A password will be e-mailed to you.

Neo-liberal çağın "maneviyatçı" yazarı Sinan Yağmur, Özgür Duygu Durgun’un kaleminden Sanatatak’ta.

O bir fenomen. Adı Sinan Yağmur. “Türkiye’nin en çok okunan yazarı” olarak lanse edilen ve kendi ismini taşıyan com.tr uzantılı web sitesi bu sloganla açılan Sinan Yağmur, yeni açıklanan Forbes’un “Türkiye’nin En Çok Satan Yazarlar” listesi 2013’te üçüncü sırada yer aldı. İlk iki sıradakileri söylemeye sanırız gerek yok. 1.75 milyon TL ciroyla Elif Şafak ve yine 1 milyon TL’yi aşan ciroyla polisiye yazarı Ahmet Ümit. Zaten ilgimizi çeken de bu her daim çok satan yazarların dışında, listede son yıllarda istikrarla yükselen Sinan Yağmur oldu. Yağmur 2011 yılından bu yana Forbes listesindeki yükselişini sürdürüyor. Yazarımız olur da bir gün borsaya açılırsa Forbes’a girmesini sağlayan cirosunun birkaç misli katlanma ihtimali uzak sayılmaz.

Kimdir bu Sinan Yağmur, merak ettiniz muhakkak: “1965 yılında Kapadokya ikliminde gözlerini açtı. Gördüğü rüya hayatının miladı oldu. Rüyasındaki şehre gitmeliydi. İsim verdi levhasında Konya yazan kente: Şehr-i Sevda. Gönlünü açmak için senelerdir Konya’da. Çeyrek asırdır tasavvuf kokusu solumaya çalışıyor aşk fısıltılı kitaplarda”.

Sinan Yağmur’un pek çok araştırma inceleme kitabının yanı sıra eğitim amaçlı ve hikaye türünde de yayınları bulunuyor. Bunların arasında Tennure ve Ateş: Hz. Mevlâna (2004), Her Anne Bir Melektir (2005),  Bilmezsiniz Ama Babalar da Ağlar (2006), Cennetin Gülü Hz. Muhammed (2006) En Sevgili Hz. Muhammed (2007), Mesneviden Hikâyeler(2005), Mesnevi Güldestesi (2004), daha yenilerden ise  Aşkın Meali ve Aşkın Gözyaşları olmak üzere çeşitli kitaplara rastlamak mümkün. Hatta kendisi ünlü futbolcu Arda Turan ve Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın en sevdiği yazarların başında geliyor. 

Yağmur’a şöhret getiren kitabı ise “Aşkın Gözyaşları”…Habertürk’e verdiği bir röportajda 2010’dan bu yana kitabın resmi baskısının 2 milyonu aştığını, korsanla birlikte bu rakamın 5 milyonu bulduğunu belirten yazar kitaplarının Mevlana ve Şems tarafından kendisine yazdırıldığı konusunda hayli iddialı. Nitekim röportajında da bu hikayeyi şöyle anlatmış: “17 Aralık 1984’te, üniversite imtihanları başvurumdan bir gece önce bir rüya gördüm. Sislerle kaplı bir yeşil kubbe vardı. Sislerin ardından bir kol uzandı ve bana "Beni yaz" dedi. O gecenin Şeb-i Aruz gecesi olduğunu, o kubbenin de Mevlana’nın türbesi olduğunu sonradan anladım. Sınava Konya’da girdim ve Mevlana’nın türbesinde "Ya Rabbi bana burada okumayı yaşamayı ve son nefesimi burada vermeyi nasip et" diye dua ettim. Duam kabul oldu, Konya’da yaşamaya başladım. Sonrasında Şems görünmeye başladı bana. Onlarla birlikte çıktığım içsel yolculuklar sonrasında yazdım kitapları”.

Sinan Yağmur’a zamane kültürünün deyimiyle “muhafazakar yazar” diyerek işin içinden çıkmak zor doğrusu. Çünkü kendisi alışılageldik muhafazakar yazar tiplemesine pek uymuyor. Örneğin Ahmet Hamdi Tanpınar’ı veya bir Gölpınarlı’yı ve mütevazı yaşamlarını düşündükçe o dönemin muhafazakarlığıyla bugün arasında fersah fersah mesafe olduğunu görmek çok zor değil. Tanpınar’ın bugün yaşasaydı Forbes listesine girmek veya kendisine bir web sitesi açıp kendisi için “Türkiye’nin en çok okunan yazarı” olma iddiasında bulunmayacağı malum. Hayal bu ya, bir web sitesi olsaydı burada siyaset ve magazin figürleriyle birlikte yer aldığı “Ünlülerle Anı Fotoğrafları” başlıklı bir köşe olmayacağı da aşikar. Sinan Yağmur ve benzer janr’da “ürün” verenlere “neo-liberal çağın maneviyatçı kalemşörleri” demekte sakınca olmasa gerek. Kuşkusuz her devir bir öncekine göre kendi kurallarını getiriyor, oyunu oynamasını bilene… Okurlar onu seviyor, piyasalar bayılıyor. Daha ne olsun…

Günümüzün bir diğer “tüketim nesnesi” olan “aşk”a ve ilişkilere dair yazarımızın aşağıdaki saptamalarına da hak vermekten geçmeyelim diyerek bir sonraki Forbes listesi için Yağmur’a başarılar diliyoruz.  
“Bugünlerde ilişkilerin çoğu kaybetme korkusuyla başlıyor. Aşkta kendini kaybetmeye endeksliyorsan, zaten bulduğun şey aşk değildir! Aşk gönül hanene "Hu" diye gelene el vermektir. Aşk el verdiğine ‘Hay’ diyerek başını sunmaktır. Mevlana el verendi, Şems başını sunan. Peki ya şimdiki aşklar? 

Aşıklar ölmez, birilerinin siluetlerinde yaşarlar. Şu anda İstanbul’da kimin Şems olarak dolandığını bilemezsiniz. Ama bedenden sıyrılmadıkça, bu dünyadan boşanmadıkça Şems’le nikahlanamazsınız. Bu, hayattan elini eteğini çekmek değil! Aksine hayatın kölesi olmaktan vazgeçmek., İçimizi delik değiş eden korkularımızı bir yana bırakıp kendimiz olmak! Hayat bize renk vermemeli, hayatı biz boyamalıyız”.

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-05-03 18:51:46