A password will be e-mailed to you.

13. İstanbul Bienali çerçevesinde düzenlenen paralel etkinliklerden üçüncüsü 10-11 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirildi. 10 Mayıs’ta The Marmara Oteli’nde protestoların gölgesinde, sanatçılar Vermeir & Heiremans’ın Sanat Evi Endeksi adlı performanslarından sonra 11 Mayıs’ta Salon İKSV’de devam eden programda tartışma, sunum ve paneller yapıldı.

Fulya Erdemci ve Andrea Philips’in yaptığı açılış konuşmalarının ardından Meksika’daki Américas Puebla Üniversitesi’nden Alberto López Cuenca, İş, Duvarlar, Zenginlik: Sanatsal Emek ve Herkesin Erişebildiği Kaynaklar başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Daha sonra Suhail Malik’in Güncel Sanat / Pazar / İktidar başlıklı sunumuna geçildi. Londra Üniversitesi’nde Eleştirel Araştırmalar üzerine ders veren, ekonomi politik, kuram ve sanatın önermeleri konularında araştırmalar yürüten Malik, güncel sanat piyasası ile merkezi elitist iktidarlar arasındaki ilişkiler ağı konulu sunumunu yaptı. Galeri Nev’in kurucusu Haldun Dostoğlu da tam bu noktadan tartışmayı devam ettirerek güncel sanatın gelişim izlerini takip ederek bunun üzerinden sanat-sermaye ilişkisi üzerine bir konuşma yaptı.

Öğleden sonraki oturumda da Kamusal Kurum/Özel Sermaye başlıklı panele geçildi. SALT Araştırma ve Programlar Direktörü Vasıf Kortun, Stokholm’deki Tensta Konsthall ‘in yöneticisi Maria Lind,
Budapeşte Ludwig Güncel Sanat Müzesi yöneticisi Barnabás Bencsik ve Slow University of Warsaw (Varşova Özgür/Yavaş Üniversitesi)’dan Kuba Szreder’in konuşmacı olarak katıldığı bu panelde sırayla konuşmalar yapıldı. İlk olarak kürsüye gelen Vasıf Kortun’un konuşmasının satır başları şöyleydi:

“Küresel değişikliklerin yaşandığı dünyada küresel kapitalizm kurumların yapılarını değiştirdi ve yeni ilişkiler ortaya çıkardı.

Sanatsal ve siyasal eylem arasındaki ilişkiyi; eleştiren ve gergin olan ilişkiyi canlı tutmalıyız.

Bizler ‘müze olmadan sanat, kurum olmadan toplum’ fikrini benimsemiyoruz. Fakat hayat, şeytanla melek, iyiyle kötü arasındaki çatışmalar kadar kesin çizgilere sahip olmayabilir.“

Daha sonra söz alan Barnabás Bencsik ise Budapeşte’deki sanat pratiklerinden, kamu ve özel sektörün sanat alanları yaratımındaki politikalarından bahsetti: “Budapeşte’deki MEO Çağdaş Sanat Koleksiyonu bir deri fabrikasıydı. Bir galeri sahibi ile fabrika sahibi işbirliği yaptı ve o alanda sergiler yapıldı. Fakat sermayedarın kısa vadeli çıkar beklentileri ile uzun vadeli sanatsal çıkarlar arasında ihtilaf yaşandı. Çünkü bu müzenin kendini döndürebilmesi için bir çalışma ve gelir planı yoktu. Şu anda yine Budapeşte’de yeni bir kompleks inşa ediliyor. İçinde konser ve tiyatro salonlarının yanı sıra bir sergi alanı da var. Fakat burada da karşımıza özel sermaye ile devlet arasındaki ilişkilerin asimetrik boyutları dikkat çekiyor. Bu inşaatı gerçekleştiren özel firma, yatırdığı parayı önümüzdeki yıllarda devletten misliyle alacak.”  

Kuba Szreder, kurumlar ve galeriler kartelinde kendine yetebilmenin büyük değer taşıdığını belirterek devam etti: “ Günümüzde sanat piyasasında üretici konumunda bulunan sanatçılar dışarıda bırakılıyor. Kamusal sermayeyi sosyal enerji kapsamında ele almak gerekir. Özel galericiler ve koleksiyonerler sürekli değişkenlik gösteriyor.” Sanatın mali açıdan desteklenmesinin sanata olan sevgi ve inançtan kaynaklanması gerektiğini söyleyen Szreder’den sonra Maria Lind bir konuşma yaptı.

Stokholm’deki sanatın ve sanat alanlarının yaratılma pratiklerinden bahseden Lind, “Projeler ve sergiler için kullanmak istediğimiz fonlara ulaşma konusunda sıkıntılar yaşıyoruz. İsveç’te zaten bu proje ve sergiler için ayrılmış çok az fon var. Biz de AB’nin bu alanları desteklemek için kullanıma açtığı fonlara ulaşmaya çalışıyoruz. Fakat bu konuda da çok uzun prosedürler var.” diyerek yaşadıkları zorlukları dile getirdi.

13. İstanbul Bienali’ne paralel olarak “Kamusal Simya” üst başlığıyla gerçekleştirilen kamusal programın dördüncü etkinliği Nasıl Kamusal Özne Olunur? 14-15 Eylül tarihlerinde düzenlenecek.

Daha fazla yazı yok
2024-04-26 10:33:15