A password will be e-mailed to you.

“Oyun, bir masal kitabından koparılıp sahneye bırakılmış bir sayfa gibiydi. Bu masalın içinde geçen süre de şarkılardan inşa edilmiş bir rüya.”

Zorlu Performans Sanatları Merkezi, yıllardır süren bir fenomene ev sahipliği yapıyor. Broadway’in seyirciye doymayan müzikali Cats, üç yüzden fazla şehirde, 50 milyondan fazla kişi tarafından izlenmiş. Ben de bu şanslı kişilerden biriyim.

Oyun, bir masal kitabından koparılıp sahneye bırakılmış bir sayfa gibiydi. Bu masalın içinde geçen süre de şarkılardan inşa edilmiş bir rüya. Çok az sayıda müzikal eseri olan bir ülkenin oyuncusu olarak bu oyunu eleştirmek niyetinde değilim elbette. Broadway, bu işin ustası olduğunu sahnede kim bilir kaçıncı kez ilân etti.

Dans edip şarkı söyleyen müthiş oyuncuları, seyirciyi de hikâyeye dâhil eden ışık tasarımı, insana kendini küçücük bir kedi yavrusu gibi hissettiren görkemli dekor tasarımı, çizgi film tadında kostüm tasarımı, şiirsel orkestrası, tıkır tıkır işleyen koreografisi ve en önemlisi bütün bunların dengesini koruyan rejisiyle harika bir müzikal seyrettik. Eser, zenginiyle, fakiriyle, sanatçısıyla, tehlikelisiyle, masumuyla, yıldızıyla bir sürü kedinin dilinden, yaşadığımız hayatın minik bir kesitini anlatıyor aslında. Eh, olaylar böyle kediler arasında yaşananınca her şeye  gülmek ne kadar kolay oluyor değil mi?  Bu arada çevirmenin başarısını da es geçmemek gerek; isimler de dâhil olmak üzere tüm sözleri müthiş bir uyarlamayla dilimize çevirmiş. Gördüğünüz gibi bu müzikaldeki her şey büyüledi beni…

Zorlu Center müthiş bir sahne kazandırmış bize:  Salonun her yerinden rahatlıkla seyir imkânı tanıyan, keyfinize bakabileceğiniz güzel bir sahne mimarisi. Bu salon sayesinde, dünyanın çeşitli yerlerinden çok sayıda projeyi Istanbul’da ağırlayabilmemiz mümkün. Umarım, son yıllarda butik sahnelerimizde başlayan şahane sanat uyanışı bu sahnelere de taşınır.

Seyirciye bol bol “kulak misafiri” oldum. Birbirinden çok farklı profillerdeki seyirciden duyduğum ortak bir şeyden bahsetmek istiyorum: “Bizimkiler de böyle işler yapsın. Neden yapamıyorlar? Yapsınlar da görelim. Yaptılar da biz mi gitmedik…” gibi bir fikir geziniyordu fuayede… Anlıyorum.

Bu seyirci operaya, baleye, hatta bazen tiyatroya gittiğinde sanatla çok iç içe yaşayan kemik seyirci tarafından psikolojik tacize uğrayan seyirci. Bu seyirci, izlediği için eşine dostuna hava atabileceği popüler projeleri tercih eden seyirci. Bu seyirci, olaya aymamış bazı sanatçıların yarattığı "Sen anlamazsın, sanat biz entelektüellerin(!) kendi arasında bir şeydir" izlenimi yüzünden birçok şeyden mahrum kalmış seyirci.

Şüphesiz ki seyircinin tepkisi çok doğal. Böylesi fikir ve bu durumlar suç değil. Sanatı yaşamımıza daha çok dâhil etmek için zamana, güven duygusuna ve en önemlisi kafası rahat ailelere ihtiyacımız var. İnsani, hayvani ve coğrafi köklerimize doğru yol kat etmeye, sektörel olarak kültürel ve maddi birikime ihtiyacımız var. Cesaret ile şuursuzluğu ayırt edebileceğimiz alt yapıya ve eğitime ihtiyacımız var. Adalete, özgürlüğe, özgürce yazıp çizebilen yazarlara, o yazarları okumaya ihtiyacımız var. Cinsel devrime; bir sanat eserindeki çıplaklığı gönül gözümüzle görebilmeye ihtiyacımız var. Utanç duymayı becermeye ihtiyacımız var. Özgüvene, barışa ve sevgiye ihtiyacımız var.  Sanata, sanata ve yine sanata ihtiyacımız var… Karamsar mıyız? Hem evet, hem hayır… Ancak her türlü “doğurgan” bir ruh halindeyiz.

Kıymetli seyirciye sadece şunu hatırlatmak istiyorum. Bir kıyas olarak değil; naçizane bir hafıza tazeleme olarak görünüz:

Emin olun Cats müzikali çalışılırken, eser entelektüel yeterliliği olmayan bir sansür kurulundan geçmemiştir. Emin olun eserin ahlaki dili “ahlak” kelimesini katleden bir yönetim tarafından denetlenmemiştir. Emin olun sahnede gördüğünüz her bir sanatçı yasal ve sendikal haklarına sahip olduğundan, mesleğini hobi gibi değil de tam olarak hayatının ta kendisi gibi icra edebiliyordur. Emin olun ödenek alabilmek için sanatsal dilden ödün vermek zorunda kalmadan, canından bezmeden sadece işini yapmıştır herkes…

Okuduklarınızı “Yerim dar, oynayamıyorum…” gibi bir savunu olarak görmeyiniz. İmkânsız koşullarda kendini sanata adayan sanatçılarınıza haksızlık etmeyiniz. Hem gönlünüz rahat olsun; bu sarsıntılı süreçler bize daha çok kuvvet, daha çok sanat ve inanmayacaksınız ama daha çok ümit kazandırıyor. Zamanla, sanatı biz, siz, onlar diye ayırmadan görecek ruhlara ve hayatlara sahip olacağımızdan ümitliyim. Hep beraber çok güzel şeyler yapacağız ve izleyeceğiz. Söz.

Daha fazla yazı yok
2024-05-03 10:05:13