A password will be e-mailed to you.

Köprüde Buluşmalar bölümü, belki de 34. Film Festivali’nin en anlamlı bölümlerinden. Direktörü Gülin Üstün ile görüştük.

 

 

Burak Kaplan: Köprüde Buluşmalar’ın bu yıl 10.yılını kutladığından haberdarız. Nasıl başladı bu yolculuk ve bugün istediğiniz yere geldi mi?

Gülin Üstün: Köprüde Buluşmalar, 10 yıl önce bir paneller serisi olarak başladı. Hülya Uçansu ve Azize Tan’ın başlattığı ve sürdürdüğü bu paneller serisinin hemen ardından bir danışma kurulu oluşturulmaya karar verildi. Yamaç Okur, Zeynep Atakan, Köprüde Buluşmalar’a ismini koyan Ahmet Boyacıoğlu ve benim de yer aldığım danışma kurulu da böylece ortaya çıkmış oldu. O sırada her birimiz de bağımsız olarak projeler geliştiriyorduk, pek çok film markette ve festivalde tanışmalar gerçekleştiriyorduk. Sonra da bu bilgilerimizi Köprüde Buluşmalar’a akıtıyorduk. Bazen iki haftada bir, bazen haftada bir buluşarak, bir masa etrafında toplanıp ne yapabilirizi, kimi çağırabilirizi konuşup, fikir alışverişi yapıyorduk. Zaman içerisinde, Türkiye’den projeleri yurt dışına götürmeye çalışmak yerine Türkiye’de sunmaya karar verdik. Yani projesi olan yönetmenler, yapımcılar oradan oraya savrulmaktansa Eurimages, Cinelink, Berlin ya da Rotterdam Film Fonu gibi daha pek çok fon ile burada buluşsunlar, evlerinden çıkıp gelsinler ve tanışsınlar bu insanlarla istedik. Başlangıcı da Film Geliştirme Atölyesiyle yaptık. Bu atölyenin her sene değişen jürisi olur ve atölyeye her sene 10 ila 14 proje seçilir. Ardından Yapım Aşaması Atölyesi geldi. Yapım Aşaması Atölyesi de şöyle bir ihtiyaçtan ortaya çıktı. Filmlerin bir kısmı belli bir bütçeyi oluşturduktan sonra çekiliyordu fakat post-prodüksiyon aşamasına gelindiğinde bütçeleri bitiyordu. Biz de bunun üzerine, yurt dışında zaten benzerleri yapılan ve yapım aşaması yarım kalan projelerin tamamlanmasını amaçlayan bu atölyelerin bir benzerini Türkiye’de de yapmaya karar verdik. Tabii bütün bu atölyeler onları destekleyen sponsorlar olmasaydı elbette ki yapılamazdı. Çünkü düzenlenen bu atölyelerin sonunda bir ödül vermek bizim için çok önemliydi. Film Geliştirme Atölyesinde ilk ödülü Azize Tan’ın kararıyla koyduk. 10,000 dolarlık bir ödüldü bu ve ilk sene de bu ödülü Zefir isimli projesiyle Belma Baş aldı. Ardından Fransız Kültür Merkezi’nin desteğiyle CNC’nin 10,000 Euro’luk ödülünü vermeye başladık. Bu verdiğimiz ilk uluslararası ödüldü ve Köprüde Buluşmalar’ı bu sayede uluslararası seviyeye taşımış olduk. İlk CNC ödülünün sahibi ise Sesime Gel ile Hüseyin Karabey’di. Bununla da yetinmeyip görüşmelerimizi sürdürdük ve Türkiye’de bir post-prodüksiyon desteği arayışına girdik. Zeynep Atakan’ın aracılığıyla da Melodika ile görüşmelerimizi başlattık ve bu sene de beşincisini vereceğimiz Melodika ses post-prodüksiyon ödülünü vermeye başlamış olduk. Son olarak da bir senaryo danışmanlığı ödülü ekledik. Önce bunu Binger Lab ile yaptık, ardından Akdeniz Film Enstitüsü (MFI) ile devam etme kararı aldık. Yapım Aşaması Atölyesinde ise Başka Sinema, bu sene ilk defa ödül verecek olan Colorist ve Efes ile toplam 3 ödül veriyoruz. Genel hikayemiz böyle işte. Yani şu anda 2 atölye var. Bu sene Film Geliştirme Atölyesi için 10 proje seçtik, Yapım Aşaması Atölyesine de 5 film seçtik. Bir de tabii Türkiye – Almanya ortak yapım fonu var.

 

Genel hikayenin yanısıra bu sene Köprüde Buluşmalar’da yenilikler de var, değil mi? Biraz da onlardan bahsedelim istiyorum.

Gülin Üstün: Sabah 09:00’dan akşam 08:30’a kadar sürecek 4 günlük bir program oluşturduk. Öncelikle bir senaryo eğitimiyle başladık buna. Gruplar halinde herkes birbirinin senaryosunu okudu. Burada güzel bir gelişme de oldu. Projeler malzemelerini eskiden birbirleriyle paylaşmazken, zaman içerisinde herkesin birbiriyle fikir alışverişine girdiği ve senaryosunu yorumladığı bir grup atmosferi oluştu. Bu bizim için çok önemliydi. Çünkü rakip olmak yerine birbirlerine destek olmaları ve bütün bu süreçte cömert bir biçimde bilgiyi paylaşmalarını görmek bizim için güzel bir gelişmeydi. Kısaca, biz burada ilişkiyi kurduk. Bundan sonrası için artık kendileri devam edecekler. Bir diğer yenilik ise yine bize gelen talepler doğrultusunda şekillendi. Komşu ülkelerden gelen taleplerdi bunlar. Gürcistan’dan, Bulgaristan’dan, Yunanistan’dan ve hatta Suriye’den yönetmenler ve yapımcılar biz de gelmek istiyoruz ve projemizle gelmek istiyoruz dediler. Biz de her ne kadar bölgesel bir film market olmak istemesek de yine de gelen talepler doğrultusunda ne yapabiliriz diye düşündük. 3 tane proje seçtik. Gürcistan’dan, İran’dan ve de Bulgaristan’dan. 

 

Röportaja gelmeden önce bu seneki basın bültenini inceliyordum ve bugüne kadar Köprüde Buluşmalar’da desteklenmiş projelerin listesine bakarken bir şey dikkatimi çekti. Köprüde Buluşmalar’ın bugüne dek desteklediği isimler arasında Semih Kaplanoğlu, Derviş Zaim ya da Kultluğ Ataman gibi isim yapmış pek çok yönetmen var, bunun yanında yine destek verdiğiniz, pek çok da ilk filmini çeken genç yönetmen var. Projeleri seçerken ve bu dağılımı yaparken burada bir denge gözetiyor musunuz? Yoksa sadece projeye mi bakıyorsunuz?

Gülin Üstün: Bunu biz hep sorguluyoruz kendi içimizde. Bizim Köprüde Buluşmalar’a ilk başladığımızdaki misyonumuz öğretmek, göstermek ve tanıştırmaktı. Fakat zamanla şahane bir şey oldu. Seviye inanılmaz yükseldi. Dolayısıyla üstün bir seçki ama çeşitli bir seçki kurmaya çalışıyoruz biz. Farklı tonlarda, farklı orijinlerde hikayeler olsun diye çalışıyoruz. Açıkçası kaç kadın yönetmen var, kaç erkek yönetmen var, buna bile bakıyoruz. Sonuç olarak dediğiniz gibi, birçok deneyimli yönetmenden film geliyor ama hepsini seçmiyoruz. Bir kısmını reddediyoruz ve keşif yapılmasına da büyük özen gösteriyoruz.

 

Köprüde Buluşmalar kapsamında atölyelerin harincinde paneller de düzenleniyorsunuz siz, onlardan da bahsedelim mi? Kimler konuk olacak bu yıl?

Gülin Üstün:.‘Marketlerle Tanışın’ ve ‘Fonlarla Tanışın’ diye iki tane şemsiye panelimiz var. Çok basit, her biri kendini tanıtacak, iş kollarından bahsedecek, ondan sonra da son derece cömert bir biçimde sorulan soruları yanıtlayacaklar. Bunun dışında bir de bizim yeni işbirliği yaptığımız pek çok market eğitim programı var. Bunlardan bir tanesi de IFP – Independent Film Project. Onlarla birlikte de yeni dağıtım ve finans yöntemleriyle ilgili ilginç bilgiler edinebileceğimiz ve hatta belki ilham alabileceğimiz bir görüşme gerçekleştireceğiz. Amerikan Konsolosluğu’nun da desteğiyle oradan buraya bir takım temsilciler gelecek. Son olarak bir de Motör: Kopya Kültürü ve Popüler Türk Sineması filminin yönetmeni Cem Kaya ile görüştük. Cem’in filmiyle ilgili bize ilham veren nokta; o filmde anlatılan film yapma yöntemiydi. Eskiden Türk filmleri ne pahasına olursa olsun yapılıyormuş. Geleneksel yöntemlerin işlemediği, fonların vesairenin hak getire olduğu bir ortamda, filmler bir şekilde bitirilip, vizyona sokuluyormuş. Bu bizim ilgimizi çekti. Sonra dönüp bir kendimize baktık. Sıkı bir takvime göre çalışılan, her şeyin planlı programlı olduğu bir düzenimiz var bizim. Oysa bunun tam tersi bir yöntem izleyerek film yapmanın da mümkün olduğu Cem’in filminde karşımıza çıkıyor. Bugün hala böyle yapılan filmler var üstelik. Moral Bozukluğu ve 31 aklımıza geldi, ardından Cem bize İstanbul’un Kuşları’nden bahsetti. Biz de bu nasıl oluyor, gerçekten bu yöntemi izleyerek de film yapmak mümkün mü, bakmak istedik. Kim bu insanlar, neler yapıyorlar değerlendirmek ve tanımak için böyle bir panel de organize ettik.

 

Bu seneki seçki de oldukça zengin sanırım. Film Geliştirme ve Yapım Aşaması Atölyelerinde nasıl projeler var bu yıl? Biraz da onlar hakkında konuşalım mı?

Gülin Üstün: Elbette. Bu yıl Film Geliştime Atölyesine 10 proje seçtik. Bunların iki tanesi belgesel. Geri kalanı kurmaca film projeleri. Sırasıyla kısa kısa hepsinden bahsedeyim. Tanıdık bir yönetmenin yeni projesi var; Mahmut Fazıl Çoşkun’un projesi Anons. Bundan önceki filmiyle de bizim atölyeye katılmıştı kendisi, bundan birkaç sene önce. Emre Akay var, ilk defa geliyor Köprüde Buluşmalar’a. Av isimli projesiyle katılıyor. Bir Baba ve Oğulun Ölümü, bir ilk film, Zekeriya Aydoğan projenin yönetmeni. Çarpık Ev, hem real çekim hem de animasyonu birleştiren bir çocuk filmi. Hafiye ise bir dedektiflik öyküsü. Köyde geçen bir cinayeti soruşturan bir dedektifin hikayesi. Hayatı Beklerken, bir belgesel. Hem Suriye’den göçmüş hem de LGBT aktivisti olan bir kahramanı takip ediyoruz. Herşey O.K. Theron Patterson’ın projesi. Proje bize seçildiğinde yapımcısı yoktu, şimdi yapımcısı var, Armağan Lale. Aynı şekilde Hayatı Beklerken de öyle. Onun da yapımcısı yoktu, şimdi Cem Doruk yapımcısı. Iguana Tokyo, Kaan Müjdeci’nin projesi. Kaan Müjdeci’nin önceki filmi Sivas, Yapım Aşaması Atölyesi’ndeydi. Şimdi de yeni projesiyle diğer atölyede yer alıyor Müjdeci. Nebula, yine farklı bir bakış açısı ile gelen Tarık Aktaş’ın projesi. Yanlama ise Dağhan Celayir’in belgesel projesi ki yapımcısı yoktu, şimdi Aslı Erdem yapımcısı oldu projenin. Evet, biraz çöpçatanlık da yaptık biz bu eğitim sırasında ve sonunda güzel haberler de aldık. Toplantılara bir yapımcıyla katılımlarının ne kadar önemli olduğu konusunda yönetmenleri teşvik ettik. Biraz da onlar hızlandırdılar sanırım bu konudaki çalışmalarını, şimdi her projenin yapımcısı var. Yapım Aşaması Atölyesine seçilen filmlerden de bahsedeyim. O bölümde de bu sene 5 proje var. Bunlardan bir tanesi belgesel, Ben Apaçi Değilim. Gizli, bir ikinci film. Ali Kemal Çınar’ın ikinci filmi. Kadir ve Kardeşleri, Tepenin Ardı’nın yönetmeni Emin Alper’in ikinci filmi. Mavi Bisiklet, daha önce Film Geliştirme Atölyesine katılan bir çocuk filmi. Toz Bezi ise yine Film Geliştirme Atölyesinde olan Ahu Öztürk’ün filmi. Bunlar da Yapım Aşaması Atölyesinin 5 filmi.

 

Köprüde Buluşmalar kapsamında daha önce desteklediğiniz pek çok proje hayata geçti ama henüz hala yapım yolculuğunu devam ettirenler de var. Bu filmlerle ilgili bir takip söz konusu mu? Yoksa siz desteğinizi veriyorsunuz, fonlarla buluşturuyorsunuz ve onlar yolculuklarına kendi başlarına mı devam ediyorlar?

Gülin Üstün: Hayır, biz sürekli takipteyiz. Biz şöyle çalışıyoruz; bir kere bir datamız var. Belirli zamanlarda her proje sahibini tek tek arıyoruz, ne aşamadalar diye konuşuyoruz. Bilgi sahibi oluyoruz ve bu aşamaları kaydediyoruz. Fonlar filmlerle bu ilişkiyi kurduktan sonra bizimle sürekli görüşüyorlar veya biz de marketlerle konuşurken öneriyoruz. Bakın şu film şu aşamaya geldi diye. Çünkü bizim işbirliği yaptığımız aşağı yukarı 10-15 tane market var. Hepsi soruyor, Türkiye’den ne önerirsiniz diye. Bize şunlar şunlar başvurdu ne düşünürsünüz, biliyor musunuz diye. Biliyorsak bilgi veriyoruz, bilmiyorsak projeyi arıyoruz. Biz bilgi alıyoruz proje sahiplerinden. Sadece bunlarla da sınırlı kalmıyoruz. Atölyelerimizde yer almamış ama bize soru sormak isteyen, e-posta ile ya da telefonla soru soranlara da cevap veriyoruz. Çünkü bilgi bizde ve bunu da paylaşmak lazım.

 

Son olarak şunu da sormak istiyorum; filmleri fonlarla buluşturuyorsunuz, yarım kalmış filmlerin tamamlanmasına destek veriyorsunuz. Peki, sonraki süreç için ne düşünüyorsunuz? Filmler bitiyor ama çoğu vizyon şansı yakalayamıyor ya da çok az sayıda salonda vizyona girip, seyirciyle buluşamıyor. Bunun hakkında bir şey yapılamaz mı, bir geliştirme sağlanamaz mı? Ne düşünüyorsunuz?

Gülin Üstün: Ben çok fazla film yapıldığını düşünüyorum. Bu yüzden de etrafta çok fazla mutsuz sinemacı var. Filmi vizyona giriyor, çok az insan görüyor. Çok para harcıyorsunuz, zaman harcıyorsunuz ama karşılığını alamıyorsunuz. Her film de festivallere gidip, ödül alacak diye bir durum olması mümkün değil. Dolayısıyla birincisi filmlerin daha uzun zamanda yapılması gerektiğine inanıyorum ben. Çünkü gelişim sürecinin, özellikle senaryo sürecinin daha uzun olması gerektiğini düşünüyorum. Senaryo sürecini gerektiği kadar uzun tuttuğunuzda radikal değişimler olabiliyor ve bu da genelde filmi daha kusursuz hale getiriyor. Böylelikle o filmin destek alma ya da festivallere gitme şansı yükseliyor. Bu da kalite demek zaten. Sonuçta dağıtım her yerde problem, sadece Türkiye’de böyle değil bu. Bu anlamda üretilen film sayısı gerçekten çok fazla ve doğal olarak her filme salon bulmak da oldukça zor. Belirli bir seyirci sayısı var bu filmlerin ama o seyirciye ulaşmak için de o filmlerin uzun süre salonlarda kalması gerekiyor ve ne yazık ki o seyirciye şu anda ulaşamıyorlar. İleride belki bir gün bu online dağıtım yöntemleriyle mümkün olacak. Sonuçta şunu söylebilirim; film yaparken çok gerçekçi olmak ve beklentiyi düşük tutmak gerekiyor.

Daha fazla yazı yok
2024-04-28 14:43:45