A password will be e-mailed to you.

“Asimetri, boşluk, çatışma ve delik”

 

Başak Günak’ın Ah! Kosmos’unun etkileyici ötesi performansını nicedir kulaktan kulağa duyuyordum ama o atmosfere bizzat tanık olmak için İzmir Fransız Kültür Merkezi ile beraber düzenlediğim konser dizisini beklemek gerekiyormuş. Ekibi konuk ettik; merak ettiğim herşeyi sorduk.

Sarp Keskiner: Yeni bir parçayı kurarken aklına ilk ne geliyor?

Başak Günak: Benim için parçalarım, tıpkı bedendeki gibi birçok delik, yara ve asimetri barındırıyor. Bu çerçevede  düşündüğümde, parçalarımın hayatta susturmayı istediğim şeylerin yankılarını barındırdığını düşünüyorum. Dolayısıyla birçok asimetri, boşluk, iz, çatışma ve his taşıyorlar. Tüm bunların nasıl beraberce kompoze olacağı konusu hep ise hep belirsiz; çünkü o anki halime göre şekilleniyor.

Sarp Keskiner: Ah! Kosmos nasıl başladı ve başlangıç için hayal ettiğinden ne kadar uzaktasın; başlangıç hayaline ne kadar yakındasın?

Başak Günak: Aslında uzun zamandır müzikle ve sahneyle iç içeyim. Sadece, yaptığım müziklerde isim olarak Ah! Kosmos’u kullanmaya başlamam 2010 yılında oldu. İsmi yaratırken sevgili Didem Madak’ın “Ah!” ını ödünç almak önemliydi.

Benim için başlangıçtaki en zor nokta, yaptıklarımı “evden çıkarabilmek” oldu. Sonrasındaysa hayaller ve varoluşu sürekli destekleyici, devam ettirmeye yarayan gizli güç devreye girdi. Sürekli hayal etmeyi sürdürdüğümden yolun ta kendisini, hayal etmek olarak görüyorum.

Sarp Keskiner: Müthiş bir sahne auranız var… Suicide kadar tekinsiz, diğer yandan. Sen ne dersin?

Başak Günak: Çok teşekkürler; canlı sahneyi Suicide’ın tekinsizliğine benzetmen mutlu etti :) Sahnede aslında biz de o anların tanıkları oluyoruz, üçümüz prova alıp onu sahneye "sunmuyoruz". Herşey o anda canlı ve heyecanlı bir şekilde var oluyor ve ortaya çıkan müziği biz de dinleyici ile beraber deneyimliyoruz. O yüzden sahne bizim için de sürprizlere açık ve heyecan verici. Övünç (Dan) ve Gizem (Aksu), çok sevdiğim; sahneyi daha evvel de paylaştığım insanlar. Eskiden kısa ama çok güzel bir dönem Övünç’ün Kaçak grubunda bas çalmıştım. Gizem de çağdaş dans alanında çalışmalarına devam ediyor. Onunla da dört senedir farklı projelerde ortak çalışıyoruz. Birbirimizi tanımamız ve beraber olmayı sevmemiz tekinsizlikte gönül rahatlatıcı bir nokta. Ancak ikisinin de sanatsal ve yaratı tahayyülleri yüksek olduğundan güvenli alanlarımızı terk etmek bizim için oldukça keyifli bir seçenek :) Farklı hislerin ve oluşların bu tekinsizlikte çıkabileceğine inanıyoruz.

Sarp Keskiner: İlk albümden sonra Avrupa’da pek çok konser verdiniz? Bu maceraları detaylıca anlatır mısın bize?

Başak Günak: Farklı coğrafyalarda konser vermenin çok önemli bir deneyim olduğunu düşünüyorum. En son olarak; Ocak ayında Berlin, Venedik, Roma, Faenza ve Bologna’da performans sergiledik. Berlin ve Venedik, festival ortamına sahipti; o yüzden her iki şehirdeki ortamdan ayrı ayrı keyif aldık. Roma’da ise oldukça underground bir kitle vardı… Sanat ve sivil aktivizmle iç içe olan insanların müziğimi ilham verici bulması beni çok mutlu etti. Mesela Faenza’da her türlü deneyselliğe açık ve özellikle bu izleği takip eden insanlarla tanıştık. Diğer şaşırtıcı bir tecrübe ise İtalya’da yerel müzisyenlerin ve deneysel iş yapan sanatçıların kamusallaşma zorluklarından haberdar olmaktı.

Performans yaptığım tüm mekânlarda insanlar yaptığım müzik için orada olduklarını hissettirdiler. Bu, hem performansı daha derin ve dolu bir yere götürüyor; hem de genç bir sanatçı olarak bana güç veriyor. Bizi izleyenler, konserden sonraki günlerde de desteklerini gösterdi.  Birçok insan sosyal medyadan iletişim kurup çektikleri fotoğrafları paylaştı ve internetten albüme pek çok bağış yapıldı. 

Sarp Keskiner: İki hatıra isteyeceğim: İlki; Avrupa’da seni beklentilerinin aksine ters köşeye yatıran şehir ve gig, ikincisi ise en sevdiğin, hiç unutmayacağın konser…

Başak Günak: Açıkcası Pazartesi olmasından dolayı Roma konserinin ve 50.000 kişilik nüfusuyla tipik bir taşra şehri izlenimi veren Faenza konserinin nasıl geçeceğine dair hiçbir fikrimiz yoktu…  Roma’daki performansa kimse gelir mi acaba diye düşünürken gittiğimiz yer  komünal anlayışa sahip, güzel mi güzel bir mekân çıktı. Daha çok rock konserlerinin yapıldığı bu mekânda sanat ve politikanın bir yerlerine tututan nice güzel insanla tanışma ve sohbet etme fırsatı bulduk. Konserin kendilerinde bıraktığı izlere dair konuştuk. Roma’dan epey keyifle ayrıldık.

Faenza’daki mekansa bizi inanılmaz şaşırttı… O kadar küçük bir şehirde böylesine özel ve karakterli bir mekân beklemiyordum. En küçük ahşap parçaya kadar özenilmiş, büyük bir kompleksti. Konser alanı dışında, mönüsü dillere destan olduğunu sonradan öğrendiğimiz bir yeme içme alanı; sinema salonu, bilardo salonu ve bar gibi farklı odalar söz konusuydu. Bu kadar farklı konsept olmasına rağmen mekânın çok az çalışanı olmasını çok gizemli buldum. İnsanın aklına gelebilecek her konuyla mekânı işleten bir kadın ilgileniyordu. Full enerji; bağıra çağıra İtalyanca konuşarak herşeye koşturmasını şaşırarak ve hayranlıkla seyrettik. Bir yandan patates soyup, sonra koşarak sahneye dekor yapıyor, sonra projeksiyonun netliğini ayarlayıp ardından mutfakta pizza hamuru açıyordu. Zaten Faenza’ya varmadan evvel diğer şehirlerden yemeklerinin ününü duymuştuk. Bir de yıllar önce Einstürzende Neubauten’in bu mekanda çaldığını öğrenince her şey tam oldu:)… Ama açıkçası, detayların bu kadar özel ve güzel olabileceğini hiç beklemiyorduk. Her şey belli ki yıllar boyunca özenilerek toplanılmış… Örneğin; bir çatalın diğer bir eşi yoktu, kristal oymalı bardakları ve binlerce şişelik şarap koleksiyonunu hâlâ unutamıyorum. Turneler sırasında pek sık rastlanacak bir durum değildir ama bu şehirdeki tüm günü dışarda dolaşmak yerine mekânda sohbet ederek geçirdik.

Geçen sene içinde en unutamayacağım konser olarak ise Ocak ayındaki Babylon konserini söyleyebilirim. Üzerinde çok uğraştığımız bir konser oldu. Işık, görsel ve sound’dan, kostüme ve sahne konumlanışına kadar ilk defa izleyiciyle hayalimdeki bütünlükle buluşma şansını bulduk. Konser öncesinde en küçük ayrıntıya kadar kafa yorduk. Biz kendi içimizde böyle bir heyecan yaşarken, konsere dair birbirinden farklı ve değerli dinleyiciden gelen güzel yorumları duymak da beni çok mutlu etti.

Sarp Keskiner: Yolda kulağında kimler dönüyor bu sıralar? Playlist rica edelim ve ilk 10’u alalım…

Başak Günak:

1-Alice Coltrane “The Sun”

2-Darkside “Psychic”

3- Nathan Fake “Vanish North”

4- Francis Harris “Dangerdream”

5- Ought “Habit”

6-Taches “Malindi”

7- Salem “King Night”

8- Seha Can “Sen ve Peşinden Ben”

9- Keith Jarred “Tokyo Concert Encore”

10- Nico “These Days”

 

Sarp Keskiner: Sırada neler var?

Başak Günak: Öncelikle Mayıs ayından bahsedeyim: İstanbul’da İTÜ Taşkışla konseri nefisti ve sırada 24 Mayıs’taki Babylon Soundgarden konseri var. Her ikisi de harika sahneler… Onun dışında 17’sinde Budapeşte’de politik bir sanat festivali olan Punkurica’da çalacağım için çok heyecanlıyım! Bir yandan  Tiyatro YanEtki’nin “Sonra” oyunu için yaptığım müzikler seyirciyle buluşmaya devam ederken, diğer yandan 19. IKSV Tiyatro Festivali’nde müziklerini yaptığım Tuğçe Tuna’nın “Gövde Gösterisi”nin prömiyeri olacak.

Ayrıca Gizem’in (Aksu) koreografisini yaptığı, geçen aylarda ön gösterimini gerçekleştirdiğimiz “Şimdi Düşünüyorum Da Senin İçin Yok Olmak Ne Zor Olurdu”nun prömiyeri için hazırlanıyoruz. Uzun zamandır detaylarına çalıştığımız ve üzerinde çok kafa yorduğumuz bir iş… Bizim için çok güzel bir süreç oldu; icra etmeye başlayacağımız anı bekliyoruz.

Eylül ayı içinse “long-durational” bir performans için çalışmalara devam ediyorum. Ses, mimari ve görsel sanatın bir araya gelip dönüşeceği bir süreç performansı olacak. Sonbahar için ise çıkaracağım yeni albümü şimdiden müjdeleyebilirim.

 Linkler:

http://www.ahkosmos.com

http://www.soundcloud.com/ahkosmos

http://www.facebook.com/ahkosmos

Daha fazla yazı yok
2024-04-30 05:47:40