A password will be e-mailed to you.

Bu yılın en dikkat çeken ve katıldığı festivallerden ödüllerle dönen filmi “Karganın Uykusu”, Tunahan Kurt’un ilk uzun metraj çalışması. Dünya prömiyerini 30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde gerçekleştiren “Karganın Uykusu”,  En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Müzik, En İyi Görüntü Yönetmeni, Yılmaz Güney Umut Veren Genç Erkek Oyuncu ve Adana İzleyici Ödülü’nü kazanırken,  34. Ankara Film Festivali’nde En İyi Film, SİYAD En İyi Film, Fono Film Post Prodüksiyon Ödüllerini ve son olarak da Suç ve Ceza Film Festivali’nde “Öğrenci Özel Ödülü”nü kazanan yapım oldu.

Tunahan Kurt’la polislikten sinemacılığa uzanan kariyerini, kısa filmlerini ve “Karganın Uykusu”nu konuştuğumuz keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Bir polis memuru nasıl sinemacı oldu, önce buradan başlayalım.

Sinema benim nazarımda bir aşk ve herkes aşık olabilir; 13 yaşında bir çocuk ya da 80 yaşında bir kadın… Sinemaya aşık bir mühendis, doktor, öğretmen ya da polis… Sanırım değişen tek şey ünvanlar, yaşlar, cinsiyetler.  Polislikten gelen birisinin yönetmenlik konusunda ilgi çekmesini gizemli ve zor bir meslek olarak görülmesine bağlıyorum.

Devam ediyor musunuz peki?

Hayır. Yakın zaman önce sadece sinemaya yoğunlaşabilmek için ayrıldım.

Çok farklı meslekler elbette, buna rağmen polis olmanızın kendi sinemanıza katkısını gördünüz mü? Ne  yönde ve örnek verebileceğiniz neler oldu?

Sinemacı insan her şeyden beslenir. Polislik mesleği bir sinemacıyı daha çok besler. Haberlerde gördüğümüz ve hayretler içinde izlediğimiz olayların ve karakterlerin tam içinde, o olayın bir parçası olursunuz. Bu, hikâye arayan ve karakterler oluşturmaya çalışanlar için büyük bir avantaj. Bir de mesleğin manevi bir yönü var, bu da insanın ruh ve maneviyatı ile ilgili. 

“Çekmecemde Hikâyelerim Var”

Sinema kariyeriniz kısa filmlerle başlıyor: Boru (2015), Sükut (2016), Müdür (2016), Kar Kirazı (2017), Tahtakurusu (2018); ödüller de kazanmışsınız. Uzun metraja geçmeye nasıl karar verdiniz?

İlk uzun metraj film senaryomu 2015 yılında yazdım aslında. Ancak bu senaryoyu filme dönüştürme motivasyonuna girmedim çünkü anlatmak istediğim hikâyeler hâlâ kısaydı. Kısa film üretmeye devam ettim, 2018 yılından itibaren tekrar uzun senaryolar yazmaya başladım. “Karganın Uykusu” filmine kadar tam üç uzun metraj film senaryosu yazdım. Bunları bir süre platformlarda gezdirdim ancak hiç bir zaman filmi hayata geçirecek maddi güce ulaşamadım. Bakanlık desteği de almamıştım. Daha sonra senaryoları festivallerde gezdirirken yorulduğumu ve senaryodan uzaklaştığımı fark ettim. 4. uzun metraj senaryom olan “Karganın Uykusu”nda tam tersi bir yol izlemek istedim. Senaryomu hiç bir festivale ya da platforma göstermeden sadece belirlediğim tarihte, ne şekilde olursa olsun çekme motivasyonuna büründüm ve bu motivasyondan asla ayrılmadım.

Kısadan uzun metraja geçen yönetmenlerimiz kolay kolay bir daha kısa film çekmiyor. Kısa film çekmek de günümüz şartlarında azımsanmayacak derecede  maliyetli artık. Kısa film, uzun filmler için basamakmış gibi görülüyor ya da “film çekmek o kadar pahalı ki boğulacaksak okyanusta boğulalım” durumu mu?

Hayır, Serhat Karaaslan ”Görülmüştür” filminden sonra kısa film çekti ve çok da başarılı oldu. Az önce bahsettiğim gibi hikayenin uzunluğu ile alakalı. Yani “okyanusta boğulalım, dereden geçelim”… bilemiyorum. Ben o kafada birisi değilim ama sırf maliyet yüzünden kısayı uzuna çevirmek doğru değil gibi geliyor. Sinema biraz duygusallık istiyor; çok fazla matematik, hikâyeden de uzaklaştırabilir. Sırf uzun olsun diye sarkan bir hikâye de anlatabilirsiniz.

Siz yeniden kısa film çeker misiniz?

Evet, neden olmasın? Hikâyelerim var çekmecemde.

Bazı filmlerinizde kurguyu ve görüntü yönetmenliğini üstlenmişsiniz, “Tahtakurusu” ve “Karganın Uykusu”nda ise başka isimlere teslim ettiğinizi görüyorum. Bir yönetmenin kendi filmini çekmesi ve kurgulaması ile başka bir gözün bunu yapması arasında avantaj –dezavantaj açısından neler var?

Yönetmen filminin görüntü yönetmenliğini ve kurgusunu yapmamalı. Atmosfer, karakter ve duygu ile ilgilenirken ışığı ayarlamaya kalkması, enstantaneyi bulması vs. çok yorucu bir iş ve doğru bir çalışma da değil. Kurgudan da biraz uzak durmalı, çünkü bazen duygusal bağ kurduğunuz sahneler oluyor ve hikâyeye hizmet etmese de olmasını istiyorsunuz. O yüzden benim nazarımda yönetmen biraz uzakta durmayı başarabilmeli. Güvenmeyi öğrenmeliyiz.

“Büyük Neden Sonuç İlişkilerim Yok, Kendimi Mutlu Ve Güçlü Hissediyorum”

“Karganın Uykusu”, karısını kaybetmiş bir adamın oğluyla olan ilişkisi ve mülteci hikâyesi üzerine kurulu. Fikir nasıl ortaya çıktı?

Her yönetmeni film yapmaya iten bir güç vardır. Bazen bir sahne hayal edersin bazen bir cümle, bazen bir atmosfer. Yönetmen veya senarist aslında hep aklında beliren o ilk düşünceye ulaşmaya çalışır. Ben hatırladığım bir çocukluk anımdan yola çıktım. Birçok hikâye ve fikre sahiptim ancak uyurgezer bir adamın hikâyesinde beni en çok çeken şey, bir babanın oğlunu ölümden kurtarma mücadelesinden ziyade öldürmeme mücadelesi içine girmesiydi. Ben sinema yapmak, hikâye anlatmak isteyen birisiyim. Büyük neden sonuç ilişkilerim yok, kendimi mutlu ve güçlü hissediyorum.

“Yapımcılar Yeni Yönetmenlere  Şans Vermeli.”

Ben yönetmen ve yapımcıların görevlerinden birinin yeni oyuncular keşfetmek olduğunu düşünürüm. Popüler ve başarılı oyuncuların “cepteki performanslarına” ya da bildik bir oyuncuyla tekrar tekrar çalışmanın garanticiliğine yaslanmayan yönetmenlik benim nezdimde ayrıca kıymetli. “Karganın Uykusu“nda bizi  ‘Nasip’ karakterine can veren Ahmet Ağgün’le tanıştırdığınız için teşekkür ederim. Projeye nasıl dahil oldu?

Kendisiyle sosyal medya tanıştık, yani ben tanıştım. Filmim için oyuncu baktığım zamanlarda kendisinin de bu konuda eğitim aldığını öğrenince çok mutlu oldum. İki iyi arkadaş olduk. Ahmet en baştan itibaren hep aklımdaydı. Beraber karakter üstüne konuşarak daha canlı kanlı bir hale getirdik. Yönetmenler risk almalı, yeni yüzler, yeni görüntü yönetmenleri , yeni müzisyenler kazandırmalı. Aynı şansa bizim de ihtiyacımız var, yapımcılar da  yeni yönetmenlere  şans vermeli.

“Karganın Uykusu” karakter odaklı bir film, Nasip de hemen her sahnede var.  Senaryoda yazılı olan bir karakterin etiyle kemiğiyle gerçeğe dönüşmesi muazzam bir his olmalı. Hayalinizdekini gerçeğe dönüştürme fırsatı bulduğunuz sette oyuncuya ne kadar alan tanıyorsunuz? Oyuncunun  karakterine getirdiği değişikliklere açık bir yönetmen misiniz?

Ben hikâyeme, karakterlerime ya da atmosferime yeni fikirlerin ve düşüncelerin gelmesinden muazzam bir mutluluk duyuyorum. Bu, beraber çalıştığınız insanların sizi ve işinizi dikkate aldığının en büyük kanıtı. Oyuncularımı serbest bıraktığım anlar oluyor aslında ancak ben ön hazırlıkta oyuncu ile çok fazla vakit geçiriyorum ve istediğim karakteri buluyorum. Sete çıktığımızda anlık olarak bazı yeni fikirler ortaya çıkabiliyor, hikâyenin bütünlüğü ve karakterin genel duruşuna aykırı değilse bunu kayda alıyorum.

“Karganın Uykusu”nun açılış ve kapanış planları aklımda, başladığı yerde biten filmlerden ama Nasip’le başlayıp Nasip’siz bitiyor. Bir odada dönen bir pervaneyi görüyoruz, sonra kamera sağa ve sola panla pervaneymişçesine dönüyor. Bu hoşuma gitmişti. “Tahtakurusu”nu izlediğimde de kameranın odanın kapısı gibi açılma-kapanma hareketiyle benzerlik kurdum. Kamerayla oynamayı seviyorsunuz galiba?

Yönetmenler bazen bir kadraj, bazen bir metafor, bazen bir müzik ile işlerine imza atmak ister. Bir filmi izlerken direkt Tarantinovari yada Nuri Bilgi Ceylan kadrajı diyebiliyoruz. Ben de bu imzayı “Tahtakurusu”nda kapıya bağlanan kamera ile   kendimce koymaya çalıştım. “Karganın Uykusu” filminde kamera bir vantilatörün içindeydi.  Her filmimde kamerayı bir yere bağlamak istiyorum. Tabii bunu yaparken karikatürize olmayı asla istemem. Hikâye ve biçim ile uyumlu bir şekilde yapmak istiyorum. Belki de insanlar bir süre sonra ismimi görmese dahi kameranın bir hareketinden “Bu film, Tunahan Kurt filmi” diyebilirler. Bu beni çok onore eder.

“Filmimi Merdivenlerde İzlemek Zorunda Kaldım.”

Filmin ismine ilham olan neydi?

Karakterlerimi ya da atmosferi hayvanlarla metaforlaştırmayı seviyorum. Çekemediğim bir önceki filmimin ismi de “Cennetin Köpekleri”ydi. Film isimlerim bir süre daha böyle devam edecek gibi. Hikâye içindeki uyurgezerlik ve mitolojide karganın temsil ettiği ölüm teması filmin ismini belirledi diyebilirim.

Filmin Adana’daki gösterimine çok  yoğun bir ilgi vardı. Ben, basına ayrılmış bir sıra olmasına rağmen, orası da dolu olunca salonda zar zor yer bulabildim.J  Film sonrasındaki söyleşiye de katılım çok yüksek olunca Adanalı olduğunuzu düşündüm. Bir de Adana seyircisinden İzleyici Ödülü aldınız tabii…

Doğum yerim Mersin – Silifke ancak ben Adanalıyım. İstanbul’da yaşıyorum,    Adana’ya da düzenli olarak gidiyorum. Adana farklı matematiği olan bir şehir; sevince çok seven,  sevmeyince belli eden… Adana’da filme aşırı ilginin olması tabii ki benim Adanalı oluşumla da alakalı. Ben de filmimi merdivenlerde izlemek zorunda kaldım. J  Bir daha bu kadar mutlu bir izleme yapabilir miyim bilmiyorum. Bir yönetmen daha ne isteyebilir? Adana halkına filmimize göstermiş oldukları ilgi için buradan da teşekkür etmek istiyorum.

“Kendi Hikâyelerine Aşık Bir Yönetmen Olmak İstemiyorum”

Kendi hikâyenizi de bir yandan yazdığınız düşüncesindeyim, bilmiyorum öyle hissettim. İlginç çünkü, bir gün filme çekmeyi düşünür müsünüz?

Aslında yazmıyorum ama birkaç belgeselci arkadaşımın notlar aldığını biliyorum. Sanırım ben kendi filmimi çekemem yani bunu başaramam, ayrıca ben hikâyemin çok ilginç olduğunu düşünmüyorum. Sinema yapmak gerçekten zor, bu işi çok daha zor şartlarda yapan arkadaşlarım var. Onların yanında benim hikâyemin anlatılması onlara haksızlık olur.

Çekmeyi düşündüğünüz enteresan bir hikâye var mı?

Kendi hikâyelerine aşık bir yönetmen olmak istemiyorum ama şunu hissedebiliyorum: Bu hikâye iyi yada kötü. İyi hikâyelerimin olduğunu düşünüyorum.

“Karganın Uykusu”nun festival yolculuğu devam edecek mi? Vizyona ne zaman girer?

Evet, Avrupa prömiyerimiz olacak Ocak ayında, bir süre Avrupa’da festival gezmeye devam edeceğiz. Mayıs – Haziran gibi de vizyonda olmayı planlıyoruz. Dijital platformlar filmimizi istiyor ancak daha bir anlaşma yapmadık biraz daha beklemek istiyoruz, acele bir karar vermekten çekiniyoruz.

Gelecek planlarınızdan konuşalım biraz da. Bundan sonraki filminize dair ufak da olsa paylaşabileceğiniz bir şey var mı?

Senaryo hazırlık aşamasında olduğum bir projem var. İsim hakları ve internet uzantıları alınıyor şu an.  O yüzden çok bir şey paylaşamıyorum.

Söyleşi için çok teşekkür ediyorum.

Değerli sorularınız için ben teşekkür ederim.

Daha fazla yazı yok
2024-04-28 04:39:59