A password will be e-mailed to you.

Öykünme ile gerçekleşen model alma, (Rene Girard’ın Kültürün Kökenleri adlı kitabında enfes bir şekilde anlattığı gibi) mimetik arzu ekseninde; özneye, arzulaması gerekeni model aracılığıyla gösterme durumudur. Girard, insanlığın öykünme vasıtasıyla geliştiğini söyler. Ancak olumsuz açıdan, özne ile modelin birbirine öykünerek aynılaşabileceğini ve mimetik buhrana neden olabileceğini belirtir. Modeli oluşturan özelliklerden ziyade modelin kendisi olmaya duyulan arzunun, modelin gösterdiği arzu nesnesini dahi göz ardı ederek tüketici bir yaklaşım sergilemesi, buhrana neden olan aynılaşma zincirinin temeli sayılır.

Olumlu anlamda ise mimetik arzu, modelin sahip olduğu özelliklere sahip olmaya çalışmayı gerektirir. Öykünülmesi gereken model değil, bileşenlerdir. Mimetik kuram dahilinde kitle kültürüne baktığımızda, önümüze serili modeller envanteri görmemiz ise çağımızın aşırılığı olsa gerek. Piksel piksel bakan gözlerimiz, parsel parsel olmuş beynimizle ne işler çeviriyor? ‘Argümanlarını yavaşça yere bırak ve animasyondan haber ver!’ diye düşünenler, temel atma töreninin bitmesini beklemeli. Zira çarşı pazar karışacak.

Kitle kültüründe, özellikle sinemanın modellediği kahramanlar, bağlı bulunduğu arketiplerin de gücünü alarak izleyici ile daha derin bir temas kurmakta. Farklı evrenlerde bulunan kahraman (model) ve izleyicinin (özne) ilişkisi de böylece mimetik buhrana düşmeden güncellemeye açık bir hal alıyor. Bir diğer yandan kahraman arketipi üstüne en kapsamlı araştırmalardan birini yapan Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu adlı eserinde de belirttiği gibi; kahraman, erginlenme serüvenindeki insanın bilinçaltı ile olan ilişkisindeki aktörü. Kahramanın farklı yüzleri ise alternatif içerikler demek. Batman’di, Superman’di Joker’di derken Marvel idi DC idi; kahramana ne giydirilmiş olursa olsun; rol model olan kahramanların ortak noktası, özneye feyz alacağı doneleri sunuyor olmaları.

Bilginin, kültürün ve toplumun kitle iletişimiyle yeniden yapılandırılması ise; tıpkı İstanbul’un fethi ile Avrupa’ya göç eden bilim adamlarının eski Yunan metinlerini yeniden okuyup yorumlaması ve Rönesans’ı başlatması gibi… Metin aynı, arketipler aynı, yapılar sabit ancak içerikler canlı ve bağlam yeniden düzenlemeye açık.

‘‘Sence rüyalar ve internet birbirine benzemiyor mu? İkisi de bastırılmış bilinci özgürleştiriyor.’’

İçinde bulunduğumuz ağ toplumunda iletişimin dijitalleşmesi ve insanların sanal kimlikleri olan avatarlara ağırlık vermeleri ‘öteki ben’lerimizin vücut bulması olarak okunabilir. Bu durum Paprika’da rüya ile gerçeğin dijitallik vasıtasıyla iç içe geçmesi olarak sunulmuş.

Çocuk ruhlu bir dahi olan Dr. Tokita’nın, birbirimizin rüyasını paylaşabilir miyiz, sorusundan hareketle geliştirdiği DC Mini, rüyaları kaydetmeyi ve paylaşmayı mümkün kılan taç biçiminde teknolojik bir alettir. Psikiyatri laboratuvarınca desteklenerek test edilen DC Mini henüz tamamlanmamışsa da, gönüllü deneklerle yapılan çalışmalarda olumlu sonuçlar alınmaktadır. Hastaların rüyalarına girerek onlara yol gösteren terapist Dr. Chiba ise bunu, öteki benliği olan ‘Paprika’ ile yapar. Dr. Chiba, katı disiplin ve iş ahlakıyla jilet gibi bir kadınken, Paprika salaş, samimi ve sempatiktir; yani tam zıttı. ‘Öteki ben’ vurgusuyla gelişen hikaye örgüsü; bilinci ve bilinçaltını, kurgu ve gerçeklikle birlikte sorgulayarak, rüya ile gerçekliğin giriftliğini sunuyor. Bu bana evvela ağ toplumunda düalizm sancısı gibi geldiyse de ‘1 olan 2’ fikri, filmin temel argümanını oluşturmakta.

Güç, kötü adamların eline geçerse…

DC Mini’lerden birinin çalınmasıyla yükselen tansiyon, hırsızın aleti kullanarak hastaların rüyalarını paylaşıma açık hale getirmesine ve önceden DC Mini kullanmış kişilerin zihinlerine girmesiyle tam bir teröre dönüşür. Rüya aleminin sembolik dilini ikonlar ve totemlerle bezeli bir şenlik korteji şeklinde sokakları aşarken görmeye başladığımızda her şey için çok geçtir. Zira birleşen iki rüya, yenilerine yol açmakta ve çılgıncasına eğlenerek ilerleyen kortej tüm rüyaları –ve gerçekliği- kapsamak istemektedir.

‘‘Bütün dünya yüzeyinde yalnızca tek bir kültür ve tek bir uygarlığın olacağı zamanı artık kolayca düşünebiliyoruz. Gerçi ben bunun gerçekleşeceğine inanmıyorum, çünkü fiiliyatta daima -bir taraftan homojenleşmeye, diğer taraftansa yeni ayrımlara yönelik- karşıt eğilimler vardır. Bir kültür ne kadar homojenleşirse, içsel ayrışma çizgileri o kadar belirginleşir; ve bir düzeyde kazanılan şey, hemen ardından başka bir düzeyde kaybedilir. Bu diyalektiğin işleyişine dair hiçbir açık delile sahip olmadığım için, söylediklerim şahsi fikrimdir. Fakat gerçekten içsel ayrışma olmaksızın insanlığın nasıl yaşayabileceğini anlamıyorum.’’ (Levi-Strauss, Mit ve Anlam)

“Ortak düş üretimi haneye tecavüze girer”

Tüm bu hengameye neden olan terörist, laboratuvar ekibinden biridir. Bu skandal duyulmadan kayıp DC Mini’nin bulunması ve teröre son verilmesi adına çağrılan Dedektif Konakawa davayı üstlenir. Kısa bir süre önce Paprika ile tanışan Konakawa kendi rüyasının izini sürerken şimdi daha büyük bir rüyanın aktörlerinden biri konumundadır. Paprika’da, sinema sektörünün bilinçaltı ile olan ilişkisine ışık tutmak adına Dedektif Konakawa’nın hikayesi kullanılmış. Kitle üretiminin hipnotik sahasında yaşayan bizler için, rüyalarımızın ne denli bize ait olduğunu sorgulama vakti… Ne de olsa düşlerin mahremiyeti hayatın mahremiyeti demektir ve ortak düş üretimi haneye tecavüze girer.

Levi-Strauss ise olaya farklı bir açıdan bakmakta: ‘Birey çoğu zaman varlığından haberdar olmadığı, görmediği ve fark etmediği yapılara göre düşünür, konuşur ve eylemde bulunur. Buna göre yapı, asli ve belirleyici olandır ve bireyin iradesini önceler; yani bir anlamda eyleyen, aktif ve bilen özneyi tahtından eden bir kavramdır.’ Levi-Strauss’un peşine düştüğü şey de “sosyal hayatın bu bilinçdışı temelleridir” zaten. Sosyal dünyanın şeklini belirleyen insan zihninin bu bilinçdışı yapısıdır.

Belki de celallenmeden önce durup bi’ düşünmek gerek?

Satoshi Kon imzalı bir başyapıt

2006 yılında Venedik Film Festivali‘nde dünya prömiyeri yapan Paprika,men, animasyon sanatının unutulmayacak isimleri arasında. Felsefik, sürükleyici ve çılgın bir Satoshi Kon’un son filmi. Tokyo Godfathers, Perfect Blue, Millennium Actress gibi unutulmaz filmlere imza atan yönet seyir için fragmana göz atın!

Ortalık karıştı düzen bozuldu yetiş ha Paprika yetiş ha Paprika! Keyifli seyirler. 🙂

İLGİLİ HABERLER

HAFTANIN ANİMASYONU: LE MAGASIN DES SUICIDES

HAFTANIN ANİMASYONU: LES CONTES DE LA NUIT

Daha fazla yazı yok
2024-05-04 01:41:31