A password will be e-mailed to you.

Bir İstanbul Ermenisi… Lübnan’dan kalkan zaman treninin, İstanbul durağındaki ‘kara kedi’si, Roma’nın paparazzisi… Fellini’nin La Dolce Vita’sı İtalya’nın Aichè Nanà’sı… Bir dansöz…

1958 Yılı’nda, Roma’da, Ruganto adlı bir gece kulübünde yaptığı dans, onun adının tarihe kazınmasına sebep oldu. Belki kendisinin bile bu kadar ileri gitmek istemediği o dans, bir striptize dönüştü ve kaderin, onu Katolik İtalya’da bir kaosun sorumlusu olmaktan kurtaramadı. Ruganto olayından sonra bir türlü eski hayatına geri dönemedi. Sakinleştirici ilaçlar kullanarak, bir aile kurarak ve müstehcen tiyatrolar yaparak hayatını sürdürdü.

"Nana balkonda yatar

altına minder atar

beyaz donu içinde

kara kedi saklar…"

Ruganto olayı, dünya sinema tarihinin belki en özel filmerinde olan ‘La Dolce Vita’yı yarattı. O gecenin davetlileri arasında da olan Federico Fellini, Tezio Secciaroli adlı paparazzonun yedi fotoğrafını (sekizinci flaş patlamamıştı!) unutulmaz filmi için orijin olarak alır ve kendisi de İtalya’da tepkiler ve baskılara maruz kalır. Bu fotoğraflar o dönem L’Espresso dergisinde yayınlanmış ve fotoğrafı gören bazı kadınlar günah çıkarmaya bile gitmiştir.

Dünya paparazisinin oluşmasını sağlayan o yedi fotoğraf, Ayşe Nana’nın – nam-ı diğer La Turca- kariyerini kökten değiştirir. İzinsiz çalıştığı ve uygunsuz gösteriler yaptığı için göz altına alınır. Sınır dışı edilmeken, bir milyarderin kefaretini ödemesiyle kurtulur ve İtalya’da kalır, ardından da meşhur gazeteci Saro Balsamo ile nişanlanır. İstanbula geliş gidişlerinde havasını atar, fakat bu olay İtalya’da asla unutulmamıştır. Maddi durumu iyi olan Nana, ASALA’ya yardım gerekçesiyle, 1984’te Türk vatandaşlığından çıkarılır ve İtalya’da ona La Turca diye seslenenlere “Ben Türk değil vatansız bir Ermeniyim, Türkler atalarımı kesip doğradılar” cevabını verir. *

Ayşe Nana (Hermin Arslanoğlu), 1936’da Beyrut’ta doğar ve 1950’de annesiyle birlikte "Kervansaray"a gelir. Orhan Boran o sıra bu gazinoda hem şovmen hem de direktör. Annesinin dediğine göre kızı 18 yaşında ve dansöz olmak istiyor. Orhan Boran’ın anılarında, Nana’nın dansa başladığı günü şöyle anlatır: "Müziğin ilk mezürleriyle sırtındaki pelerini atıverdi. Aynı anda servis kapısının önünde bir şangırtı koptu. Komi bir tepsi bardağı düşürmüştü herhalde. Onu azarlayamazdım, çünkü aynı anda ben de dudağımdaki sigaramı kucağıma düşürmüştüm. Nana pistte sansürle kara bantlanacak yerlerinde üç-beş şifon parçasıyla çırılçıplak dans ediyordu…"

“Nana gitti Paris’e

kaldık Semiramis’e

Semiramis yine hamile

düştük Türkan Şamil’e”

Nana, 50’li yıllarda Türk Sineması’nda Aşk besteleri, Efelerin Efesi, İstanbul Çiçekleri, İngiliz Kemal Lawrence’a karşı gibi filmlerde oynar. 1955 yılında son olarak kendi adına çektiği (Nana Film) "Çılgın Bakire"de başrol oynar ve 1958 yılında Roma’ya yerleşir.

Nana İstanbul’a tedavi gördüğü kanser hastalığı nedeniyle 29 Ocak 2014’te Roma’da hayatını kaybedene kadar ara ara gelir. Fakat hayatının asıl kısmını İtalya’da geçirmiştir.

Göbek dansları ve sahne performanslarıyla Ayşe Nana bir döneme damgasını vurmuş bir oryantal, hem de Hıncal Uluç’un dediği gibi: “Bugünkülerin yaptığının oryantal ile alâkası yok, onlar sadece göbek ve kalça titretiyorlar, Ayşe Nana’da onlar ısınma hareketleriydi.”

Kaynak: Reha Erus, Ümit Beyazoğlu, Eşber Ergülen

Daha fazla yazı yok
2024-05-03 00:41:55