A password will be e-mailed to you.

28 Kasım’a dek Dünyadan Büyük sergisiyle Akbank Sanat’ta olacak Louise Bourgeois şöyle diyor: Sürrealizm benim için lanet bir şey. Çünkü sürrealistler her şeyle dalga geçtiler. Bense hayatı bir trajedi olarak düşünüyorum. Çeviri: Hale Eryılmaz


INGRID SlSCHY: Senin sanatçı olmanı istemene neden olan neydi sence Louise?

LOUISE BOURGEOIS: Sanatçıların yararlı olabileceklerini keşfetmem oldu. Sanatçının yararlı olduğunu duydun mu hiç?

 

IS: Genelde söylenen tersidir, yani sanatçıların işe yaramaz olduğu.

LB: [gülüşmeler]

 

IS: Nasıl oldu da sen böyle farklı bir anlayış geliştirdin?

LB: Anne babam sanatla haşır neşirdi; goblen tamir ederlerdi. Cumartesileri gelmesi gereken çizimci ortada görünmezse –adam tüm hafta Gobelins’de çalışıyordu – annem panik olurdu. O zaman bana “Yardım edebilir misin?” derdi. Ben de “Evet, seve seve” derdim.


IS: Aha. Yani çocukken bile yararlıydın. Kaç yaşındaydın o zamanlar?

LB: Oniki yaşındaydım.

 

IS: Anne baban o işin altından kalkabileceğini nerden biliyordu?

LB: Okulda sanata önem verilirdi ve en baştan beri ben de beklenenden fazlasını veren bir çocuktum. Yani benim biraz gururumu okşasanız ya da bana doğru yönden baksanız sizi memnun etmek için kendimi öldürürüm. Beklenenin fazlasını veren biri olmak çok acı verici. Neyse, sanat sınıfında, doğruyu söylemek gerekirse, kimseden daha iyi değildim – ama öyle olduğuma kendimi inandırmaya çalıştım. Ve köpek gibi çalıştım. Kalem kullanmayı biliyordum. O yüzden çizimci gelmediğinde onun yerine geçerdim. İşte böyle başladı. Halen bu felsefeyi koruyorum: Sanatçılar yararlı olmalı. Bir rol üstlenmeliler.


IS: Peki ailen bu goblenleri ne yapıyordu? Satıyorlar mıydı?

LB: Elbette. Çoğunlukla zevkleri, Püriten gelenek tarafından şekillenmiş Amerikalılara satıyorlardı. 16. ve 17. yüzyılın goblenlerine bakarsanız her yerde cinsel organ görürsünüz. Ancak püriten Amerikan tavrı bunu kesinlikle yasaklar. O nedenle annemin işlerinden biri de koleksiyoncuların ahlakları rencide olmasın diye cinsel organları kesip çıkarıp yerlerine bir demet çiçek koymaktı. İngilizceyi koleksiyoncular yüzünden öğrendim: Onlarla uğraşmak zorundaydım. Ve bugün bile koleksiyoncularla konuşmak bana çok zor gelir.

 

IS: İnsanların istedikleri yerlere çiçek koymadığını da düşünürsek.

LB: Haklısın. [gülüşmeler]

 

IS: [gülüşmeler] Ailene sanatçı olmak istediğini söylediğinde nasıl karşılandı?

LB: Babam aşırı tepki gösterdi. Ona göre sanatçılar kadınları baştan çıkarıp sonra da terk eden asalaklardır.

 

IS: Anne baban çalışmalarında hep geniş yer tuttular. Bize bunu anlatır mısın?

LB: Bunun çok manidar nedenleri var. Örneğin annem 1918’de savaşın sonunda İspanyol gribine yakalandı. Fransa’da İspanyol gribi deniyordu. Ama vebaydı aslında. İnsanların sinekler gibi öleceği düşünülüyordu ama o iyileşti, gerçi ondan sonra hep amfizem hastası olarak yaşadı. İkinci mahiyetim de, görüyorsunuz ki memnun etmek. Babamı memnun etmek için anneme baktım. Goblenleri işledik, tamir ettik. Doğal bir süreç olarak anneme baktım, onu tamir etmeye çalıştım. Bütün zamanımı bir şeyleri tamir ederek geçirdim. Hastalandıktan sonra annemin cinsellikle pek alakası kalmadı. Durumun mantıklı sonucu olarak bir metres söz konusuydu. Babam daha fazla çocuk sahibi olmak istemiyordu. Yeterince çocuğu vardı. Metresinden çocuk sahibi oldu suçlamasıyla karşı karşıya kalmamayı garantilemek adına o metresin bir yabancı olması gerekiyordu. Hukuki bir önlemdi. Metres, her zaman için Fransa’ya bize İngilizce öğretmeye gelen bir yabancı oluyordu ve eve bir yararı dokunuyordu. Hamile kalırsa babam onu İngiltere’ye geri gönderiyordu.


IS: Onlar da hamile kalmıyordu herhalde?

LB: Kalıyorlardı. Çok fazlaydılar.

 

IS: Bunlar çalışmalarında da ortaya çıkan şeylerden, ve onları güçlü kılan da bu – gerçek hayat gibisi var mı. Anılarınla ve hayatının hikayeleriyle çalıştın hep. Neden?

LB: Evet, doğru. Onlardan kurtulmaya çalışıyorum. Ve tüm bu tarihi unutabilmek için affetmek zorundasın. Küskün kalırsan olayı canlı tutarsın. Devam edebilmenin yolu ise ondan kurtulmak, affetmek için, unutmak için.

 

IS: Yirmili yaşlarının başında neler yapıyordun?

JERRY GOROVOY (15 yıldan fazladır Bourgeois ile çalışıyor): Louise liseden sonra matematik okumak için Sorbonne’a gitti. Ama orada hayal kırıklığına uğradı ve tüm akademilere giderek sanata doğru ilerlemeye başladı.

LB: Ben parasız eğitim aldım. Babam hem zengindi hem pinti. Eğitimim için para ödemek istemiyordu. Fransa’da bu ülkedekinden çok farklı. Beş kuruş ödemeden eğitimde sonuna dek gidebilirsiniz: eğitimli olmak hakkınız. Bu da onun mazereti oldu: “Eğitimin için para ödemek zorunda değilim. Kendi başınasın.” Bu durumda nasıl eğitim alabilirdim? Gittiğim tüm akademilerde İngilizce konuşuyordum, yani yine yararlı oldum. İngilizcem kırık bir İngilizce olmasına rağmen Fransa’da bana ne kapılar açtı bilemezsin. Kimse İngilizcemi eleştirmiyordu çünkü kendileri de bilmiyordu. Sonra evlenince-

 

IS: Ne zamandı?

JG: 1938.

LB: Çok geç evlendim. Çünkü babam beni evlendirmeye çalışıyordu. Bir direnç oluştu bende –


IS: Elbette. Ve nihayet evlendiğinde –

LB: İngilizce konuşan ve benim İngilizceme hiç laf etmeyen biriydi. O benim İngilizcemi eleştirmezse ben de onun Fransızcasını eleştirmeyeceğim, böyle bir anlaşma vardı aramızda.

 

IS: Mükemmel bir başlangıç gibi geliyor kulağa.

JG: Louise kendisini özgür kız olarak görür.

 

IS: Kesinlikle öyle.

JG: Tüm kariyeri, çalışmaları, her şeyiyle – kendisine hep Amerikalı sanatçı demiştir.


IS: Bu işleri yapmanda Amerika’nın da bir payı olduğunu düşünüyor musun?

LB: Evet – Metresi ve işlevsiz bir aileyi çekmek zorunda olmamak.


IS: Yani Amerika sizi özgürleştirdi mi?

LB: Doğru. İşte özgür kız; Ne bulacağını bilmiyor ama başka bir şey istediğini biliyor.

 

IS: Peki o başka bir şeyi nasıl buldun?

JG: Louise gelir gelmez çalışmalarına başladı. Küçük bir dairede yaşadıkları için daha çok kağıt üzerinde üretim yapıyordu; çizimler, resimler. Ve çabucak iki çocukları oldu ve hemen sonra bir üçüncüsü. O dairede heykel yapacak alan yoktu gerçekten. O da resim yaptı. İlk sergisi 1945’te açıldı ama ilk heykel sergisini açmak 1949’a dek sürdü. Yaklaşık 1942’den beri heykel üzerine çalışmasına rağmen yaşadığı binada bir çatı katı bulunca ancak bu ilk parçaları inşa etmeye başladı. Sonrasında ard arda üç heykel sergisi açtı. Tüm çalışmaları karakter çalışmalarıydı. Temel olarak Louise bunların, geride bıraktığı tüm insanlar olduğunu söylüyordu. Onları yeniden yaratmak istedi. Louise’nin yaptığı çok önemli bir dizi çalışmaydı bunlar ve şimdi önemleri kabul ediliyorlar. Ama bu uzun zaman aldı. Sanırım insanlar Louise gibi bir Fransız sanatçıyla ne yapacaklarından emin değillerdi. Avrupa camiasını biliyordu ve Amerikalı değildi. Ve onlar Amerikalı bir sanatçı istiyorlardı.


IS: Ayrıca kadındı – çok işe yarayan bir durum değil çünkü alandaki tüm kodamanlar erkek.

JG: Evet. Louise’nin çalışmaları için iyi bir andı. 1953 sergisinden sonra adeta yavaş yavaş geri çekildi ve 60’tan önce tekrar görünmedi. O noktada çalışmaları değişmişti. Ahşabın katılığından uzaklaşmış, alçı, lateks, wax gibi daha yumuşak materyale yönelmişti. 1966’da Lucy Lippard, Louise’yi "Eccentric Abstraction" adlı bir sergiye dahil etti. Çok önemli bir sergiydi. Louise’yi bir nevi geri getirdi o sergi.

LB: Çok ilginçtir. Belirli bir süre görünür olmamayı önemsemedim. Hatta bana yararı oldu: Kişisel bir bakış oluşturmama yardım etti çünkü dışarıdan bir etkiye maruz değildim – Tamamen kendi kendime çalışıyordum.


IS: Bana asıl çarpıcı gelen ilk çalışmalarının sürrealizm olarak açıklanması.

LB: Oh, o büyük bir hataydı. Sürrealizm benim için lanet bir şey. Çünkü sürrealistler her şeyle dalga geçtiler. Bense hayatı bir trajedi olarak düşünüyorum.

 

IS: Hiçbir grubun parçası olmadın mı?

LB: Hayır, hayır. Ama benim için hava hoş. Ben yalnız bir koşucuyum ama uzun mesafe koşucusuyum.

JG: Farklı zamanlarda farklı gruplar belirli bir yakınlıktan dolayı onu talep ettiler.

 

LB: Feministler beni istedi ve feminizm benim çalışmalarımın bir yönüdür ama temeli değildir.

IS: Bana göre çalışmalarını bu denli muhteşem kılan hikayenin sürüyor olması – Bibliotheque Nationale de Paris için yaptığın Toi et Moi parçası gibi.

LB: Toi et Moi, üzerinde üç yıl çalıştığım bir parça. Temel olarak bir kaşkemer (ojiv) sistemini temsil ediyor (Gotik bir tonoz üstünde çapraz kemerler). Ve yukarı gittikçe gidiyor – tavana doğru yükseliyor. Tamamen soyut ve en altta oturan insanları yukarı bakıp yansımalarını cilalı bir yüzeyde görmeye davet ediyor – çok modern bir şey. Dökme alüminyumdan yapılma ve ardından ayna parlaklığında cilalandı. Böylece aşağıda oturan, kim bilir kütüphanede ne bekleyen insanlar başlarını yukarı kaldırıp tavanda kendilerini bozulmuş halde görürler ve bu akıllarını kurcalar. Çok dinlendirici bir düzenleme. Geometride olduğu gibi her şey her şeye uyuyor. Ayrıca ironi de içeriyor çünkü cilalı yüzeylere baktığınızda tamamen deforme ve grotesk oluyorsunuz; saçma görünüyorsunuz.

 

IS: Pek çok yeni proje oldu, nereden başlamak gerek bilemiyorum. Ama hayatının her döneminden bir araya getirilmiş ve bir direkten sarkıtılmış kıyafetlerle yaptığın parçalara delirdim.

LB: Bu parçalar için yaptığım askılar “ihtilaf konusudur.”

JG: Louise tüm bu kıyafetleri yıllar içerisinde biriktirdi. Bu kıyafetleri ya ailesi, ya kocası, ya ben ya da bir başkası ona vermiştir. Hepsinin de hikayesi vardır. O kıyafeti ona kim vermiştir, nerede giymiştir, o an kiminledir bilir. Günlüğe eş değerdir onlar, o yüzden zamanda bazı anları tetiklerler.

 

IS: Bu hatıraları bilmeseniz de parçaları görüyorsunuz ve çok şey çağrıştırıyorlar. Duygusallar ve somutlar – son zamanlarda tüm enerjini verdiğin bir başka konu gibi: örümcekler. Örümceklerin gerçekten giderek büyüyorlar!

LB: Daha fazla büyümeyecekler. [gülüşmeler]

JG: Örümcek, annesine bir kasideydi.

 

IS: Neden?

LB: Örümcek sivrisinekleri yiyen bir hayvandır. O yüzden örümceği severim – bu böceklerle baş edebilmemizin tek yolu odur.


IS: Bu yüzden örümcek kahramana dönüşüyor.

LB: Doğru, kesinlikle: bir kahraman. Dişi bir kahraman. Ayrıca bir şey daha var: AIDS ilk ortaya çıktığında virüsü sineklerin taşıdığı düşünülüyordu. Bu doğru değildi. Ama yüzbinlerce insanı hala kırıp geçiren sıtma için doğruydu.

 

IS: Kahraman olarak yine örümcek.

JG: Örümcek aynı zamanda dokumacıdır, bu da bizi Louise’nin goblen geçmişine götürür.

 

IS: Onun yaptığı örümceklere baktığımda orada olmayanı, yani ağları görüyorum. Louise’nin tüm hikayeleri geliyor aklıma ve bu hikayelerin hem kendi hem de bizim hayatımızla bağlantıları.

LB: Evet. Ağ, bağlantı kurmak için bir metafora dönüşüyor.

JG: Bu, Louise’nin 9 örümcek gravüründen oluşan Ode a Ma Mere çalışmasına yazdığı metinde yer alıyordu: "Arkadaş, örümcek, pourquoi?" ["Neden örümcek?"]

LB: Çünkü en iyi arkadaşım annemdi ve o bir örümcek kadar netti, zekiydi, sabırlıydı, sakinleştiriciydi, makuldü, zarifti, inceydi, vazgeçilmezdi, tertipliydi ve yararlıydı. Ayrıca aptalca, meraklı, can sıkıcı, kişisel soruları yanıtlamayı reddederek kendini ve beni savunabilirdi.

 

IS: Son olarak bunu sevdim.

Selman Akıl’ın Dünyadan Büyük Sergisine dair yazısı: http://www.sanatatak.com/view/Bu-problemin-sekli-nedir/1945

Kaynak metin: http://www.procuniarworkshop.com/art-reference/ingrid-sischy-interview-with-artist-louise-bourgeois.html

Daha fazla yazı yok
2024-05-03 22:00:54