A password will be e-mailed to you.

Yönetmen Derya Efe Uluca ve oyuncu Kağan Uluca’nın daha özgür ve başına buyruk tiyatro yapabilme isteklerinin ürünü Tiyatro 4, İzmir’de geçtiğimiz yıl “Ben, Feuerbach” adlı oyunlarıyla ilk kez sahne aldı. Tiyatro 4’ün serüvenini yönetmen Derya Efe Uluca ile konuştuk.

Hale Eryılmaz: Deryacığım hoş geldin. Geçenlerde, yeniden tasarlanmış haliyle “Ben Feuerbach”ı İzmir seyircisi izleme olanağı buldu. Tiyatro 4’ün öyküsüne başlamadan senin tiyatro geçmişinden başlayabilir miyiz?

Derya Efe Uluca: Tiyatro geçmişim, 9 yaşımda annemin beni tiyatro kursuna götürmesiyle başlıyor. Sevgiyi bir kez alınca ortaokul ve lisede de devam ediyorum. Ama benim için maceranın esas başlangıcı, lisedeyken yönettiğim Shakespeare’in “Bir Yaz Gecesi Rüyası” adlı oyunu.


H: Doğrudan yönetmenlikle başlamışsın.

D: Ben kendimi işin hep o tarafında hissettim. Sahneye çıkmak bambaşka bir deneyim ve bana pek uygun değildi. Bu yönetmenlik deneyiminin hemen ardından Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun (BBŞT) kursiyeri oldum. Önce sahneye çıkarak başladım tabi ama ardından, 2000-2007 arasında BBŞT’de çocuk tiyatrosunda eğitmenlik yaptım, oyun çıkardım. Bu esnada bir iki özel tiyatro girişimimiz oldu ama onlar daha yeni heyecanlardı, daha deneyimsiz işlerdi. Şu anımıza çok şey kattılar. Sonrasında İstanbul’a gittim, New York dijital film akademinin şubesinden film yapım eğitimi almaya. İstanbul’da da bir iki tiyatroda çalışma fırsatı buldum. İzmir’e döndüğümde Bornova Belediyesi’nin dijital film atölyesini kurdum. Oranın hem sorumlusu hem eğitmeni olarak çalışmaya devam ediyorum. En sonunda özel girişimle Tiyatro 4’ü kurduk.


H: Bildiğim kadarıyla üniversite eğitimin tiyatro üstüne değil.

D: Ege Üniversitesi sosyoloji mezunuyum.  Aslında sinema-tv okumak istiyordum ama düşününce sosyoloji, tiyatro ve sinema için çok büyük bir altyapı sağlıyor; mental olarak, düşünme biçimi ve bilgi birikimi olarak çok şey sağlıyor.


H:İstanbul’da aldığın sinema eğitiminin tiyatroya katkısı oldu mu?

D: Onun tiyatroya katkısı olduğu gibi tiyatronun da film yapım eğitimine katkısı oldu. Bazen oyun üstüne düşünürken kendimi sinemadan uzaklaştırmak zorunda kalıyorum, çünkü hem birbirinin çok içinde hem de birbirinden çok ayrı iki disiplin. Zaman içinde sinema eğitimi, benim tiyatronun görsel tarafına bakarken bambaşka bir estetik oluşturmamı sağladı. O sayede tiyatroda video enstalasyon, mapping gibi teknikleri çok daha rahat uygulayabilir hale geldim. Bir altyapı oluşturduğu kesin.


H: Kendi tiyatronuzu kurmaya neden yöneldiniz? Tiyatro 4, Kağan (Uluca) ve senin girişimin, değil mi?

D: Evet, Kağan ile bu fikri geliştirdik. O, BBŞT’de oyuncu olarak devam ediyordu ben de sahnenin üzerine çıkma dışında mutfağında çalışıyordum. BBŞT bir belediye, bir kurum tiyatrosu olduğu için ana kadrosu var ve genelde tek kişilik oyunlar üzerine çalışılmıyor. Tüm kadronun ortak bir üretimde bulunması gerekiyor. Biz bir projeyi, biraz da klasik anlatıdan, biçimden çıkarak çağdaş bir bakışla yapmak istedik. Benim yönetmenlik deneyimime katkısı olmasını çok isteyerek başladık aslında. Kendimize özel bir proje alanı yaratmak istedik. Kağan’la aslında aklımızda bir tiyatro kurmak da yoktu, bir oyun yapmak vardı. Bir erkek oyuncunun oynayabileceği tek kişilik bir oyun için metin araştırmasına başladık.


H: Biraz daha özgür hareket edebileceğiniz bir alan…

D: Özgürce evet, hiçbir şeye bağlı olmadan, sorumluluk duymadan sadece proje üretmek istedik. O yüzden Tiyatro 4’ün manifestosu tek bir cümleden oluşur: Tiyatro 4, yatırımını tiyatroya yapmak ve oyunlarını seyircileri ile buluşturmak için kurulmuştur. Sadece daha fazla tiyatro yapmak istedik.


H: Ve “Ben Feuerbach”ı sahnelemeye karar verdiniz. Sizi çeken ne oldu bu metinde?

D: Öyle büyük bir coşku yarattı ki metin bizde; mental olarak değil belki ama sezgisel olarak çok güçlü bir metin. Tiyatro büyük başlığı altında da çok dolu bir metin. Oyunda Feuerbach dışında bir asistan karakteri var, bir de kadın. Bu roller için iki arkadaşımız bize katıldı. Sonra oyun çıkacak; ne gerekiyor, afiş gerekiyor; afiş için tiyatroya bir isim gerekiyor. Ayrıca bir sahne kiralamak gerekiyor derken Tiyatro 4 kendi kendini kurdu. Biz içimizde galiba bir tohum attık, o yeşerdi, büyüdü, büyürken o bizi sürükledi, biz onu sürüklemedik.


H: Bu oluşum sürecinde sizi destekleyenler oldu mu, maddi manevi; böyle bir destek aradınız mı? Sahne bulmak konusunda, prova almak konusunda zorlandığınız oldu mu?

D: Çok güçlük çektik tabi. Okuma provalarını her yerde alabiliyorsunuz; buluştuğunuz bir kafede, bir evin bahçesinde vs. Sıra sahne provalarına gelince ne yapacağız ne edeceğiz düşünmeye başladık. Bir arkadaşımız, sahnesi çok uygun olan bir barı önerdi ve provalara başladık. Oyunu çıkardığımızda aynı barda oyunu sahneledik de; bir bar tiyatrosu değil ama barda tiyatro yapmak. İnsanların oturup içecekleriyle beraber oyunu izleyecekleri bir saatlik bir zaman, bir alan yaratalım dedik. Ki gösterimler gayet de keyifli geçti.


H: Oyunu sadece barda sahnelemediniz ama…

D: Tabi ki oyunu sahnelerde oynamamız gerekiyordu. İzmir, sahne anlamında gerçekten zayıf. İki üç tane büyük sahnesi var, onların da kiraları çok yüksek, bizim verebileceğimiz kiralar değil. Ama kendimize uygun, çok da sevimli bulduğumuz bir salon, Fransız Kültür Merkezi’nin salonu. Gittik, görüştük ve sonradan çok da keyifli zamanlar geçirdik onlarla. Orada oynamaya başladık. İş daha sonra kendi kendine büyümeye başladı. İstanbul’da üç gösterim yaptık, gişe açtık orada da. Oyunda manevi destek, seyircinin gelmesi, seyircinin oyunu izlenir bulması. Oyunu sahneledikten sonra çok güzel yorumlar geldi. Seyirci bizi arayıp sormaya, mesajlar atmaya başladı. Devam etme gücünü oluşturan şey bu aslında. Bizimki bir denemeydi ve sonra dedik ki tamam oldu, devam ediyoruz. Sahne kiralamayla devam ettik. Bolu’da oynadık, Kartal Belediyesi’nin tiyatro festivaline katıldık.


H: Tiyatro oyuncusu ile tiyatro seyircisi arasındaki iletişim, etkileşim nasıl olmalı, ne düşünüyorsun?

D: Önce, seyirci kendi kendine olan, kendi kendine biten bir şey değil. İnsan, bir şeyler gördükçe onun arkasından devam eder. Tek başına tiyatro diye bir şey yok. Performe eden olmadığı sürece bu iş yok zaten. Bu anlamda seyirciye “Tiyatro gördüğün yerde gitmelisin; biz oyun oynuyoruz sen de zorla buraya gelmelisin” gibi bir yükleme yapamayız.


H: Bir cazibesi olmalı, değil mi? İnsanlar bir oyuna gitmeye nasıl karar veriyorlar, tiyatro insanları kendine nasıl çeker?

D: Biz şehirde, büyük bir şehirde yaşıyoruz. Tiyatro grubu olarak benim insanlara kendimi tanıtmam gerekir. Afişle olsun, duyurularla olsun ilk önce ben buradayım diyeceğim. Ardından seyirci geldiğinde onu mutlu etmek için her şeyi yapmalıyım yoksa hem yokum, hem ben de keyfini çıkaramam o zaman. Benim de eksik kalmam demek olur. Biz tiyatrocular olarak bu alanları ne kadar çok yaratırsak seyirci de kendini seyirci olarak hissetmeye başlayacak ve yeri geldiğinde bizden hesap soracak. Ben seyirciyi bu anlamda değerlendiriyorum. İzmir konusuna gelince, İzmir alternatif işin çok fazla dönmediği bir yer maalesef, öyle gelişmiş süreci. Bu noktada İzmir büyük yangınının önemli olduğunu düşünüyorum. Bütün tarihi bir anda yanıyor; estetikten uzak binalar dikiliyor; kendi sinemaları yanıyor, hiçbir şeysiz kalıyor. İstanbul bugün bunların hepsini saklayabilmiş bir yer aslında. Biz sahne aramaya çıktığımızda yüksek tavanlı bina bulamıyoruz, çünkü zamanında hepsi yanmış. Bu anlamda çok donatılamamış ama İstanbul’dan ne zaman oyun gelse özellikle büyük tiyatroların oyunları, onların salonları dolar taşar. O anlamda ihanet etmemek lazım İzmir seyircisine. Burada iş bizde biraz, top bizde.


H: Sorumluluğu üstleniyorsunuz bu manada. “Feuerbach”a dönersek, geçen sene ilk kez seyirciyle buluştu “Ben, Feuerbach”. Bu sene kadroda değişiklikle birlikte oyunda da değişiklikler olmuş. Bence oyun daha akıcı bir hal almış. Neden bu değişikliklere gittiniz ve tepkiler nasıldı yeni “Feurebach”a?

D: Ankara’da TAKSAV tiyatro festivaline davet aldığımızda Kağan harici iki oyuncumuzun bizimle çalışamayacağı belli olmuştu. Biz de devam etme isteğindeydik oyuna, çünkü İzmir’de çok az gösterim yapabildik. İki yeni arkadaş, Doruk ve Nilay bize katıldı. Yeni oyuncu katıldığında eski tasarımın aynısı olacak, aynı rejiyle, aynı düzende devam edeceğiz demedik, çünkü bu hem o oyuncuya ihanet olur, hem de bir taklide, tekrara düşmek demektir. Eksikleri, hataları gözden geçirdik, oyuna tekrar baktık, başka bir gözle baktık. Seyircinin tepkisi gayet olumlu oldu, memnunuz o yüzden.


H: Evet, ben ikisini de izledim, değişiklikler oyunu iyi yönde etkilemiş. İlkinde biraz daha kasvetli bir hava varken ikinci versiyon seyirciyi çok daha hızlı kavrıyor.

D: Teşekkürler, böyle seyircinin de hayranıyız.


H: Küçüklü, büyüklü özel tiyatrolarla aranızdaki iletişim nasıl? Belli bir dayanışma içerisinde misiniz? Genelde durum nedir İzmir’deki özel tiyatrolar arasında?

D: İzmir’de yatırım anlamında küçük, bizim de her gün yeni duyduğumuz o kadar çok özel tiyatro var ki. Birbirimizi yavaş yavaş tanımaya başlıyoruz. Düzlemleri aynı oldukça birbirini desteklemeyenini de görmedim. Yan yana durma anlamında belli bir platform olmadığı için o alanı bizim yaratmamız gerekiyor. Şu dönemin özel tiyatroları geleceğe bu alanı yaratacaklar.


H: Siz şu an yeni bir yerin tadilatıyla uğraşıyorsunuz ve bildiğim kadarıyla bu mekânda bir işbirliği, dayanışma örneği sergiliyorsunuz.

D: Evet yine İzmirli bir tiyatro grubu, Tiyatro Terminal ile omuz omuza İzmir’e bir alternatif sahne/alan kazandırmanın çabasındayız. Yeri tuttuk Alsancak’ta, yönetmeni, oyuncusu tulumla badana boyada şu an.


H: Ne güzel! Oluşturmaya çalıştığınız bu mekanla ilgili planlarınız neler?

D: Birincisi provalarımızı yapabilmek, çünkü sahne bulmakta çok güçlük çekiyoruz. İkincisi bu alan başkalarının da çalışabileceği bir alan olmalı. Kar amacı gütmeden burayı yaşatıp herkese açabilmek adına bir sirkülasyon planlıyoruz. Buranın yapmayacağı şey kurs açmak, yapacağı şey proje üretmek ve sanatın her alanında performanslara ev sahipliği yapmak. Alanın adı da belli oldu diyebilirim bu arada. “Bknz.” koyduk adını, hem bir davet hem de gelin görün anlamında bir rica…


H: Sadece tiyatroyla sınırlı değil sanırım bu mekândan beklentileriniz.

D: Sadece tiyatroyla ilgili değil ama öncelikli tiyatro. Buranın birincil görevi bir tiyatro alanı, performans alanı olmak, ardından ilişkide olduğu diğer sanatlarla da omuz omuza olmak; sanatı tutmak, ona alan sağlamak.  Biz Tiyatro 4 olarak da evrim geçirdik. İlk başta tüm sorumluluk Kağan ve bendeydi; ama kısa süre önce organizasyonla ilgilenebilecek arkadaşlar bize katıldı. Bu bizi rahatlatıyor. Bir yer edindik o da çok rahatlatıcı oldu. O yüzden Tiyatro 4’te bulunan tüm sanatçıların projelerine alan yaratmak üzere açtık Tiyatro 4’ü. Artık T4 kocaman bir ekip, bir sanat platformu.


H: Kapalı bir yapıdansa emeği geçen herkesin işlerine yer bulabileceği bir alan oluşturuyorsunuz. Farklı sanatların konuşulabileceği, buluşabileceği bir platform. İzin verirsen her iki oyunu da seyrettiğim için oyunda Kağan’ın performansına da dikkat çekmek istiyorum. Oyunun her iki versiyonunda da çok iyi oyunculuk sergiledi. Kağan’daki bu sevgi nerden geliyor?

D: Onun adına teşekkür ederim. Kağan Feuerbach’ı yorumlarken, var ederken biz hepimiz sürekli Kağan’a ağırlık verdik, çünkü bu bir oyuncu oyunu ve Tiyatro 4’ün ilk oyunu olmasının bir nedeni vardı, sezgisel coşkusal demiştim ya. Oyuncunun bir hastalığı varsa bu meslek hastalığıdır, demek ki bu bir meslek. Bizim bu ülkede tiyatrocular olarak da içinde olduğumuz o büyük sorun çöplüğünün içinde sorun meslek olamaması. O yüzden “Feuerbach” çok önemliydi; bir seyirci olarak baktığımda da Kağan’ın oyunun hakkını verdiğini düşünüyorum. Zaten oyundan çıkan seyircinin bana değil de direk Kağan’a yönelmesi bunu gösteriyor (gülüyoruz). Ara ara kıskanıyoruz da ama bu bizim ekip işimiz. Kağan yıllarca mühendislik okumuş, aynı zamanda tiyatroya da devam etmiş. İki farklı alanda, sosyal ve fen bilimlerinde çalışırken yıllar içinde bu ikisini birleştirerek, iç içe sokarak devam etmiş. Oyunculuğunda Kağan bir teknik uyguluyor, mühendislik çözümler getiriyor ve bu çözümleri oyunculuğuna, sahne üzerinde tiyatro disiplini içerisine sokarak, birleştirerek gidiyor.


H: Orijinalliği iki ayrı disiplini birleştirmesinde yatıyor.

D: Evet, Kağan’ın kendine özgü durumu bu. Yıllarca yan yana hem mühendislik hem oyunculukla uğraşmış olması. BBŞT’de on dokuzuncu yılı. Eğitmenlik ve oyunculuk yapıyor; şu an ana kadroda oynuyor. Yeri geldiğinde perdecilik, ışıkçılık da yapıyor, o mutfakta tam anlamıyla bulunuyor. Ağırlığı hep tiyatroya verdiği için okul da bitmiyor bir türlü. Şu an halen devam ediyor ders alıyor; su arıtmadan çıkıp rol uygulamaya giriyor (gülüyor). Avrupa’dan pek çok hocayla da farklı dönemlerde atölye çalışmaları yapıyor. Ben onun oyunculuk manasında tatmin olduğunu düşünüyorum sahne üzerinde.


H: Oyuna kendini vermesinden anlaşılıyor zaten. Çok teşekkür ediyorum; Tiyatro 4’e giriştikleri bu zorlu, zevkli işlerde kolaylıklar diliyorum.

 
 
BEN, FEUERBACH

07 / 08 Nisan – 20.30 – İzmir Sabancı Kültür Merkezi (32. İzmir Tiyatro Günleri kapsamında)

09 Nisan – 20.30 – İzmir Sanat

Daha fazla yazı yok
2024-04-25 06:54:25