A password will be e-mailed to you.

Michel Gondry, 13. !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nin konuğu olarak İstanbul’a geliyor. Yazarımız Arda Karaböcek’in, filmlerinden kliplerine, Fransız yönetmenin farklı çalışmaları hakkındaki yazısını sizlerle paylaşıyoruz.

Uzun süredir beklediğim, “Gondry bir şey yapsa da hakkında bir şeyler karalasam” günü geldi! Gondry, benim yıllardır keyifle izlediğim, çoğu zaman hak ettiği ilgiyi yeterince görmediğini düşündüğüm bir yönetmen. Bu sene Gondry, !F kapsamında İstanbul’a geliyor. Önce onun İstanbul’a gelmesine vesile olan Is the Man Who is Tall Happy?’den biraz bahsedip, ardından yazıma devam edeceğim…


Is the Man Who is Tall Happy?

Is the Man Who Is Tall Happy?, Gezi Parkı olaylarında da Türkiye’ye gelen ve eylemlere destek olan aktivist, dilbilimci ve düşünür Noam Chomsky ile Gondry’nin birçok farklı konudaki sohbetleri üzerinden ilerliyor. Görsel anlamda sürekli yenilikler arayan Gondry, bu filmde de animasyon üzerinden anlatım denemeleri yapıyor. Hayatımıza bilgisayar girmeden önce kullanılan naif ve yaratıcı çözümleri günümüze taşıyarak gönlümüzde taht kuran Gondry, bu filmde de Norman Mcleran ve Larry Jordan gibi yönetmenlerin kullandığı tekniklere benzer tekniklerle filmine farklılık katıyor.  Michel Gondry’nin “Mutlu musunuz?” gibi çocuksu sorularına, Noam Chomsky’nin verdiği “Bilmem, böyle şeyleri düşünmüyorum” gibi olgun cevaplar, eğlenceli bir dinamik ortaya çıkarıyor. 


Michel Gondry’nin müzik klipleri

Gondry hakkında konuşurken, öncelikle müzik kliplerinden bahsetmek gerekiyor. Gondry belki bugüne kadar yaratılmış en orijinal müzik videolarını çekmiş olan yönetmen. Onun çektiği klipler, müzik dünyasında devrim niteliği taşıyor. Birkaçını kısaca hatırlatmak gerekirse, garip garip rüyalar gören ve elleri büyüyen Dave Grohl’u izlediğimiz “Everlong”, bir apartmanın tüm odalarını tek planda gezdiğimiz ve müziğin duygusal havasını hiç kesmeden bize yansıtan Massive Attack’ın “Protection”ı, The White Stripes’ın Lego karakterlere dönüştüğü “Fell in Love With a Girl” örnek olarak verilebilir.

Bu kliplerde Gondry, 3-4 dakikada izleyiciyi başka bir dünyaya, kendi çocukluklarına, hatırlamadıkları ya da görmek istedikleri rüyalarına ve bomba patlatarak uyandırmak istedikleri bitmiş aşklarına (“Army of Me”) taşımayı başarıyor. Gondry’yi seven de bu yüzden seviyor.

Fakat Gondry’yi hangi klibiyle hatırlayacaksınız sorusunun cevabı, birçoğu için bir Björk klibi olurdu herhalde. Özellikle Stranger Than Fiction’ın konusuna esin kaynağı olduğunu düşündüğüm “Bachelorette”, bir klibin ötesine geçmeyi başarıp, , ilgi çekici bir kısa filme dönüşebiliyor. Bu filmde Gondry, artık markalaştırdığı objelerin büyüme imgesini, Björk’ün kendi kendini yazan kitabının büyümesinde kullanıyor. Ayrıca küçülen odaların, iç içe geçen sahnelerin, kısaca Gondry’nin dilini oluşturan tüm görselliğin kullanıldığı bu klip, aynı zamanda başka bir yazarın aynı süre içinde yazdığı başka bir senaryoyla da benzer bir hava taşıyor. Gondry hâlâ Björk’le çalışıyor ve yakın zamanda “Crystalline” adlı parçanın klibini de kendisi çekti. Bu klibi izleyenlere Is the Man Who is Tall Happy?’deki animasyonlar tanıdık gelecektir.


Charlie Kaufman ve Michel Gondry

Kendine has bir tarzı olan Charlie Kaufman, Being John Malkovich’te bir başka klip yönetmeni olan Spike Jonze’la çalışmış ve bu birliktelik, beraberinde üç Oscar adaylığı getirmişti.

Kaufman’ın Being John Malkovich’te yakaladığı tarz, Gondry’nin kliplerinde yakaladığı tarza çok yakın. Bu durum, ikilinin beraber çalışmasının da yolunu açıyor. Gondry ve Kaufman’ın çektiği ilk film olan Human Nature, ne Kaufman’ın ne de Gondry’nin çıkardığı en iyi iş oluyor. Bu durum, sinema tanrılarının da araya girmesiyle ikilinin beraber çalışmalarını durdurmuyor.

Kaufman ve Gondry’nin bir sonraki filmi Eternal Sunshine of a Spotless Mind. Gondry, bir arkadaşının aklına gelen fikri, Kaufman’la paylaşıyor. Böylece, Gondry’nin tüm yeteneklerini beyazperdeye yansıtabileceği, müzik kliplerinde de sıkça kullandığı hızlı ve zekice geçişlerini filme yedirebileceği bir senaryo ortaya çıkıyor.

Film, “en iyi senaryo” ve “en iyi kadın oyuncu” dallarında Oscar’a aday oluyor. Being John Malkovich ve Adaptation’la Hollywood’un göz bebeği konumunda olan Charlie Kaufman, “en iyi senaryo ödülünü” alıyor. Michel Gondry ve hikâyenin fikir babası olan Pierre Bismuth da Oscar’a ortak oluyor; fakat akademi, filmi “en iyi film” ve “en iyi yönetmen” dallarında aday göstermeyerek filmin kimin eseri olduğunu düşündükleri konusunda şüphe bırakmıyor.

Gondry ve Kaufman bu filmden sonra bir daha beraber çalışmıyor. Gondry’nin Kaufman’sız çektiği ilk film La Science des rêves oluyor. Gondry, bu filmi 10 yaşındaki Sam Mounier’in hikâyesinden yola çıkarak çekiyor. Gondry, bu filminde birçok klibine göndermede bulunuyor ve sevdiği anlatımı kullanması için uygun bir senaryo olmasından dolayı seyircileri de memnun etmeyi başarıyor. Zaten çektiği birçok klip rüyaları andıran Gondry, bu filminde de o rüyaların nasıl oluştuğuyla ilgilenerek bir iç yolculuğa da çıkmış oluyor.

Gondry’nin, La Science des rêves’ten sonra çektiği kurmaca filmler ise şöyle: Kendi yazdığı ve yönettiği, eski filmleri kendi dilinde tekrar uyarladığı Be Kind Rewind; Seth Rogen’ın yazdığı ve tüm sinema camiası tarafından yerle bir edilen The Green Hornet; sadece Michel Gondry’nin annesinin seyrettiği The We and the I; Boris Vian’ın romanından uyarladığı ve acaba geri mi dönüyor dedirten; fakat beklentilerin altında kalan Mood Indigo.


Michel Gondry’nin rüya tabircileri

Bu filmlere bakıldığında ortaya çıkan tablo şu: Rüyalarda yaşayan ve rüyalarını sinemaya yansıtmaya çalışan Michel Gondry’nin uzun metrajlı filmleri için bir rüya yorumcusuna ihtiyaç var. Şu âna kadar bu konuda en başarılı olan kişi Charlie Kaufman. Gondry, ya Kaufman’la tekrar birleşmeli ya da La Science des rêves’ın artık 18 yaşına gelmiş olan yaratıcısı Sam’i arayıp bulmalı. Belki “Sam’i aramak” diye bir film bile çekebilir. 

Günümüz yönetmenlerinin en naif ve farklılarından biri olan Gondry’nin, sinemaseverlere sunduğu daha birçok eser var. Be Kind Rewind ile beraber çıkardığı You’ll Like this Movie Because You’re in it adlı kitabı, sinemacıları kendi filmlerini çekmeye teşvik etmek için düzenlediği atölyeler ve yerleştirme sanatçılarıyla ortak çalışmaları bunlara örnek olarak gösterilebilir. 

Daha fazla yazı yok
2024-05-03 05:53:49