A password will be e-mailed to you.

‘Daha açık seçik söylememiz gerekirse kitap okumalıyız.’ Maria Vargas Llosa

‘Edebiyat, bizi geçmişe taşır ve bize ermiş olan o metinlerde, şimdi bize keyifler yaşatan, düşler kurdurtan o metinlerde  bir zamanlar keyifler yaşamış ve düşler kurmuş insanlara bağlar bizi.

(…)

Edebiyat, yazgılarına boyun eğen, yaşadıkları yaşamdan hoşnut olan insanlara hiçbir şey söylemez. Edebiyat, asi ruhu besler, uzlaşmazlık yayar: hayatta çok fazla şeyi ya da çok az şeyi olanların sığınağıdır. İnsan mutsuz olmamak ve bütünlenmek için edebiyata sığınır.

La Mancha kırlarında kemik torbası Rosinante ve şaşkın Şövalye’yle birlikte at sürmek, Kaptan Ahab’la birlikte bir balinanın sırtında denizlere açılmak, Emma Bovary ile birlikte arsenik içmek, Gregor Samsa’yla birlikte böceğe dönüşmek: Bütün bunlar, kendimizi bu haktanımaz hayatın, benliğimizi saran birçok özlemi dindirebilmek için bir çok farklı insan olmak istememize karşın bizi hep aynı insan olmaya zorlayan hayatın yanlışlarından ve dayatmalarından arınmak amacıyla icat ettiğimiz yollardır.’

Yukarıdaki sözler Mario Vargas Llosa’ya ait.

Notos ’tan yayınlanan ‘Edebiyata Övgü’ adlı kitapta   Llosa’yla birlikte Carlos Fuentes de ‘Neden Edebiyat?’ sorusunun yanıtını veriyor bize.

Çevirmen Celal Üster’in sunuş yazısıyla başlayan kitap, en az edebiyatın kendisi kadar ufuk açıcı ve kurgunun büyülü dünyasına  davet niteliğinde..

Bayramlar sevdiklerimizle birlikte olma zamanı. M.V. Llosa’dan ilhamla, roman kahramanlarından  ‘kimler gelse  bana?’ diye düşünüp bir liste hazırladım. Hayalim gerçek olursa! Bakınız  ne kadar sıra dışı bir bayram geçecek bu defa..

 

1.      Elbette en önce Huzur’un Mümtaz’ı. Kırılmış kalbini ve küçücük bir çocukken içine atıldığı  zor hayatını bu defa yüzyüze anlatması  için. Yanısıra;  yaşadığı dönemin İstanbul’undan  ve doktora tezinin konusu olan Şeyh Galib’den de bahsederek.. Lakin ricam şudur: Mümtaz, Hayri İrdal’ı da ikna etsin bayram ziyaretine lütfen.  

 

2.      Orhan Pamuk ülkesinden çok kişi gelsin  isterim: Cevdet Bey’in küçük oğlu  Refik. Kar’dan siyasal İslamcı Lacivert ve: Kerim Alakuşoğlu- Ka.  Kara Kitap’tan Galip. –amcaoğlu Celal’le birlikte mümkünse..Ek olarak: Benim Adım Kırmızı’nın bütün hattatları, Masumiyet Müzesi’nden Kemal ve Yeni Hayat’ın umutsuz seyyahı.   Beyaz Kale’nin gizemli ikizleri de buyursunlar ve ne şüphe mutlaka: Sessiz Ev’in cüce Recep’i. Her biriyle ayrı ayrı saatlerce konuşmak, bütün olup biteni bir de kendilerinden dinlemek ve merak ettiklerimi sormak için..

 

 

3.      İhsan Oktay Anar’dan seçim yapmak çok zor. Lakin öncelikli tercihim, Suskunlar’da, ‘İşitiyor musunuz? Bakın ne güzel bir ses!’ diyerek,  o büyülü nefesin izinde İstanbul’da kendini ve kaderini arayan- bulan- Eflatun.  Yanında Venedikli  köle,  cüce   müzisyen Alessandro Perevelli’yi de getirmesi şartıyla! Perevelli,  hatta.. kanunla  Tanburi Cemil Bey’den Şedaraban Saz Semai’ni çalsın.

 

4.      Tutunamayanlar’ın Selim’ini baş köşede ağırlamak isterim. Dünyanın ve adına kader  denen büyük kurgunun  adaletsizliğinden konuşuruz uzun uzun: Gözlerimizde yaşlarla.

 

5.      İnce Memed eve ‘sığar mı?!’ bilmem. Ama gelse ne iyi olur! Şu satırlarla birlikte:

            .allah, başkaldır ya kulum, demiş ve insan onun cennetine
             başkaldırmış. allah, başkaldır ya kulum, demiş, insanların bir kısmı
             başkaldırmış. onlar, allah indinde mutlu kişiler olmuşlar, bir kısmı,
            yani çoğunluğu, allah’ın emrine uymamış. allah onlara cehennemini
            vermiş. insan kendine, kendi yüreğine, kendi korkusuna toptan
            başkaldırmadıkça insan soyu bundan da beter olacak, aşağılanacak,
            zulüm, korku iliklerine işleyecek, insanlıktan çıkacak, bir solucandan
           da daha mutsuz olacak. solucanın gözü yok, kulağı, ağzı, dili yok,
           insanın var. insan soyu başkaldırmayı yemek, içmek, yaşamak, uyumak,
           çocuk yapmak gibi bir yaşama biçimi yapmazsa bugünden de bin beter
          olacak, içi boşalacak, duymayı, düşünmeyi, sevmeyi, sevişmeyi,
           dostluğu, arkadaşlığı, göğün, yerin, kurdun kuşun, akarsuyun,
           tanyerindeki ışığın, yürekteki sıcaklığını unutacak. allah buyurdu ki,
           ben sizi yarattım ki başkaldırasınız, siz beni dinlemediniz, önce
          kendinize, sonra başka insanlara, sonra her şeye, her şeye boyun
          eğdiniz, ne buldunuz, ne öğrendinizse, ne yarattınızsa hepsi boyun
          eğme üzerine oldu. ve boyun eğdiniz, ve boyun eğdiniz, ve boyun
         eğdiniz, boyun eğmeyenleri lanetlediniz, öldürdünüz, kustunuz, ve
          boyun eğdiniz, boyun eğmeyi, yemek yemek, su içmek, sevişmek gibi bir
         yaşama biçimi yaptınız. ve de öldünüz. ve de solucandan beter oldunuz.
         daha da olacaksınız…

6.      Hasan Ali Toptaş’ın Heba’sından Aydınlı Ziya’yı kapıda karşılarım. Sonra:  keder ve öfke içinde vicdani red tartışırız.

 

7.      Tuhaf  Bir Kadın’la şarap içmek ve ondan en çok babasını dinlemek isterim. Bir de;  kovulduğu varoş mahalleyi ve özgürlük- eşitlik ve adalet isteyen düşüncenin  bu topraklarda  elbirliğiyle katlini.

 

8.      Selçuk Altun romanlarının başrol kişilerini, tam kadro  misafir etmek  isterim. Dünyanın bütün kitapları ve kütüphanelerini ve.. dahasını … tutkuyla konuşmak için.

 

9.      Hakan Günday’ın Gaza’sı, Emrah Serbes’in Çağlar’ı ve Ayça Şen’in Aslı Ürgine’si, Yekta Kopan’ın Müzeyyen’iyle gelsinler. Sohbetin orta yerinde ‘Biz Burada İyiyiz’in  kahramanları,  romanın yazarıyla birlikte katılsın aramıza ve en son gelen lütfen: Selim İleri’nin Sayru Usman’ı olsun. Rakısını hazırlayalım. Müziği o seçsin: Menekşelendi Sular.

 

10.  ‘Haziran’da Bir Fidan’ kitabının ‘kahramanı’, Berkin de gelsin. Sımsıkı sarılıp, Murat Uyurkulak’ın  Babasız Yusuf’uyla tanıştırırım onu.  Sonra.. uzun uzun dinlerim ikisini..

 

      Not:  

Yukarıdaki listenin herkesin kendi roman kahramanları toplantısına ilham vermesi umuduyla.. Sonsöz ‘Edebiyata Övgü’ kitabından diğer yazar,  Carlos Fuentes’in:

‘.. Demek, Rabelais ve Cervantes’ten Grass, Goytisolo ve Gordimer’a kurmaca, gerçeği sorgulamanın bir başka yoludur; bir yalanın paradoksu aracığılıyla gerçeğe erişmeye çabaladığımız bir başka yoldur. Bu yalana düşgücü adını verebiliriz. Bir koşut gerçeklik olarak da görülebilir bu yalan. Alışılagelmiş, beylik dünyada gerçeğin yerini tutan şeyin eleştirisel bir aynası olarak da görülebilir. Bu yalan, Don Quijote, Heatchliff ve Emma Bovary’nin, gündelik yaşamın hızı içinde tanışıp unuttuğumuz yurttaşlarından hiç de daha önemsiz olmadığı gibi çok daha büyük bir gerçekliğe sahip oldukları ikinci bir varoluş evreni kurar. Aslında Don Quijote ve Emma Bovary, gündelik yaşamda tanıdıklarımızın erdemleri ve kötülüklerini- ele geçmez, kaçkın kişiliklerini- aydınlığa çıkarır; ete kemiğe büründürürler.’

 

İyi bayramlar.

Daha fazla yazı yok
2024-05-14 22:59:50