A password will be e-mailed to you.

Eylül’den Mart’a kadar uzanan süre boyunca stüdyoların Oscar yarışına hazırladığı birbirinden enfes filmler konuk olur salonlara. Burak Kaplan bu filmlerden onbeşini seçkisine dahil etti: ilk yedisini bugün sizlerle paylaşıyoruz.

Yazın sinemaya gitmeyi pek sevmeyiz. Güneye inmek, güneşlenmek, denize girmek daha cazip gelir çoğumuza. Büyük bütçeli birkaç Hollywood filmini vizyondayken görme şansını kaçırmamak için belki bir, bilemedin iki kez uğrarız salonlara… Daha fazlasına gerek duymayız. Eylül geldiğinde bu durum aniden değişiverir tabi! Eylül’den Mart’a kadar uzanan süre boyunca stüdyoların Oscar yarışına hazırladığı birbirinden enfes filmler konuk olur salonlara. Sinemaseverlerin gönüllerinde Eylül ayının yeri bir başkadır anlayacağınız. Bir yandan Filmekimi programı yavaş yavaş oluşurken diğer yandan vizyon da heyecan verici filmlerle dolup taşmaya başlar. İşte ben de tam da bu heyecana ortak olmak ve belki biraz da ortalığı ateşlemek adına önümüzdeki aylarda vizyonda ne var ne yok yazayım, bir liste hazırlayayım dedim. Ortaya 15 filmlik bir ‘gelecek program’ listesi çıkardım. ‘Film başlamadan mutlaka bir iki fragman izlemem gerek’ diyenlere gelsin…

Gone Girl

David Fincher bu güne kadar ne yaptı da sevmedik! Bir yönetmen düşünün ki filmografisindeki en zayıf halkalar Panic Room ve The Curious Case of Benjamin Button olsun. Hollywood’daki pek çok ‘memur’ yönetmenin kariyerleri boyunca çekmek için canlarını vereceği filmler bunlar. Fakat gelin görün ki Fincher’ın filmografisinde zayıf halka muamelesi görüyorlar. Durum böyleyken, 3 yıldır sinema filmi çekmeyen yönetmenin yeni filmi Gone Girl de senenin en çok merak edilen filmlerinden birine dönüşüyor elbette. Gone Girl, bir roman uyarlaması. Film, evliliklerinin beşinci yıldönümünde, eşi aniden ortadan kaybolan bir adamın hikayesini anlatıyor. Filmin senaryosu aynı zamanda romanın da yazarı olan Gillian Flynn’e ait. Roman yazarlarının iyi senaristler ol(a)madığı tecrübeyle sabit! Fakat Flynn’in ‘senaristlik imtihanı’ bir tarafa dursun, filmin asıl endişe yaratan özelliği oyuncu seçiminde. Fincher, karısı kaybolan adamı eblek suratlı biri oynasın istiyordur, o zaman tamam. O rolü kıvırabilir işte Affleck!

Vizyon tarihi: 10 Ekim 2014

Fragman: https://www.youtube.com/watch?v=cKYibT5J87w

Birdman

Michael Keaton’ın, kariyerinin parlak günlerinde bir süper kahramanı oynamış sinir krizinin eşiğinde bir aktörü canlandırıyor olması bile Birdman’i dört gözle beklemek için yeterli bir sebep aslında. Zira Birdman’in ana karakteri Riggan Thomson’u bir zamanların Batman’i Michael Keaton’dan daha iyi kavrayabilecek ve oynayabilecek başka bir oyuncu daha yaşamıyordur herhalde yeryüzünde. Michael Keaton’ın bu rolle birlikte yeniden doğacağını ve akademinin böyle hikayelere bayıldığını (Mickey Rourke’u hatırlayın lütfen) göz önüne alırsak Oscar’ların en iyi erkek oyuncu kategorisinde ilk adayımızın şimdiden belli olduğunu bile söyleyebiliriz. Ayrıca, bu projenin Alejandro Gonzalez Inarritu’nun filmografisi içinde çok ayrı bir yerde duracağı ve yönetmenin sineması adına yeni bir sayfa açacağı da kesin. Inarritu’nun ‘trajediyi’ ele alış biçimini değiştirmesinin zamanı da gelmişti zaten! ‘Çarpışan arabalar, kesişen hayatlar’ hikayelerinin ekmeğini fazlasıyla yedi kendisi.

Vizyon tarihi: 16 Ocak 2015

Fragman: https://www.youtube.com/watch?v=uJfLoE6hanc

A Most Violent Year

J.C. Chandor’un Hollywood’un en yetenekli genç yönetmenlerinden biri olduğunu her fırsat bulduğumda söylüyorum. Chandor’un ilk filmi Margin Call, Wall Street dünyasına sert bir bakış atarken, yönetmenin ikinci filmi All is Lost ise okyanusun ortasında bir başına kalmış bir yaşlı kurdun hayata tutunma mücadelesini ele alıyordu. Yönetmenin bu kış vizyona girecek son filmi ise bizi New York’a geri götürecek. Fakat bu kez New York’un farklı bir zamanına, 1981 yılına döneceğiz. İstatistiklere göre 1981 yılı, New York şehrinde suç oranının tavan yaptığı yıl olarak gözüküyor. Chandor da bize bu acımasız şehrin ‘en vahşi yılını’ şehre yeni yerleşen ve kurdukları işi büyütmek arzusuyla yanıp tutuşan göçmen bir ailenin gözünden anlatacak. Chandor’un filmografisini dikkatle analiz ettiğimizde yönetmenin aslında temel derdinin sermayeyle ilgili olduğunu gözleyebiliyoruz. Hatta henüz son filmini izlemesek de filmlerinin bir ölçüde birbirlerini tamamladığını ve bir üçleme oluşturduğunu bile söyleyebiliriz. Margin Call sermayeyi elde tutmakla ilgili bir hikaye anlatırken; All is Lost sermayeden vazgeçiş sürecine değiniyordu. Vizyonlarımıza konuk olacak bu son filmin ise sermayenin nasıl edinildiğine dair bir hikaye anlatacağı kesin gibi görünüyor.

Vizyon tarihi: 12 Aralık 2014

Fragman: Henüz yayınlanmadı

Kingsman: The Secret Service

Gerek yapımcı gerekse yönetmen kimliğiyle Matthew Vaughn’un elinden çıkan kötü bir film (Swept Away’i saymıyoruz tabi, onu Madonna’ya yazdık) izlemedik bugüne dek.  Özellikle senarist Jane Goldman’la çalışmaya başladığından beri yönetmenin işleri hep daha iyiye gitti. İkili, artık çizgi roman uyarlamaları konusunda uzman bile sayılabilir hatta. Mark Millar’ın çizgi roman serisi Kick-Ass’in film uyarlamasını ya da X-Men’leri beyazperde de yıllar sonra dirilten X-Men: First Class’ı sevmeyen bir sinemasever bulmak zor. İşte bu yüzden Kingsman: The Secret Service’i de önümüzdeki sezonun merakla beklediğimiz filmleri arasına tereddüt etmeden ekliyoruz. Kingsman: The Secret Service, tıpkı Kick-Ass gibi yine bir Mark Millar uyarlaması. Hikayesi de oldukça basit. Klasik bir ‘sokaklardan çıkardım, ajan yaptım’ vakası var ortada. Fakat sadece fragmanı izlemek bile filmi izlerken ne kadar eğleneceğimizin bir kanıtı adeta. A Single Man’in setinden fırlayıp gelmiş bir Colin Firth’ü, o İngiliz beyefendiliğinin içinde etrafa ateşler saçıp, zıplarken gördüğünüzü hayal edin. Nasıl bir film izleyeceğiniz gözünüzde canlandı mı?

Vizyon tarihi: 13 Mart 2015

Fragman: https://www.youtube.com/watch?v=m4NCribDx4U

Exodus: Gods and Kings

Ridley Scott’un tarihi ve epik filmler çekme konusunda ne denli büyük bir usta olduğunu biliyoruz. Exodus: Gods and Kings için heyecanlanıyor olmamızda elbette yönetmenin eski işleri Gladiator’a ya da Kingdom of Heaven’a beslediğimiz sevginin büyük payı var. Fakat Exodus: Gods and Kings projesinin yeni Gladiator olmasını bekleyen herkesi baştan uyarmak gerek. Zira bu proje, Scott’ın çektiği diğer tarihi filmlere benzemiyor. Bu bir kutsal kitap ve peygamber öyküsü. Bu yüzden de projeye temkinli yaklaşmakta fayda var. Çünkü özellikle son yıllarda çekilen kutsal kitap filmlerinden birini bile başarılı saymak güç. Buna Mel Gibson’ın The Passion of the Christ’ı ya da Darren Aronofsky’nin Noah’sı da dahil. Yine de siz de benim gibi ‘ben Scott’a güveniyorum’ diyenlerdenseniz Scott’ın kendi filmiyle ilgili söylediği bir iki cümleyi sizlerle paylaşayım: ‘Dini bir hikayeyi bir ateistin filme çekiyor olmasının filme büyük bir yararı var bence. Bu sayede anlattığım hikayenin işlediğine kendimi daha çok inandırmak zorundayım.’ Ridley Scott’ın iyi röportaj verdiği kesin. Biri Gallerli bir diğeri Avustralyalı iki oyuncunun Mısırlı bir firavunu ve peygamberi oynuyor olmalarına takılırsanız başka tabi!

Vizyon tarihi: 12 Aralık 2014

Fragman: https://www.youtube.com/watch?v=N4iSzHXOUEE

Nightcrawler

Ailenizde başarılı bir senarist ve(ya) yönetmen varsa Hollywood’da adınız maalesef hep birilerinin kardeşi, ağabeyi ya da çocuğu olarak anılır. ‘Chris Nolan’ın küçük kardeşi, Joss Whedon’un bir ufağı’ gibi yakıştırmaların üzerine bir kariyer inşa etmek durumunda kalırsınız. Nightcrawler’ın yazar-yönetmeni Dan Gilroy için de durum biraz böyle işte. Kaderin cilvesine bakın ki onun küçük kardeşi Tony, Dan’den atak çıkmış ve birbirinden başarılı işlere imza atmış bir sinemacı. Dan’i ise pek tanımıyoruz. Sadece senaristliğini yaptığı birkaç iyi filmini izledik o kadar. İşte bu yüzden Nightcrawler’ın akıbeti Dan Gilroy için ayrıca önemli. Çünkü bu film, yaklaşık 20 yıldır senaristlik yapan Gilroy’un yönetmenliğini üstlendiği ilk film. Fragmanlardan gördüğümüz kadarıyla Los Angeles’ın gece atmosferini başarıyla kullanan, iyi oyunculuklar izleyeceğimiz bir film karşımızda. Jake Gyllenhaal’un filmdeki rolü için Oscar’a giden formülü kullanarak 10 kilo verdiğini de fark ettik tabi! Los Angeles yeraltı dünyasında, haber yapabileceği suç mahalleri arayan (!) sıyırmış bir muhabirin ‘ekmek parası’ uğruna neler çektiğini izleyip göreceğiz bakalım.

Vizyon tarihi: Henüz kesinleşmedi

Fragman: https://www.youtube.com/watch?v=u1uP_8VJkDQ

Into the Woods

Son yıllarda film fikri üretmek konusunda sıkıntı çeken Hollywood’un proje çıkarmak amacıyla bir süredir masallara dadandığını biliyoruz. Oz the Great and Powerful, Jack and the Giant Slayer ve Snow White and the Huntsman bu yeni yönelimin birkaç örneği olarak hemen hatırlanabilirler. Bu masal uyarlamalarının stüdyolara gişede iyi paralar kazandırdığı da bir gerçek. Sinemalarda son dönemde izlediğimiz masal uyarlaması Maleficent’ın geçtiğimiz yazın en fazla kazanan filmlerinden biri olması bu ticari başarının en büyük kanıtı. Into the Woods da bu gişe başarısının gazıyla ortaya çıkan ve esprinin tadını biraz kaçırmış gibi görünen, şimdilik son masal-filmimiz. Aslında çizgi roman uyarlamaları için Avengers neyse Into the Woods da masal uyarlamaları için aynı şey sayılabilir. Zira masal diyarından kimi sorsanız bu projede mevcut. Rapunzel’den Kırmızı Başlıklı Kız’a, Jack ve Fasulye Sırığı’dan Külkedisi’ne herkes bu filmde toplanmış. Sanırım birileri ‘ne kadar fazla masal kahramanı koyarsak o kadar çok kar ederiz’ gibi bir mantık geliştirmiş Los Angeles’daki bir toplantı masasında. Sonra da ‘ah zaten böyle bir müzikal vardı, hemen onu uyarlayalım’ demiş. ‘Zeki’ prodüktörlerin hali de bir başka oluyor canım. Meryl Streep’i de projeye dahil etmişler, Oscar’a bile oynarlar bakarsınız!

Vizyon tarihi: 20 Şubat 2015

 

Fragman: https://www.youtube.com/watch?v=sNVGDZHRJXM

Daha fazla yazı yok
2024-05-03 01:21:49