A password will be e-mailed to you.

“Sadece kulaklarımızla değil; sesimizle de duyarız”

Sumru Ağıryürüyen, Şevket Akıncı ve Orçun Baştürk… On yıllardır nadide işlere imza atan bu üçlü Konjo olalıberi pek maceralı ve ufku engin konserler veriyor. 15 Mayıs’ta Peyote (Nevizade)’deler.

Sarp Keskiner: 90’lardaki müzikal uğraşlarını ayrı ayrı düşününce, bu üç müzisyenin bir araya gelmesi bir sürpriz gibi tınlıyor. Bir yandan; bugünün penceresinden bakınca, bir araya geleceğiniz o zamanlarda savlanmış olsa bence şaşkınlık yaratırdı. Nasıl bir araya geldiniz?

Sumru: Çok doğru. Aslında herkes birbirini bir yere kadar tanıyor ama öncesinde birlikte hiç çalınmamış diyebiliriz. Bir bakıma Karga’nın da grubun oluşumunda parmağı var.  Şöyle ki: Tayfun’un 2013 martında Savaş Çağman şarkıları için bir araya getirdiği grupta, Saska’dan Orçun ve konuk olarak ben de vardım. Hâtta; Şevket de konuktu ama bir engeli çıkmış ve gelememişti. İlk müzikal tanışma noktası işte bu konser. .. Birlikte müzik yapma fikrinin çaktığı nokta yani.  Şevket ile Nazım Hikmet için hazırladığımız projeden ve özgür doğaçlama buluşmalarından tanışıyordum zaten. Sonra, üçlü olarak birlikte müzik yapma fikrini yoğurup Mayıs ayında Peyoteyp’te çalmak üzere buluştuk. Haziran’a planlanan konserler Gezi’ye karışınca, ilk konser için Eylül’ü bekledik ve Büyükada’daki Adaevi’nde çaldık. Ardından Aralık’taki Dunia konseri geldi.  Bir bakıma bu duruma, üçümüzün de önceden belirlenmiş takvimlerinin yoğun olması neden. Bu denli seyrek buluşmaya rağmen, fikir ve müzik akışının yoğun olarak sürmesi, Konjo’yu bizim için var ve güzel kılan şey. Sanki hiç konser verilmese bile var Konjo. Özlenen bir buluşma zemini olarak.

Sarp Keskiner: Konjo için Orta Asya’dan blues’a; özgür cazdan elektronik müziğe uzanan bir skala tanımlıyorsunuz. Tüm bunları bir etme halini nasıl açıklarsınız? Konjo’ya göre “hâller” arası geçişkenlik hissini nasıl tarif edersiniz?

Sumru: Üçümüz de farklı türlere kulak veren, hâtta bu türlerde çalıp söyleyen insanlarız.  Asıl önemlisi galiba şu: Her birimiz de bu farklı türleri bir başka zeminde bir bütünün parçaları gibi hissediyoruz. Geçişkenliğin temeli işte o his olmalı. Müzik diye adlandırılmış olsun olmasın; tüm seslere kulak kesilmek ve geçirgen olmak.

Yaptığımız müziği tanımlamak zor; her konserde ya da kayıtta farklı tınılarla ve yapılarla karşılaşmak olası bu nedenle. Yine de değindiğimiz türler kadim kültürlerin ses deneyimlerini bugüne taşıyan türlerden Batı’nın ses ve anlam arayışlarına uzanıyor. Bu da bizim şu anki hallerimize denk geliyor. Yani kendimizi çalıyoruz bir yandan da…

Orçun: Bunlara ek olarak, aramızda bu gibi konuları fazla konuşmuyor oluşumuza bağlıyorum ben durumu. Daha doğrusu; “bunları müziğimize nasıl katarız” veya “öyle bir formül oluşturalım ki, etkilendiğimiz tüm müzikler içinde olsun” diye düşünmemeye. Şimdiye kadar sezgilerimizle gittik, geçmiş müzikal deneyimlerimizi tekrar etmek yerine bunları dönüştürmeyi seçtik ve belki de mümkün olduğunca unutmayı. Bunu da sezgisel bir şekilde yaptık; yani tam olarak bilmeden, bilmeye, karar vermeye çalışmadan. Çoğu kez konser öncesi ya da provada konuştuğumuz ve tamam dediğimiz şeyleri uygulamadık. Bu konuşmaların çok yararını gördük ama uygulamadık. Bu güzel bir yandan.  Şimdilik gruptaki herkes sakin bir şekilde Konjo’nun yolculuğunu izliyor sanırım.

Şevket:  Orçun ve Sumru’ya katılıyorum. Ek olarak şunu söyleyebilirim: Müzikte özellikle doğaçlamada aldığımız kararlara eşlik eden nedenin çünküsü yok. Yani seçimi önce yaparız, neden ise sonra gelir. Kartezyen düşünce sistemine şartlandırılmış zihinlerin böyle ucu açık durumlara tahammülü yok maalesef ve hep kategorize etme eğilimindeler. Mantıksal bir çıkarsama mekanizmasının derhâl devreye girmesiyle her şeyi bir an önce sonuca bağlamak istiyor dinleyici. Böyle bir şartlanma, şartlandırma sonucunda pek çok insanın yaşayabileceği duygudurumlar yaşanamadan, mantıksal bir çerçeveye hapsedilerek kurutuluyor. Bu sebeplerden ötürü belki de müziği bloklar halinde kategorize etmek istemiyoruz. Zaten az önce bahsettiğim çıkarsama mekanizması devreden çıktığında her türsel tınının arasındaki organik bağ bir şekilde yüzeye çıkar ve kendini gösterir.   

Sarp Keskiner: 2014’te video sanatçısı Ozan Akıncı ile birlikte sergilemeyi planladığınız Küçük Prens temalı etkinliğin hazırlık süreci nasıl gidiyor?

Sumru: Henüz ön hazırlık aşamasında demek gerekir ama dördümüz için de heyecanlı bir süreç.

Orçun: Ben Sumru’nun çevirisi vesilesiyle tekrar okuma fırsatı buldum, unutmuş olduğunu düşündüğüm birkaç kişiye hediye ettim. Sonlara doğru geldiğimde de yine gözyaşlarımı tutamadım.

Sarp Keskiner: Konserde bizi ne bekliyor?

Sumru: Doğaçlama olacak tabii. Üçümüz de çaldığımız enstrümanların yanı sıra sesimizi çıkaracağız, diğer konserlerde olduğu gibi.  Birden bildik bir şarkıyla karşılaşabiliriz hep birlikte ama ağırlıkla kendimizi âna bırakıp birbirimizle ve geceyle hemhâl olacağız.

Orçun: Konserlerde ne olup bitebileceğini biz de hiçbir zaman tam olarak bilemiyoruz. Büyük ölçüde doğaçlama çaldığımız için bunu bilmenin bizim için de mümkün ya da gerekli olmadığını düşünüyoruz. Şimdiye dek, o anda oluşturduğumuz yapıları gözlemleyerek geliştirmeyi seçtiğimiz için ilk ses çıkana kadar ipucu vermek imkansızlaşıyor. Gruptaki herkesin ses takibi konusundaki farkındalığının, geleneksel ve çağdaş olanı yıkarcasına sevme halinin bu geceye de yansıyacağını düşünüyorum. Her an, Konjo’nun adımları.

 

https://soundcloud.com/konjoband

Daha fazla yazı yok
2024-04-30 07:21:17