bir kadının farklı dönemlerine de karşılık gelebilir- izleyiciye yaklaşırken başta görünmeyen bir su akıntısı içinden geçip çıkıyor ve renkli halde görünmeye başlıyorlar. Annenin koyu mavi, kızların beyaz giysileri Rönesans sanatına, özellikle Leonardo’ya bir göndermede bulunuyor.

Bill Viola, İstanbul’daki ilk kişisel sergisi Geçici ile 13 Eylül 2020’ye dek Borusan Contemporary’de.

 

İLGİLİ HABERLER

BILL VIOLA’nın İstanbul’daki ilk sergisi

OLAMAYANIN BAKIŞI

Daha fazla yazı yok
2024-04-28 04:49:54