A password will be e-mailed to you.

Uzun süredir ekranda görmediğimiz Memet Ali Alabora Pınar Öğün’le birlikte ses getiren bir dizi ile, hatta bir Galler dizisi ile karşımızda. Yönetmenliğini Judith Dine’ın üstlendiği dizide Alabora ile Öğün’ün yanı sıra Gwyneth Keyworth, Mali Ann Rees ve Richard Harrington da rol alıyor. Gwenno Hughes’un hikayesinden uyarlanan dizinin yapımcıları Adrian Bate, Gwenllian Gravelle ve Llyr Morus. Alabora ile Fflam’ı ve yedi yıl önce taşındıkları Galler’deki hayatlarını konuştuk.

 

Fflam’da nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?

Deniz isimli bir karakterim var. Deniz Türkiye’den siyasi bir sebeple ayrılmak zorunda kalmış. Dizide duymuyoruz ama biz hikayenin arkasında onu imzacı bir akademisyen olarak düşündük. Kız kardeşi var, Ekin. O da siyasi bir problem yaşamış ve ikisi de Türkiye’ye dönemiyor. Deniz gelir gelmez Noni ile tanışıyor. Birbirlerini çok seviyorlar. Bir çiftlik alıyorlar. Deniz kasabada büyüdüğü için böyle şeyleri biliyor, hayvanlarla ilgilenmeyi, çiftlik işletmeyi. Ekin de veteriner olduğu için onlara yardımcı olacağını düşünüyorlar. Ancak Noni’nin atlatamadığı bir travması var. Kocasını bir yangında kaybediyor, adamın bedeni hiçbir zaman bulunamıyor, Noni bu yüzden olayı bir türlü geride bırakamamış, tam anlamıyla yasını tutamamış. Bir gün karşısına bir adam çıkıyor ve kaybettiği kocasına çok benziyor, burada ipler kopuyor. Kısacası Deniz sevgilisini çok seven tatlı bir adam.

 

Senaryoya katkınız oldu mu?

İki karakter de bizim için yazıldı. Pınar ve beni tanıdıkları için diziye iki Türkiyeli karakter eklediler. Yoksa Galler’de bir diziye Türkiyeli karakterler ekleyip, bunları seçecek halleri yok. (Gülüyor) Benim dahlim şöyle oldu, isimlerini değiştirdim karakterlerin. Birbirlerinden biraz alakasız isimlerdi. Ben de Türkiye’den seyircilerin anlayabileceği küçük bir dramaturji yapmış oldum. Deniz ve Ekin isimli iki çocuğun babalarının da hangi siyasi görüşe yakın olduklarına dair küçük bir done vermiş olduk. Bir de tabii Ege’nin bir köyünden olmaları da bana ait. Ama ülkelerine dönememeleri Türkiyeli olmaları ile alakalı değil. Bizi tanıyan prodüktörlerin biz oynadığımız için yaptıkları bir değişiklik. Ben sadece Ahmet Kaya şarkısına ve ne yiyip ne içeceklerine karar verdim.

Senaryo bizim için çok heyecan vericiydi ama, aslında ne kadar heyecan verici olduğunu, izleyenlerle daha çok anladım. Bunu itiraf etmeliyim. Çünkü yedi yıl önce buraya gelmişiz ve Galce bir dizide oynuyoruz, bu bir taraftan çok absürt. Sizlerin beğenmesi ile durum daha heyecan verici bir hal aldı. Hem bizim adımıza hem kendi adına sevindi seyirci resmen.

“Ezber yaparken zona oldum”

En enteresan geri dönüş ne oldu?

Şimdi hepsini anımsamıyorum ama genelde “Sizi bu dilde izlemek çok enteresan” dediler.

 

Nasıl bir dil Galce ve başka dilde oynamak?

Galce Avrupa’nın en eski üç dilinden biri. Bask, Galce ve Litvanyaca. Önceleri adı Galce yani Cymraeg değil, Britanya’da konuşulan Britonik dilinin devamı. Yani köken olarak çok eski bir dil ve ilginç bir şekilde Anadolu’da da konuşulmuş bir dil. Ankara M.Ö. 230 civarlarında Keltlerin başkentiydi. Aslında yapı olarak Fransızca, Almanca gibi tüm Avrupa dillerine benziyor. Ama sözcükler çok farklı ve hiçbir dile benzemiyor. Biraz aşinalığınız varsa, Lord of the Rings’de vardır. Yüzüklerin Efendisi’nde Elflerin konuştuğu dil tam olarak Galce olmasa da bu dilden esinlenerek yazılmıştır.

Ben dili öğrenmeye başladığımdan beri şöyle hissettim. Çok antik ve eski bir dil olduğunu hissettiriyor. Başka bir dilde oynamanın zorluklarına gelince, ben bunu ilk Britanya’daki audition’lara gitmeye başlayınca hissettim. Tabii ki İngilizce biliyordum ama bir cümle söylediğimde bende bu ifadenin duygu olarak karşılığı yok hissine kapılıyordum. Çünkü daha önce bu cümleyi hayatımdaki bir durum karşılığında kullanmamışım. Galce öğrenmeye başladığımda ise çok enteresan birşey oldu. Galce’nin sözcüklerinden midir ses dünyasından mı bilmiyorum bana duyguları veriyor gibi hissediyorum. Sesi bile hoşuma gidiyor. Sözcüğün kendisi bile dolu dolu geliyor. Dolayısıyla bu konuda zorlanmadım. Yine de öğrenirken çok stres yaşadım. Hatta ezber yaparken zona oldum. Konservatuvardan yeni mezun oluyormuşum gibi hissettiğim zamanlardı. Çünkü lafını söyleyemiyorsun. Ama dediğim gibi duyguda zorlanmadım.

“Oyunculukla dalga geçme ehliyetim de var”

Zaten oyunculuğun evrenselliğini kanıtlıyorsunuz adeta.

Hayatındaki herkes, anası babası çevresindeki herkes oyuncu olan biri olarak tabii ister istemez oyunculukla dalga geçme ehliyetim de var. Bir dönem Oyuncular Sendikası’nın da başkanlığını yaptım malum. Dolayısıyla başkasına laf ettirmem ama kendim bol laf sokarım bizim mesleğe. Hatta bununla ilgili güzel bir anekdot var. Turgut Boralı bir gün Ses Tiyatrosu’nda provadan çıkınca başlıyor oyunculara küfretmeye. O sırada da barda başka kimse yokmuş, sadeceviski içen bir adam varmış, O duymuş. “Tiyatroculardan mı bahsediyorsunuz?” diye sormuş. Turgut Baba “Evet” deyince, adam devam etmiş “Haklısınız. Oyuncular dolandırıcı olur, hırsız olurlar.” Onun üstüne Turgut Boralı adamın üstüne atlıyor “Sen ne diyorsun? Gebertirim lan seni” diye. “Ben laf ederim. Sen edemezsin.” Aynı olay bende de var işte.

“Oğlum doğru düzgün bir meslek seçseydik kendimize” diye arkadaşlarıma bile derim esprisine. “Oyunculuk da yap, ama başka birşey de yap bari” laflarını da etraftan hep duyduğumuz için, bu espri aramızda hep vardır. Ama buraya gelince bu yabancılaşmadan da biraz çıktım. Çok eski bir arkadaşımla konuşuyordum. Bana dedi ki “Elinizde bir mesleğiniziz var ve bunu her yerde yapabilirsiniz. Bizimki gibi hadi iş kuralım, iş insanlığı gibi bir durum yok ki, her yerde meslek olarak zaten görülüyor.” O gün aydım. Çünkü mesela sete gittiğin an set aynı, makyözü iki yüz metre öteden tanırım, ışıkçıyı öyle. Dolayısıyla dünyanın neresine giderseniz gidin hep aynı.

Burada daha çok yönetmenlik yaptım

Başka projeleriniz neler oldu?

Ben burada daha çok yönetmenlik yaptım. İki oyun koydum sahneye, bütün Galler’i dolaştık. Sonra gezici provalar yaptık, onunla da bütün Galler’i dolaştık. O sırada Freiburg’da bir opera yaptım ben. Aynı zamanda Chapter diye bir sanat kurumu var burada. Chapter Readings diye bir edebiyat okuma serisi yaptık. Bir de ben burada bir yaratıcı ajans kurdum. Buradan kampanyalar yapıyorum. Bunun dışında Memleketimden İnsan Manzaraları’nı sahneye koyduk ama pandemiden dolayı ezberimizi  bile unutmuş olabiliriz. Şimdi ne yapacağız bilmiyoruz. (Gülüyor) Tüm bunların yanı sıra da ben dizi ve filmlerde oynamaya devam ettim. BBC’de üç bölümlük kısa bir dizide de oynadım ancak dizi, konusundaki bir durumdan ötürü dava sürecinde, henüz yayınlanamadı.

 

Pınar Öğün’le başka neler yapıyorsunuz?

Pınar’la oyunların çoğunu zaten hep birlikte yaptık. Ama en ses getiren Fflam oldu. Bunu da televizyona bağlıyorum.

 

Ufuktaki yeni projeleri de sorabilir miyim?

Fflam’ın ikinci sezonu olacak mı olmayacak mı onu göreceğiz. Benim günümün çoğu şu ara global bir internet fenomenine dönüştürmeyi amaçladığımız gather-in çalışmaları ile geçiyor. Bir yıl önce Meyhane Elsewhere olarak online meyhane projesi diye başladığımız hikaye şimdi kendi yazılımımızı geliştirdiğimiz bir büyük projeye dönüştü. Bunun üstüne çalışıyorum,insanların kendi mekanlarını açabilecekleri bir platform haline gelecek bir proje bu. Bir taraftan da az önce bahsettiğim yaratıcı ajansımla yaptığım projeler de bayağı bir zamanımı alıyor.

 

Siz hep çok aktiftiniz. Sormaya korkuyorum ama orada da sivil toplum adına çalışmalarınız var mı?

Var. Ama ne olduğunu söylemem. (Gülüyor) Sadece şunu söyleyebilirim buranın da politik hayatında aktif bir rol oynuyorum.

 

Son olarak, hocalık yapmaya tekrar dönmeyi düşünüyor musunuz?

Beş sene yaptım, 2007’den beri hocalık yapmıyorum. Bilmiyorum tekrar döner miyim.

 

İLGİLİ HABERLER

Karantina röportajları: Devrim Yakut

Hepimizin içindeki karanlık: Hedda Gabler

Daha fazla yazı yok
2024-04-28 07:41:22