A password will be e-mailed to you.

Prof. Ayşegül Yaraman, İstanbul’da sahnelenen Gerard Depardieu ve Agathe Natanson’un rol aldığı Love Letters oyununu izledi ve sanatatak okurları için yazdı.

Fransızcadan ve Fransa’dan çok daha kocaman "mizahi acı"nın ertesi gecesi izledim Gerard Depardieu ile Agathe Natanson’un Love Letters oyununu. Olayı duyduğum andan itibaren herkesten beklediğim tel’inin biraz daha fazlasını beklemiştim oyunculardan.

Boşuna…

Sözde laik özde Müslüman bir ülkede olmak mıydı bunu engelleyen, yoksa steril sanat anlayışı mı bilemedim. İstanbul’da uluslararası büyük kültürel prodüksiyonlar, geniş kitlelere ulaşmasa dahi kanıksandı. Ama Festival dışında Avrupa tiyatrosunu izlemek nadir bir imkan.

Bu bağlamda önemsediğim, Türkçe üstyazılı olarak Fransızca sahnelenmesine rağmen adı İngilizce olan oyun bir kadın erkek hikayesi. Bir ömür boyu süren mektuplardan oluştuğu için okuma tiyatrosu tarzında sahneleniyor. Uzun masanın iki yanında hiç kalkmadan birbirlerine yazdıkları mektuplar üzerinden hayatlarını izlediğimiz bir kadın ve bir erkek var.

Amerikalı bir yazarın elinden çıksa da her yerde rastlanacak, hele biraz yaş almışsanız kolayca tanıyacağınız bir X ve Y meselesi.

Çocukluk yıllarından itibaren her birinin açısından niteliği değişen ilişkide, her iki tarafta da aynı duygular ama genellikle ayrı zamanlarda yaşanıyor ve belki de bu yüzden hiç tükenmiyor ve tansiyonunu kaybetmiyor.

Sınıf ve cinsiyet farkları her birinin hayatını belirlediği gibi ilişkiyi de fazlasıyla etkiliyor ama ayrı hayatlar mektuplar üzerinden birleşip ortak hafızaya dönüşüyor. Ebeveynlerin hayatından alkolizme, çeşitli okul deneyimlerinden askerliğe, başka aşklardan başkalarıyla evlilik ve çoluk çocuğa karışmaya, sergilerden politikaya kadar Amerika’dan Japonya’ya uzanan bir coğrafyada geçen ayrı ama beraber anılar fiziki olarak çok az kesişiyor.

Hayatın ilk yarısında erkeğin, ikinci yarısında kadının önceliği olan ilişki, örtük bir biçimde her zaman karşılıklı olsa da hiçbir zaman gerçek kavuşmaya varmadığı için aşkın bütün cazibesini barındırıyor ve özellikle gençlik yıllarında komik unsurlar içerse bile, hüznü harikulade diksiyon ve vurgulamalar üzerinden seyirciye geçiyor. Bilmem Fransızca’nın bu duygularla özdeş çağrışımının seyirci üzerindeki ekstra etkisi nedir? Belli bir yaştan itibaren dostluk ya da aşk yüklü tüm gençlik ve çocukluk ilişkileri kişiye kendisinin belgesel filmini seyrettiği izlenimini veriyor. X ve Y’nin ömürlük ama genellikle mektupta kalıp buluşmayan ilişkisi bende kendi belgeselimin çağrışımını uyandırdı. A. R. Gurney’in eseri Depardieu ve Natanson’un performansının önüne geçse bile, her ikisini de sahnede izlemek ayrıcalıktı.

Daha fazla yazı yok
2024-04-26 09:14:46