A password will be e-mailed to you.

“Hayyam, şarap iç, sarhoş olmak ne hoş,
Sevgilin de varsa, sarılmak ne hoş;
Er geç sonu yokluk madem bu dünyanın,
Yok say kendini, bak, var olmak ne hoş!”

Maryam Moghaddam ve Behtash Sanaeeha’nın İran’dan çıkışlarını engelleyen Keike Mahboobe Man (En Sevdiğim Kek) filmini yer yer kahkahalar patlatarak ve için için hüzünlenerek izlerken aklımdan Ömer Hayyam bu dizeleri geçiyordu Sabahattin Eyüboğlu çevirisiyle…

Filmin kahramanları Mahin ile Faramarz’ın yaptığı tam da buydu: Dünyanın sonundaki yokluğa yaklaştıkları bir dönemde var olmanın hoşluğunu tatmak! Şarap içmek, sarhoş olmak, sarılmak! Bir de filme adını veren kek var ki o kısmı hüzünlü…

Son 30 yılda uluslararası dolaşıma çıkabilen İran yapımlarının hemen hepsini izlemişimdir… İlk kez bile isteye bütün sansür kurallarını çiğneyen ve 1979 İran İslam Devrimi‘nden önceki özgür geçmişe duyulan özlemi açık açık dile getiren bir film izledim. Devrimden önce doğmuş, büyümüş, genç olmuş, flört etmiş, aile kurmuş, dilediği gibi giyinmiş, konserlere gitmiş, içki içmiş bir kuşağın bastırılmışlığını, mutsuzluğunu ve yalnızlığını son derece duyarlı bir biçimde anlatıyor Keyke Mahboobe Man. Kamusal alandaki ahlak zabıtası baskısından, evlerinin içinde bile mahremiyetlerinin kalmamasından duydukları bıkkınlığı dile getiriyor. Bütün bu temaları hümanizm ve kara mizah çerçevesinde ele alıyor.

Lily Farhadpour’un canlandırdığı Mahin, çocukları yurt dışına yerleşmiş, artık yaşını başını almış arkadaşlarıyla nadiren görüşebilen, akşam evde İstanbullu Gelin dizisini izleyen, yeniden hayatın tadını çıkarmak, sosyalleşmek isteyen bir kadın. Eski günleri anmak için dolaşmaya çıktığı bir günün akşamını kendisinin de beklemediği biçimde noktalıyor. Parkta bir genç kızı başörtüsünü nizami bulmayan ahlak zabıtasına diklenerek gözaltına alınmaktan kurtardığı sahne Mahin’in artık sabrının taştığını vurguluyor. İran’da süregitmekte olan protestoların somut sebebini gözler önüne seriyor, yönetmen ikilisi. Esmail Mehrabi’nin canlandırdığı Faramarz ise doğru dürüst bir maaş bile almayan, kendisine teklif edilen ‘bedava mezar’ı reddedip taksi şoförlüğü yapan, yalnız yaşadığı için emekliler lokantasında yemek yiyen bir erkek. Aynı lokantada Faramarz’ın diğer emeklilerle konuşmasına kulak misafiri olan Mahin hiç beklenmedik bir harekette bulunuyor: Çalıştığı taksi durağına gidip Faramarz’ı evine davet ediyor!

Keyke Mahboobe Man, Mahin ile Faramarz’ın Hayyam’a kulak verdiği, yönetmenlerin ise kadının başı açık görünmesi, kadın ile erkeğin birbirine dokunması, içki içilmesi yasaklarına kulak asmadığı bir gecede geçiyor… Yiyip içmekten dans etmeye tensel hazların öne çıktığı, ruhun mutluluğunun tendeki hazdan geçtiğini Başrolde Esmail Mehrabi ve Lily Farhadpour’un son derece dokunaklı ve etkili performanslar vermesi filmin başarısını perçinliyor. Büyük çoğunluğu ev içinde geçen filmde dans sahnesi başta olmak üzere yer yer hareketli el kamerası kullanımı, karakterleri tanımamızı sağlamak için tercih edilen yakın planlar kapalı mekanın sınırlarını genişletiyor.

Beyaz İneğin Türküsü ile tanıdığımız Moghadam ve Saneeaha’nın yönetmenlikteki becerisi izleyicinin bu karakterlerle özdeşleşmesini de sağlıyor. Faramarz’ın bahçenin yanmayan lambalarını tamir edip ışık getirmesi, Mahin’in kızının yurt dışından gönderdiği ama dışarıda giymesi mümkün olmayan elbiselerin birini giyip birini çıkarması, kocası memur olduğu için apartmandakileri gözetleyen komşu filmi derinleştiren ve anlamını zenginleştiren ayrıntılardan sadece birkaçı.

Beyaz İneğin Türküsü, Berlin’de yarışmış ama ödül alamamıştı, Keyke Mahboobe Man’ın şansı daha yüksek görünüyor…

Daha fazla yazı yok
2024-04-29 09:42:00