A password will be e-mailed to you.

Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü Başkanlığı yapan, arkeolog Sachihiro Omura, otuz yıldan fazladır Anadolu tarihini araştırıyor. Çalışmalarında Anadolu’yu dünyanın merkezi olarak kabul ediyor ve ülkesi Japonya’nın tarihini buradan hareketle dünya tarihiyle buluşturuyor. Türkçe konuşuyor, röportajını Türkçe veriyor. Kırşehir’in Kaman ilçesinde bulunan Kaman Höyük kazılarında Anadolu’nun Demir Çağı’nı ve kültürel katmanlarını araştırıyor. 

 

Kaman, Anadolu’da Demir Çağı araştırılan bir arkeolojik alan. Kaman ile birlikte Anadolu ve dünya tarihine yeni ne söylüyoruz?

Kaman kazılarına 1986’da başladık. Önce Osmanlı izleri gördük. Ardından Bizans ve sonrasında Demir Çağı katmanlarına rastladık. Demir Çağı’nı kazmaya başladıktan sonra kalıntılara ve buluntulara göre dört tabakayı tanımladık: Bunları 2A, 2B, 2C, 2D diye adlandırıyoruz. 2D şimdiye kadar herkesin karanlık çağ olarak tanımladığı dönemi ifade ediyor. Yani Hitit İmparatorluğu yıkıldıktan sonraki dört yüz yıllık zamanı. Kazılarda MÖ 8. yüzyıla tarihlenen katmanlara geldikten sonra altta Hitit dönemi yerleşiminin başlamasını bekliyorduk. Fakat Hitit yerine bambaşka kültürler karşımıza çıktı, boyalı çanak çömleklere rastladık. Bu boyalı kaplar Anadolu’da sadece Porsuk’ta yapılan kazılardan biliniyordu. Dolayısıyla daha alttaki Hitit dönemi kalıntılarının üzerinde önceden bilinmeyen bir katmanla karşılaşıldı. Bu sonuçları arkeoloji dünyasında ilk kez paylaştığımızda kabul görmesi güç olsa da son yıllarda bu kalıntıların Anadolu’nun güneyinden gelen bir kültüre ait olduklarını tespit ettik.

Sonraki çalışmalarımızda bu kültürün Kıbrıs, Rodos gibi küçük adalardan gelip gelmediği sorularını cevaplamaya çalışacağız. Kaman’ın en büyük kazançlarında biri bu oldu. İkincisi ise 2C olarak tanımladığımız, özellikle geyik motifli boyalı kapların yoğun olduğu bir dönemin varlığı. Geyik motifli kaplar bize Gordion, Boğazköy ve Kültepe’yi anımsatıyor. Önceki katmanlarda hiç görülmeyen bu motifler neden birdenbire MÖ 8. yüzyılda karşımıza çıkıyor? Bu tür kapların kökeninin Kargamış, Güneydoğu Anadolu olduğunu önerenler var ancak bu üzerinde düşünülmesi gereken bir durum hâlâ.

Kaman Hitit araştırmaları açısından da önemli bir yer. Hititlerin MÖ 1190’larda birden yok olduğu söylenir ancak bunun nedenini henüz ortaya koyabilen yok. Kaman’da bu tür sorulara yönelik araştırmalarımız da var ve bazı önermelerimiz olduğunu söyleyebilirim. Tabii ki bu sorunun asıl cevabını Kültepe, Alacahöyük ya da Boğazköy’de aramak lazım.

 

İlginç ve titiz bir çalışma şekliniz var… Biraz anlatır mısınız? 

Türkiye’de kazılarda yapılanlara kıyasla benim çalışmalarım bir hiç. Hocam Prof. Dr. Tahsin Özgüç’ün başlattığı ve yürüttüğü kazılar Anadolu’nun tarihine büyük bir ışık tutmuştur. Ben de onun izinden gitmek adına Kaman’da açığa çıkan hiçbir malzemeyi atmıyorum. Her yıl sayısı bir milyonu aşan çanak çömlek ya da küçük buluntuyla karşılaşıyoruz ve hiçbir parçayı atmıyoruz. Hepsi saklanıyor, sınıflandırıp kaldırıyoruz. Bunu yapmazsam arkeoloji de yapmamam gerekir. Başyapıtları herkes konuşur, herkes değerlendirmek ister ama küçük önemsiz ve hatta “değersiz” parçaları kimse konuşmak istemez. Oysa asıl gerçek o parçaların içinde gizlidir. O küçük parçaları bir odanın içinde topladığınızda konuşacak o kadar çok şey çıkıyor ki. 1986’dan beri hiçbir parçayı atmadığım için de anlatacak, konuşacak çok şey var. Benden sonra kazıyı devam ettirecek arkadaşlar için de en önemli akıl yürütme aracı bu minik parçalar olacak.

 

Arkeolojinin ortaya çıkışı batının dünyayı keşfetme arzusuyla eşzamanlı. Siz doğulu bir bilimcisiniz. Batının bu bilimiyle sizin doğu ilminizi nasıl harmanladınız? 

Japonya’nın tarihi çok farklı. Anadolu’dan çok daha eski çanak çömlek yapıldığını biliyoruz ama Japonya’nın arkeolojisi o kadar. Biz bunun üzerine dünya tarihini yerleştirmek zorundayız ki bilgimiz sağlamlaşsın. 1971’de Mısır’da Prens Mikasa ile tanıştım. Kendisi rahatsızlanmıştı, yardımına gittim ve o da bunun üzerine sen ne yapmak istiyorsun, diye sordu. Ben de ben Anadolu’yu merak ediyorum, dedim. Bu kadar. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra prense, saraya telefon açtım, kendimi hatırlattım. Beni saraya çağırdı. Bana Japonya’nın büyük kuruluşlarından kaynak buldu ve Anadolu’da araştırma yapmak için altyapı ihtiyacım bir ay içinde sağlandı. Bundan sonra da arkeolojiyi burada sürdürdüm. Sonra Ankara’da Tahsin Bey ile çalışmaya başladım. Prens, İkinci Dünya Savaşı’nın Japonya tarafından kaybedilme nedenleri arasında dünya tarihini, bilhassa da Ortadoğu tarihini iyi bilmemeyi de sayar. Bu nedenle savaş sonrası Tokyo Üniversitesi’ne girip tarih okumuştur. Prens, bunun önemini bana anlatmıştı ve Ortadoğu’da değil, Anadolu’nun tarihini öğrenmenin dünya tarihini öğrenmeye eş olduğunu söylemişti.

 

Neden Irak değil, İran değil, Balkanlar değil, neden Anadolu?

Anadolu dünyanın merkezidir çünkü. Tam merkezdir. Irak, İran bunlar da çok büyük medeniyetlerdir ama Anadolu başka; Hitit var, Roma var, Bizans var, Osmanlı var, dünya tarihine yön veren bütün toplumlar burada oluşmuş. Mesela Mısır’ın 18. yüzyıl tarihi dünyayı ne şekilde etkilemiştir? Neredeyse hiç. Oysa Anadolu’da her evre, dünya tarihi açısından önemli sonuçlar ortaya çıkarmış. Örneğin Hitit kanunlarını düşünün Avrupa’yı derinden etkilemiş… Bu nedenle bir şey bulabilmek ya da bulamamak değil, Anadolu’yu anlamak ve öğrenmek benim için çok önemliydi.

 

Arkeoloji aynı zamanda bir ifade dili. Japon kültürüyle büyümüş olmak Japonya’dan gelmiş olmak, arkeolojik verilere ulaşırken sizi olumlu olumsuz nasıl etkiledi?

Ben, Almanlar veya Amerikalılar ya da İngilizler gibi değilim. Ben bir Japon olarak buraya geldiğimde her şeye sıfırdan başladım. Bir kere ülke olarak yeterince ve doğru tanınmıyorduk. Önce dil öğrenmeye başladım, Kürtçe, Türkçe… Arazide kullanacağım her tür anlatım dilini öğrenmekle başladım işe. Tahsin Bey beni bir yabancı gibi değil buralı biri olana kadar yetiştirdi ve kazılara öyle başladım. Kültürü, yaşamı, aile yapısını iyice öğrenmeye çalıştım ama çok zorluk çektim. Japonya’da okudum ama Türkiye’de büyüdüm.

 

Türkiye’de arkeolojinin ilerleyişinize dair gözlemleriniz nedir?

Türkiye’de bu kadar muhteşem bir tarihsel birikim varken bürokrasinin hiç karışmadan arkeolojinin işleyişine izin vermesi lazım. Arkeoloji dünyasının bir araya gelmesi ve kendini tamamen bu çalışmalara adaması lazım. Muhteşem insanlar var burada, onları bir araya getirmek lazım.

* Röportaj Magma Dergisi‘nden alınmıştır. Kazı alanından daha fazla fotoğrafı bu ayki Magma Dergisi’nde görebilirsiniz. 

 

İLGİLİ HABERLER

Çatalhöyük Arkeoloji Yaz Atölyesi’ne rekor katılım

Nikaea üçboyutlu animasyonla yeniden hayat buldu

Daha fazla yazı yok
2024-05-03 18:48:45