A password will be e-mailed to you.

Arda Karaböcek, "Işığın Peşinden/Aynanın İçinden" başlıklı film gösterimini yazdı.

Geçtiğimiz haftasonu Köşe’de düzenlenen Fol organizasyonu ‘Işığın Peşinden/ Aynanın İçinden’, Stan Brakhage, Tony Conrad, Jeanne Liotta, Jodie Mack, Anthony Mcall ve Charlotte Pryce’in filmlerinden oluşan bir seçki ile karşımıza çıktı. Ekrem Serdar’ın küratörlüğünü üstlendiği bu organizasyona ben de katıldım. Yanlış yollara saparak yaşadığım ufak çaplı kaybolma deneyiminin ardından Köşe’ye ulaştım.

Gösterimin ilk yarısının yıldızı, Brakhage’ın ilk defa 16mm’de izlediğim filmi Commingled Containers, Jodie Mack’in dantellerden oluşan Point de Gaze’i ve Jeanne Liotta’nın Observando el CieloII (https://vimeo.com/100530845)’sunun etkiliyiciliğine rağmen Tony Conrad’in The Flicker’ı oldu. The Flicker, adından anlaşılabileceği gibi yanıp sönen ışık efektine sahip bir film. Bu efektin kullanımı ise özenle ve bir riitm hissiyatı göz önünde bulundurularak kurgulanmış. Conrad, önce yavaş başlayan efektini, motor sesine benzeyen bir sesle eşleyerek, ses ile aynı anda hızlandırıp yavaşlatıyor. Bu ses seçiminin asıl nedenini bilmiyorum fakat benim aklıma, ‘çocukların arabada daha rahat uyumasının nedeni motorun, anne karnında duydukları sese benzer bir ses çıkarması’ teorisini getirdi. Filmi izlerken yaşadığım deneyimin de bu varsayımda payı olduğunu söylemem gerekir. Başlarda ağır bir ritim ile başlayan flicker efekti hızlanınca gözlerimi kapama ihtiyacı hissettim. Fakat efekt kapalı gözlerimin üzerinde patlayarak bana ritmi yaşatmaya devam ediyordu. Bu esnada fonda yer alan ses ve ışığın etkisi ile çocukluk anılarım gözümde canlanmaya başladı. Daha çok sesin mekanı seçtiği anılarımda tekrar deneyimlediğim olaylar ışığın ritmi ile orantılı olarak hızlandı hatta bazen başka anılara doğru sıçramalar yaşattı. Mesela küçükken kuzenim ile kaçak girdiğimiz otel havuzu anısı, ritmin hızlanması ile sürünerek geçtiğimiz engellerden bir anda atlamamız ve kendimizi havuzda bulmamız ile sonuçlandı. Normalde aklıma getirmediğim hatta unuttuğumu zannettiğim bu gibi hatıraları daha fazla deneyimlemek istedim; bunun önündeki tek engel ise filmin son bulmasıydı. Filmin bitecek olmasının getirdiği korku beni bu deneyimden kopardı ve anılarımı dışarıdan izleme maceram son buldu. Gözlerimi açıp Conrad’ın filmini izlemeye devam ettiğimde görselin etkileyiciliğine kapıldım bu sefer de. Efekt o kadar hızlanmıştı ki sanki ekran büyümüş ve ışık oluşan yeni ekranın etrafında asılı kalıyor gibi gözüküyordu. Conrad, bu filmin izleyiciyi çıkaracağı yolculuğun farkında olduğundan, filmi bitirirken efekti kademeli olarak yavaşlatıyor ve adeta izleyicisini normal dünyaya indiriyor. Bu gösterinin ardından ara verildi. Diğer seyirciler gibi ben de sokağa çıktım fakat iletişim kurmak, hatta sokakta bulunmak bile o deneyimin sonrasında zorlayıcıydı.

Gösterimin ikinci bölümü Anthony McCall’ın Line Describing a Cone’una ayrıldı.  McCall bu filmi ilk yaptığında, seyircilerin sigara içerek dumanı oluşturmasını talep etmiş, neyse ki bu gösterimde duman makinesi bulunuyordu. Duman makinesi çalıştıktan sonra ışığın yavaş yavaş çizeceği ve sonunda bir dondurma külahı oluşturacağı çizgiyi takip etmeye başladık. Çizginin yavaş ilerlemesi, deneyimi bir başka boyuta taşıdı. Işık hüzmesini gitar teli gibi kullanıp müzik yapanlar, akan bir nehir gibi yaklaşıp elini hüzmenin içine sokanlar oldu. Külah tamamlanmaya yaklaştığında ise sıra ile herkes  ışığa doğru yürüdü. Uzaylılar ile kaçırılmaktan, cennete gitmeye kadar tanımlarda kullanılan ‘ışığa doğru yürümek’ McCall sayesinde farklı bir anlam kazandı, hep beraber filme doğru yürüdük.

 

Fol, 7 Mart’ta Can Eskinazi’nin !f’te de göseterilecek olan Ah Geceler filminin gösterimini yapacak, gösterime yönetmen de katılacak.

Daha fazla yazı yok
2024-04-29 01:46:15