A password will be e-mailed to you.

"Ben aslında bu çağın Leonardo da Vinci’siyim". İşte bu başlığı atmıştık Deniz Kutlukan’la 1997 yılının Eylül ayında Negatif dergisinin 33. sayısı için yaptığımız söyleşide. Hiç unutmuyorum bugün İstanbul Modern’in yer aldığı antrepoda prefabrik dış ticaret bürosunda yaptığımız söyleşiyi. Onun bırakın sohbet boyunca kokusunu aldığımız Boğaz sularını, okyanusa sığmayacak coşkusunu bugün gibi hatırlıyorum. Gerçekten bir fenomendi. Başımız sağolsun!

 O bir “kombin adam”. Yaşını tahmin etmeniz mümkün değil. O hiperaktif. Elinden her iş geliyor. Vecize yazıyor, beste yapıyor, heykel de resim de DJlik de. O bir sperm. Geleceği inanıyor. Uzayı seviyor. Gençleri de. Biz tim tim kuzusu. Birimiz Rahmani-Deniz-, diğerimiz Şeytani- Ayşegül-. Karaköy’de minik bir büroda yağmurlu bir günün öğle saatlerinde ve işte yanı başımızda Erol Büyükburç. 8 taş plak, 75 tane 45’lik, 6 longplay, 700’ün üstende beste. 250’nin üstünde ödül ve plaket sahibi.


Ben kombin bir adamım. Büyük bir idealizmin içindeydim. Bu yüzden de halktan koptum. Beni nasıl düşüneceksiniz? 20 tane ayrı Erol Büyükburç düşüneceksiniz. Yirmi tane çok üst düzeyde. Bazılarını ben söylemekten vazgeçtim. İspat ediyorum.

Yazıyı yırtık pırtık yazmam. Ben vecize yazarım. Hayatın özetlerini yazarım. Bir vecizeyi romana sığdırabilirsiniz.

Bütün dava kuşaklararası rekabettir.

Aya gitmekten söz edilemezdi, ne mikroçip hiçbir şey yoktu. Otomobil bile. Sanat başattır alır gider. Arkasından bilim gelir. Jules Verne yazar. Bilimadamları da tutar roket yapar.

Bugün Michael Jackson’ı Michael Jackson yapan yalnız medyatik olması değil. Belli bir cevheri var. İleri görüşlü. Sesini kullanışındaki atraksiyonlara dikkatinizi çekerim. 

Hata yaptım, Mesela kıyafetlerime, şarkılarıma hareketlerime daha ilerinin dünyasının mesajlarını yüklemiştim. Baktım ağır geldi. Ondan sonra biraz geriye çekildim. Bu sefer aşırı sanatsal yüklendim.

Bana Debussy’nin bir eserini söyle desem söyleyebilir misin? Ama o gerçek, su katılmamış salt sanattır.

Şimdi bugünün sanatçıları öncü filan değil! Ben fenomenim. Ben Türkiye’nin hatta dünyanın gelmiş geçmiş en büyük starlarından biriyim.

Ben dünyanın gelmiş geçmiş en büyük solcusuyum. Ama ben kendimi öldürtmeden solculuk yaptım. Eylemlerin de dozu vardır.

Yap bakayım… 27 tane yenilik. Seni müzik tarihine yazsınlar!

Azgelişmişlik çokgelişmişlik falan filan. Bunlara da inanmıyorum. İnsanlar aynı normdadır. Herkes, hepimiz spermiz. Bunun ötesinde bir şey yok.

Halk türkülerini aranje ettim. İngilizce sözlerle, globalleşmek isteyen insan ruhunun bir ufak mesajını verdim yaptıklarımla… Enternasyonel dil diye İngilizceyi seçtim. Türk insanının da bu planet içinde bir etkisi olduğunu vurgulamak istedim. Bize de kulak verin istedim.

Gitarı alayım elime. Akşama kadar hiçbirine benzemeyen bir sürü melodi yaparım. Buna melodiman denir.

Şimdi bakın niye hep övünmeye dayalı bir konuşma içindeyim. Bu bir trip ve bu tripten hiç çıkmayacaksın.

 

Erol Büyükburç’un Unutamadığı Anlar

1958-1959… Los Paraguayos Aktlas sineması konserinde gruptan önce Erol Büyükburç sahne alıyor ve aynı şarkılarla 6 defa sahneye çağrılıyor. İlk sahneye çıkarken de kendi kendini anons etmek zorunda bırakılıyor. İlk Anadolu turnelerini başlattığı dönem.

1960 ve sonrası… Zigana geçidini geçerken arabasının lastiği patlıyor ve kış mevsimi. Soğuk bir gün. Arabasının lastiğini balla yapıştırarak yoluna devam ediyor.

Yıl 1964. Birinci Balkan festivalinde Belgrad’da Taş meydanda, 20 dakika alkış yağmuruna tutuluyor. Bu olay yarışmayı aksatıyor.

1964-65 yılları arasında Tarsus konseri için gittiği Tarsus’ta şehir girişinden akalacağı otele yol gül ve çiçeklerle kaplanıyor. Ayrıca arabası omuzlar üzerine alınarak kapıya kadar taşınıyor.

Konserler sırasında sahneden fırlatılan çeketler hayranları tarafından uğur niyetine parçalanıyor ve paylaşılıyor.

1965 ve 1970 yılları arasında Ankara Lunapark gazinosu ve İzmir Kübana. Ekici Över gazinolarında program sırasında 17 bis yaptığı saptanmış. Şahit Erkan Yolaç.

1966 yılında 3. Balkan festivalinden dönerken yarım saat geç kalıyor. Uçak kalkmıyor. Onu bekliyor.

1966’da Alp Konser Büro’sunun organize ettiği Antep konserinde aşırı yağmur yüzünden şehri sel bassa da konser istek üzerine yapılıyor.

 

(Yazı, Ayşegül Sönmez ve Deniz Kutlukan’ın Negatif Dergisi, 33. sayısında yer alan Biz Sizin Hayranınız adlı köşelerinde çıkan söyleşiden derlenmiştir.)

Daha fazla yazı yok
2024-06-02 17:21:33