A password will be e-mailed to you.

Moda Sahnesi; şıkır şıkır rejisi ve muhteşem oyunculuklarıyla Roberto Zucco’yu seyirciyle buluşturuyor… Oyun seyirciyi ‘kendi haline’ güldüren gerçekçi anlarla dolu. 

Çevirisi, konservatuvar yıllarımızda Kozalar adlı oyundaki performansıyla aklımın şen şakrak yerlerinde taht kuran ışıklı arkadaşım Ezgi Coşkun’a ait. Eserin çevirmeni ve oyuncusu olan Ezgi’yle bakın neler konuştuk… 


Özlem Ünaldı: Tebrik ederim muhteşem bir performanstı!

Ezgi Coşkun: Çok teşekkür ederim…

 

Ö. Ü: Oyunun çevirisi sana ait. Çeviriyi bir oyuncunun yapmış olması sahnedeki işinizi kolaylaştırdı mı?

E. C: Oyuncu olmamın çeviriye olumlu etkisi oluyor sanırım. Çevirirken yazarın anlatmak istediğine en yakın Türkçe karşılığı arıyorum ve bir yandan konuşuyorum; oyuncu nasıl rahat söyler o cümleyi, onu düşünüyorum. Kemal Aydoğan ve diğer oyuncu arkadaşlarımın çeviriye katkısı büyük; provalarda hep tartışarak, konuşarak doğru sözcükleri bulmaya çalıştık.

Ö. Ü: Bildiğim kadarıyla bu 3. çevirin. Bira Fabrikası’nı henüz okumadım fakat bahsettiğin kadarıyla o da süper bir oyun. Çeviri, oyun metinleri başta olmak üzere tüm edebiyat eserlerinde, dublaj metinlerinde çok önemli. Bu konuda yeterliliği olan çok az kişi var aslında. Çeviri yapman seyirci için de tiyatro için de büyük şans bence. Yeni çeviriler var mı?

E. C: Teşekkür ederim… Sahnelenecek olan 3. çevirim. Çevirdiğim bir Koffi Kwahule oyunu daha var ve bir kaç tane de bitirmeye çalıştığım çeviri var. Bira Fabrikası ilk göz ağrım ve çok sevdiğim bir oyun. Yakında Moda Sahnesi’nde sahnelenecek. Provaları başladı, bomba gibi bir oyun geliyor…
Söylediğine kesinlikle katılıyorum, oyun çevirilerinde yazarın, sözcüklerin ötesinde anlatmak istedikleri de olmalı (özellikle Koltes ve Kwahulé gibi yazarların)…  Onları kendi dillerinde okuduğunda bunu hissedebiliyorsun. Türkçeye çevirirken ‘en az anlam ya da his kaybını nasıl sağlarım’ diye düşünmek gerekiyor.  Bunu en iyi başaran çevirmenlerden biri Ayberk Erkay’dır. Kendisi benim ta liseden sıra arkadaşımdır.

Ö. Ü: Bira fabrikası da Kemal Aydoğan rejisiyle seyirciyle buluşacak. Tarihler belli mi? Nasıl gidiyor?

E. C: Bira fabrikası provaları çok eğlenceli gidiyor. İlk okuma provası çok heyecanlıydı. Beş- altı sene önce çevirdiğim, acaba bir gün oynanacak mı dediğim oyun konuşmaya başladı. Çok eğlenceliydi. Şimdi artık sahnedeler; konuşa, tartışa, şımara, oynaya prova yapıyorlar. Çok güzel gidiyor.

Çok fazla okuma yapıyoruz. Okuduğumuz şeyler çok can sıkıcı. Bir yandan, hepimizi derinden etkiliyor, rüyalarımıza giriyor. ‘İnsan nasıl bu kadar kötü olur?’ sorusuna cevap bulamıyoruz. Savaşlar, emperyalizm, post- kolonyalizm, sömürge ülkelerde yaşanan diktatörlük, kan-revan, para para para… Okuduğumuz kitaplardan bazıları: Acı Çikolata, Carol off; İç Savaş Manzaraları, Enzensberger; Neoliberalizmin Gerçek 100’ü, Hayri Kozanoğlu; Dehşetli Zamanlar, Wolfgang Sofsky; Şiddet, Hannah Arendt… (Çok kitap var daha… )
Bu arada oyun çok komik… Yazar bütün bu manyaklıkların saçmalığını öyle acayip anlatmış ki… Oyun Mart ayında prömiyer yapacak.

 

Ö. Ü: Merakla bekliyoruz… Bira Fabrikası’nı şimdi çalışma fikri nasıl çıktı ortaya?

E. C: Kemal Ağabey’i tacizlerim üzerine çıktı. (Gülüşmeler…)

 

Ö.Ü: Ekip de hazırmış galiba?

E. C: Kastı Kemal Ağabey yaptı. Necip Memili, Onur Ünsal, Melis Birkan ve Gürsü Gür oynuyor. Ekip çok çabuk bir araya geldi, hepsi oyuna bayıldı ve çok tatlı bir ekip oluştu.

Ö. Ü: Harika! Zucco’yla ilgili her şeyi sormak istiyorum. Projeye nasıl karar verdiniz? 

E. C: Kemal Ağabey ve Ulaş’ın düşündükleri bir projeymiş; Kemal Ağabey beni aradı, çeviri ve rollerle ilgili konuştuk. O zaten ekibi toparlamıştı. Çok heyecanlıydı. 

Ekip yaz başında bir araya ilk geldiğinde oyunla ilgili konuşmak ve Ulaş’ın şakalarına gülmek dışında bir şey yapılmadı. Ben Temmuz’da çeviriyi bitirdim. Ağustos’ta tekrar bir araya gelip provalara başladık.

 

Ö. Ü: Prova dönemi nasıldı?

E. C: Provalar oyun oynamalı, bol bol yoga çalışmalı geçti. Çok keyif aldığım bir süreçti. Ekipçe çok iyi anlaştık, gerçekten çok iyi arkadaş olduk. Kemal Ağabey ile ilk çalışmamdı, kafaların bu kadar uyması nadir bir durumdur; yer yer zorlansak da çok eğlendik. Fakat oyun gerçekten bizim sınırlarımızı zorladı. En son Deniz Elmas’ın dediği gibi: Zucco’dan önce ve Zucco’dan sonra diye bir şey oluştu ve hayatımızı derinden etkiledi. 

Ö.Ü: Reji, oyuncuları ve karakterleri sahnede aynı yaşamın içinde güzel bir dengede tutuyor. Oyunculuk biçimi olarak özel bir çalışma tekniğiniz var mıydı?

E. C: Zucco’da en çok üzerinde durduğumuz şey oyunculuk biçimiydi. Alışılmadık bir durum vardı. Zucco ile diğer karakterlerin net biçimde ayrılması gerekiyordu. Zucco, neredeyse hiç "oynamayan", tamamen gerçek bir karakterken diğer rollerin aşırı, saçma, bir bakıma grotesk, altı çizili, göstermeci ama aynı zamanda gerçek olandan yola çıkan olması üzerine çalıştık. Kemal Ağabey’in emeği büyük. Okutmadığı, yaptırmadığı şey kalmadı.

Ö. Ü: Oyunda Zucco’yu oynayan arkadaş dışında herkes birden fazla rol oynuyor. Oynadığın karakterlerin her biri birbirinden renkli, seyirlik olmuş; ellerine sağlık. Nasıl? Karakterler arası geçişler filan nasıl gidiyor? Tadını çıkarabiliyor musun?

E. C: Bir kaç farklı karakter oynamak çok eğlenceli. Aşırı konsantrasyon ve hızlı düşünme gerektiriyor. Geçişler zaman zaman çok hızlı olmak zorunda. Göstermeci bir dekor kostüm tasarımı içinde olduğumuz için, yetişemesen bile problem değil. En son oyunda ayakkabıyı sahnede replik söylerken giydim mesela… (Gülüşmeler…)

Ö. Ü: Özellikle ‘abla’ karakteri üzerinden tüm zamanlarda tüm coğrafyalarda yaşamış, baskı altındaki yaşam alanında gözyaşı döken kadın profilini görebiliyoruz. Özellikle o karakterden biraz bahseder misin?

E. C: Ablaya yazık ya…  Kör kadın, genel ahlak kurallarının kör bekçisi. Kraldan çok kralcılığın temsilcisi. Kendi dediklerinin, yaptıklarının anlamından haberi yok. Sevgi açı. Erkek yoksunu, çok nefret ediyor erkeklerden ama erkek egemen bir dünyanın en önde giden savunucularından. Oyunda bir tek Zucco’nun bir ismi var; diğer karakterler ‘abla, ağabey, anne, kız, amir, gardiyan’ diye yazılmış. Bu çok önemli çünkü hepsi birer kavrama dönüşüyor. ‘Annelik nasıl? Ablalık, ağabeylik müessesesi nedir? …’ gibi sonuçlara varıyorsun. O yüzden evrensel bir noktaya ulaşıyor. O yüzden tüm zamanların acı çeken kadın profili diyebiliyoruz.

Ö. Ü: Ekranda ya da beyazperdede bir projen var mı? Nasıl bakıyorsun o olaylara?

E. C:  Sinema tabii ki her zaman çok çekici bir şey, ekranlarda neler oluyor hiç anlamıyorum artık. İnşallah güzel ve yaratıcı işler yapılır da biz de oynarız.

Ö. Ü: Amin! … Röportaj için teşekkür ederim…

E. C: Ben teşekkür ederim, desteğin ve oyundaki şen kahkahaların için… (Şen kahkalar… )

 

Ö.Ü: Şimdiden iyi eğlenceler sevgili seyirci…

ROBERTO ZUCCO

Yazan : Bernard Marie Koltes

Çeviren : Ezgi Coşkun 

Yöneten : Kemal Aydoğan

Sahne Tasarımı : Bengi Günay

Işık Tasarımı : İrfan Varlı

 

Oyuncular: Ulaş İnan Torun, Hülya Gülşen, Murat Tüzün, Ezgi Coşkun, Deniz Elmas, Çağlar Yalçınkaya, Onur Uysal

Daha fazla yazı yok
2024-04-26 19:21:48