A password will be e-mailed to you.

İnanır mısınız? İsmini ben de unuttum. Zaten isme ne hacet! Yiğit lakabıyla anılır. Ondan bahsedildi mi hep “Dinle Beni” derler:

“Dinle Beni’yi gördüm.”
“Dinle Beni nerelerde?”
“…”

Bu lakabı kim koymuştur bilmiyorum. Yalnız pek yerindedir. Dinle Beni’nin zaafı sözünü dinletmektir. Ama her zaman sanmayın. Her zaman olsa katiyen çekilmez.

Tek başına oturup rakı içmez, muhakkak karşısında bir kavuk sallayan ister. Harcıâlem tıraşçılar gibi mütemadiyen söylese belki dinleyen olur. Lakin o her söylediğinin tekrar edilmesini ister. Buna mukabil rakı masrafını o görür.

Cebinde daima sayılı mağşûşe taşımaya mahkûm ve üstelik rakıya düşkün olanlar onun kahrını minnet ve şükranla çekerler.

Dinle Beni’nin, böyle gedikli muhatapları, daha doğrusu aks-i sedaları vardır.

Dinle Beni hangi gazinoya devam ediyorsa onlar, yolunu kollarlar ve oturur oturmaz hemen masasına damlarlar.

Dinle Beni ikinci kadehten sonra açılır, yüzüne ve çenesine küşayiş gelir, dinletmeye başlar:
“Bu sabah işim vardı, yedi vapuruyla İstanbul’a inmiştim. Köprü’de bizim Halit Bey’e rast gelmeyeyim mi?

Eh, senelerden beri birbirimizi görmemiştik. Öteden beriden konuşurken söz bizim Hacı Kosta’nın Meyhanesi’ne döküldü. Yahu bizim oraya ne zamandır gitmiyoruz. Kosta ölmüş, şimdi dükkânı oğlu işletiyormuş!”

Birden durur, muhatabını iskandil eder:
“Ben ne dedim?”

Fakat bunu herkes gibi alelade söylemez. Kendisine mahsus, kelimeleri basarak, çekip uzatarak, tane tane bir söyleyişi vardır ki yazıyla ifadesi müşküldür hatta adîmü’l-imkândır.

“Ben ne dedim?” sualine maruz kalan duraladı, şaşakaldı mı felakettir. Dinle Beni küplere biner:
“Beni dinlemiyorsun, rakı içmeyeceksin!”

Tehdit müthiştir. Binaenaleyh her an yakazada bulunmak lazımdır.

Karşısındaki uyanıksa veyahut bu sual tesadüfen dinlediği insana sorulmuşsa cevap verir:“Kosta ölünce dükkânı oğlu işletiyormuş!”

Maalesef bu cevap kâfi değildir. Dinle Beni titizleniyor:
“Ben bir araba lakırdı söyledim, hepsi bu kadar mı? Daha ne dedim?”

Muhatabı hafızasının kuvveti nispetinde hatırlayabildiklerini tekrar eder.

Dinle Beni kısmen memnun olur. Rakının hatırı için onu dinleyenler, bir zaman gelir ki tahammülleri tükenir, rakıya da Dinle Beni’ye de lanet eder, postayı keserler.

Fakat bir İmam Sadrettin vardır. İmam denmesinin sebebi de bazı bazı mahalle camisinin minaresine çıkıp ezan okuduğu içindir.

İmam Sadrettin kadar şakacı insan ender bulunur. Dinle Beni’yi senelerden beri bila-aram, bila-fasıla dinlemektedir.

İkisi karşı karşıya geçerler, bermutat Dinle Beni başlar:
“İmam, bugün Mısır Çarşısı’na gittim. Salep için zencefil alacaktım. İstediğim gibisini bulamadım.”

İlk kadehlerde imam, Dinle Beni’nin her sözünü harfi harfine, kemal-i sadakatle tekrar eder. Lakin kadehlerin adedi ziyadeleşip de imam keyfe gelince zihni gevşer, abuk sabuklar.

İşte o zaman Dinle Beni ateş püskürür, imamı haşlar. Fakat imam oralı değildir, hürmetle dinler, fırtınanın geçmesini bekler.

“İmam, geçen salı Florya’ya gitmiştim. Sekiz trenini kaçırmaz mıyım? Otomobile bindim, son vapura yetiştim. Bir gezinti bana tam on beş kâğıda patladı.”
İmam, başı göğsüne düşmüş, dalgadadır. Dinle Beni sorar:
“İmam, ben ne dedim?”
İmam silkinerek doğruldu:
“Ha… Bir gezinti sana on liraya patlamış!”
“İmam, dinlemiyorsun! ‘Sana’ demedim ‘bana’ dedim.”
“Bir gezinti bana on liraya patlamış!”
“İmam dinlemiyorsun! Bir gezinti bana on beş liraya patladı dedim.”
“Bir gezinti bana on beş liraya patladı.”
“Nerede gezmiştim?”
İmam biraz düşünerek bulur:
“Florya’da.”
“Kaç trenini kaçırdım?”
“On trenini…”
“İmam dinlemiyorsun! Rakı içmeyeceksin!”
O sırada kadehlere yeniden rakı koyup içeri gelen garsona emir verir:
“İmamın kadehine rakı koymayacaksın… Ona bu gece rakı yok!”

İmam hiç itiraz etmez, boynunu büker, boş kadehe melül melül bakarak tekrar müsaade çıkmasını bekler.
Dinle Beni rakı içirmediği için dinlemeye icbar edemez, o vakit de susmak mecburiyetinde kalır. Fakat bu susmak mecburiyeti de onun nazarında, dinlenmemek kadar canhıraştır. O hiddeti yavaş yavaş geçer, garsonu çağırır.
“İmama bir rakı getir.”
Bu emir imamın gözlerini ve kulaklarını açar, dinleme vaziyeti alır:
“Ee, sonra?”
Bu sual mütareke işareti olduğu gibi aynı zamanda Dinle Beni’yi zayıf noktasından yakalamaktır.
Dinle Beni, imamın kıyasetinden memnun olur:
“Ben ne diyordum?”
İmam hazırcevaptır:
“İmama bir rakı getir!”

* Mahmut Yesari‘nin Can Yayınları‘ndan çıkan İstanbul’un Antika Tipleri adlı kitabından…

 

İLGİLİ HABERLER

Haftasonu Öykü Önerisi: Her Zamanki Gibi / Hakan Bıçakçı

Haftasonu Şiir Önerisi / Yarıklı Kesim

Daha fazla yazı yok
2024-04-29 12:54:47