Berlin’deki Yahudi Soykırımı Anıtı’nın beton blokları ve yaşanmışlıklarının arasında objektiflere neşe ile poz verenler, Shahak Shapira’nın “Yolocaust” projesinde hicvedilirlerken, anıtın mimarının Peter Eisenman’ın, yani postmodern mimarlık kuramının “yapı sökümcü babası”sı oluşu anılmaya değer bir başka konu. Eisenman, bugün imgelerin çıldırmış durumda olduğuna hayıflanır ve aslında bütün mimarlık hayatını imgeyle didişmek üzerine kurmuşken, Berlin’deki anıtının bizzat muazzam bir imgeye dönüştüğünü görmek düşündürücü.

Yabancılarına ufak bir açıklama; Peter Eisenman mimarlık kuramına damga vurmuş, yaşayan efsanelerden. Jacques Derrida’nın yapı sökümcü düşüncesi ile güçlü bir etkileşimdeki mimarlık görüşünü aktardığı, mimarlık okullarının başucu kitaplarından Written into Void’un da aralarında olduğu çok sayıda kitabın yazarı, aynı zamanda aktif olarak proje üreten bir mimar. Eisenman Architects’te sürdürmekte olduğu mimarlık çalışmalarının arasında Berlin’deki Yahudi Soykırımı Anıtı, Santiago de Compostela’daki Galicia Kültür Şehri, Venedik’teki ve çığır açıcı Ev serisi bulunuyor.

Yakın ilişkide olduğu İstanbul’un kendisini daha yakından tanıması ise, her ne kadar dolgu miting alanının öngörülmemiş inşasının ardından proje rafa kalkmış olsa da, Yenikapı Transfer Noktası ve Arkeopark Alanı yarışmasını 2012 yılında Aytaç Architects ile birlikte kazanmaları ile oldu. Mimarlığın bir “imge”dense, “metin” oluşunu tartışan, bir bakıma mimarlığın değişken doğasını çoklu okumalara açık bir palimpsest olarak değerlendiren Eisenman’ın pratiğinin, biçimleri ve organizasyonları soymak, böylece mekânı söküp yeniden kavramsallaştırmak temelli olduğunu söylemek, ehliyetsiz bir özet olarak, mümkün.

Eisenman Architects’in önerdiği Yenikapı projesi

Eisenman, iki yıl önce kendisi ile konuşma fırsatını bulduğumda, mimarlık anlayışından şöyle söz etmişti:

“Biz her zaman temsil ve imge fikrini sorguladık. Ve biz imge yapmıyoruz. Sana binalarımızın bir görselini gösteremem, çünkü bizim binalarımız strüktürün organizasyonu ile ilgileniyor. Hadi şöyle diyelim, imgenin fikrinin dışında kalan bir şeyle ilgileniyor. Şimdiye dek ‘oh, binalarımıza bakın’ demedim. Ki binalarımızın çoğunu yerin altına koyuyoruz. Çünkü biz mekâna inanıyoruz ve imgenin olmadığı yerler bizce önemli. ‘İmge’ye düşmüyoruz, güncel mimarlıkta yargıladığım durum bu. Bugün imgeler çıldırmış durumda. Yazdıklarımda ve işlerimde, mekânın ve binaların üretiminde tüketim kültürünün rolünü irdeliyorum. Her zaman tüketim kültüründen uzak kalmaya çalıştım. Yaptıklarıma dikkatlice bakarsanız, onların tüketilebilir olmadıklarını görürsünüz. Mimarların çoğundan daha az işimin olmasının nedeni bu. Bu kültürü eleştiriyorum. Aynı zamanda, şu an tüketime de ihtiyaç duyduğumuz bir durum içinde olduğumuzun farkındayım; fakat tüm mimarlıkların bunun bir parçası olması gerekmiyor. Tüketmektense, açık bir kültür sağlamak için bu kültürün içinde çalıştığımızı söyleyebilirim.”

Yolocaust projesine ve trajikomedisine, bir de bu sözler üzerinden bakmakta fayda var.

Eisenman’ın imge karşıtı mimarlığının bir bakıma bugünün internet evreninin popüler imgelerinden birine dönüşmüş oluşu, beri yandan bugünün “yeni” mimarlığına dair esaslı bir düşünce alanı sunuyor. Yaratmış olduğu küresel toplulukta internet, dünyanın her yanından verilerin anlık gönderimine ve paylaşımına imkân tanırken, bilgiyi tüketim hızı ve biçimi korkutucu bir hızla değişmişken, mimarlık da elbette özümsenişinin ve yorumlanışının değişmekte olduğunu fark etmekte gecikmedi. Olabildiğine fazla veriyi bünyesinde barındıran, hızla ve bütünsel olarak algılanabilecek, göz alıcı “farklılık”ları ile zihinlerde tutunmayı hedefleyen bu yeni “Instagram mimarlığı”nın kendine has yeni tasarım, temsil ve tüketim biçimlerini oluşturmakta olduğunu iddia etmek mümkün. “Detaylı okuma”ların olmadığı, devasa ve şaşaalı görsellerin birbiri üzerine yığıldığı internet dünyasında hızlı bir gezinti ile popüler mimari proje yarışmalarına ya da ana akım sanal mimarlık yayınlarına bakmak, bu yeni mimarlığın araçlarına ve biçimlerine dair ipucu verebilir.

Yahudi Soykırımı Anıtı bugün inşa edilemezdi

Bir not olarak; malzeme ve yapım teknolojilerinin gelişimi ile dirsek temasındaki bu “yeni” mimarlığın, gittikçe içine kapanarak agresifleşen dünya ahvali ve durumdan nasiplenen “yeni-geleneksel mimarlık” furyası ile ilişkisi ise, ayrı bir yazının ve bir seri senaryonun konusu olabilir. Shapira’nın Yolocaust fotoğraflarının internette paylaşım rekorları kırdığı sırada, Eisenman, Die Zeit’a verdiği demecinde, anıtının bugün inşa edilmesi ihtimalinin mümkün olmadığına inanışından bahsetmekteydi. Söyleşisinde Donald Trump’ın seçim zaferine ve yükselen ksenofobiye dair endişelerini paylaşan Eisenman, konservatif düşüncenin yükselişi ile Avrupa’nın da farklı bir durumda olmadığını, geçmişte kabul edilebilir olanın bugün reddedildiğini belirtiyor. Fransa, Macaristan, Romanya, Almanya gibi ülkelerin gündemlerini örnek vererek, Berlin’de 1999 yılında yüzlerce proje arasından seçilerek inşa edilen Yahudi Soykırımı Anıtı projesinin, bugünün söz konusu ortamında gündeme gelmiş olsaydı, inşa edilme şansının bulunmadığını düşündüğünü ekliyor.

Daha fazla yazı yok
2024-03-28 21:40:27