A password will be e-mailed to you.

…Kulemsi bir kaide üzerinde sıralanan Venüs biçimli dildolar, cam bir kasada üzerine yeşil bir neon ışık yansıtılarak sergilenen Villendorf Venüs’ü, erkek dili içinde kurgulanagelmiş arzunun sınırlarını eğlenceli bir şekilde yeniden tanımlıyor…

Arzu ve kadın bedeni söz konusu olduğunda işin doğası gereği sanat tarihinde bir milattan söz etmek zor. Beyaz erkeğin gözünden yazılagelmiş bu tarihte açılan gediklere, radikal müdahalelere dikkat etmek, kesinlikle daha verimli bir yöntem. Lynda Benglis’in 1974’te sergisi için Artforum dergisine verdiği reklamda dildolu pornografik bir fotoğrafını kullanması, Guerilla Girls’ün 1985’ten beri sanat dünyasındaki cinsiyetçiliğe dikkat çektikleri eylemleri ve diğer birçok örnek, bir milat belirlemektense tarihin akışını sorgulatma tercihinin sonuçları. Ceylan Öztürk’ün MARS’ta açtığı sergisi Bana Venüs De’nin temelinde benzeri bir dürtüyle yola çıkıyor: Kadınların, yine erkek egemen bir söylem üzerinden tanımlanan arzularını erkeksiz bir alana çekip yeniden değerlendirmek… Odağında ise doğurganlık ve bereketle özdeşleştirilen, Yontma Taş Devri’ne ait bir figür; Willenford Venüs’ü var. Bu figürün, memeleri ve karnının büyüklüğü dolayısıyla hep doğurganlıkla özdeşleştirilmesi, böylece Toprak Ana kültünün tarih yazımı aracılığıyla sürekli yeniden üretiliyor olması, erkek tarihe müdahale için türlü imkân sağlıyor sanatçıya…

Bu müdahalelerin en eğlencelilerinden biri de sergideki iki videodan biri Venüs Beşiktaş’ta. Bir mahalle pazarında tezgahın üzerine konulmuş bir kameradan, Öztürk’ü üzeri Venüs baskılı kadın donlarını satmaya çalışırken görüyoruz. Komşu tezgahlarda standart kadın iç çamaşırları satan erkek pazarcıların alaycı cümlelerinin ardı arkası kesilmiyor: “Bari bir tane satsaydın da para kazansaydın”, “Hiç sattın mı” vs. Gündelik hayatın tam göbeğinden bu manzara, arzu ve kadın bedeni gibi kavramların teori kitaplarına mahsus olmadığının kanıtı. Hemen yanındaki video Villendorf Venüs’ünde ise sanatçı, figürün sergilendiği Viyana Doğal Tarih Müzesi’ne doğrudan müdahele ediyor. Küresel bilgi bankası Wikipedia’dan aldığı ve yine erkek bakışını yansıtan tanımları (“doğurganlık sembolü”, “bereket” vs.) tersyüz eden Öztürk bu yeni cümleleri figürün üzerinde durduğu kaideye iliştiriyor. Bilimsel terminolojinin sakladığı erkek dili, tam adresinde açık ediliyor. Kulemsi bir kaide üzerinde sıralanan Venüs biçimli dildolar, cam bir kasada üzerine yeşil bir neon ışık yansıtılarak sergilenen Villendorf Venüs’ü, erkek dili içinde kurgulanagelmiş arzunun sınırlarını eğlenceli bir şekilde yeniden tanımlıyor. Bu sınırların yerine yenilerini koymak ise Öztürk’ün hedefinin dışında. Çünkü yeni de olsa sınır koymanın doğası aynı… Kategorize etmek, tarihin akışına uygun hale getirmek vs.

 

Tabii ki “kişisel olan politiktir” düsturunun, kadınların kendi arzularına sahip çıkması eylemlerini beklendik, sürprizsiz bir noktaya çektiği bir dönem de malumumuz. Özellikle sansasyonel olana ilginin çığrından çıktığı Young British Artists döneminde, her post-feminist adım, sanatçı kültünü besleyen bir PR hamlesine dönüşmüş, Tracey Emin’in dağınık yatağı tabloidlere malzeme sağladığı oranda ciddiye alınmaya başlamıştı. Ancak içeriğin beklendik olanın suyuna gitmediği noktalarda arzular -üzerlerine çok yazılmasına rağmen- halen farklı deneyimlerin kapılarını açabilme kapasitesine sahip. Öztürk’ün bir kültü kendi dar alanına çekip sınırları geçersiz kıldığı Bana Venüs De’sinde de görülebileceği üzere…        

Daha fazla yazı yok
2024-04-28 07:14:08