A password will be e-mailed to you.

Bach, Beethoven, Itri, Mozart ve Dede… Edebiyatın sürprizli ve zengin repertuarını derleyecek dizinin ilk yazısı…

 

"Evvelki gece saat birde gördüğüm manzara: Ortalık süt beyaz mehtaptı. Ve ay karşımdaki kavak ağacının tam üstünde masmavi ve biraz da buğulu idi. Etrafında bütün yıldızlar toplanmıştı. Hakiki bir konserdi bu"
Ahmet Hamdi Tanpınar – Günlüklerin Işığında / Tanpınar’la Başbaşa
 
Tanpınar’ın sözünü ettiği "konser", edebiyatta ne çok var!
Bazen bir romanda, bazen bir öyküde, şiirde veya denemede…
Yazarların, sözcüklerden yaptıkları sarayların odalarında, koridorlarında gezinirken, duyuyoruz: Müziğin kanat sesleri!
Kimi metinler bizzat ezgilerin künyesini veriyor bize.
Kimisi, bir müzik formunun izdüşümü olarak çıkıyor karşımıza. 
Bir diğeri müziğin kendine özgü teknik olanaklarıyla şekilleniyor. 
Peki. 
Bir başkası şöyle diyor: "Sessizliğin sesini duyun şimdi!"
 
"Orlando öyle sessiz oturuyordu ki yere bir iğne düşse duyabilirdi."
Virginia Woolf – Orlando
"İkisi de  o türlü susuyorlardı ki, odada öyle bir sükut vardı ki, kibrit kutusu düşse yıldırım gürültüsü kopacaktı."            Mithat Cemal Kuntay – Üç İstanbul
 
Uzatmadan adını koyalım: Sözcüklerle notalar bal gibi de kardeştirler. 
Bazen uzlaşıp birbirini besleyerek, bazen biri diğerinden  rol çalarak… Kimi zaman sessiz sedasız ve bir bakıyoruz büyük bir gürültüyle… aynı sahnede bir araya geldiler mi… gül bahçesi oluyor ortalık.
Bu bahçenin sakinleri, okumayla dinlemenin salıncağında mutlu mesut salınırken her defasında sözcüklerin ve notaların varlığına şükrediyor,  bu kadar "küçük" bir  malzemeden bu denli büyük bir "şey" yapanların önünde hürmetle eğiliyor.
İki büyük sanatın "yenişememe" hali, okumayı ve dinlemeyi sevenlerin hakiki cenneti oluyor.
Biliriz ki, hatırlamanın en kuvvetli iki rüzgarından biri: Ses!
-Diğerinin koku olduğu konusunda hemfikir olmayan var mı?- 
Ses, çağırır mütemadiyen… ve unutturmaz kati surette. 
Bazen bir zalim gibi, bazen ılık, sıcacık hatta. 
Gelir bulur bizi. 
Ve artık biliyoruz, evet: "Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz, yazı hariç."
Lakin bu noktada bir itirazımız var, bu çok ünlü ifadeye: "Müzik de dahildir buraya."
Çünkü’sünü… de… Hasan Ali Toptaş söylesin yerimize: 
"Zaten bir cümle yazmak aynı zamanda beste yapmak değil midir?"
 
HARFLER VE NOTALAR
Şimdi sadede geliyorum: Notalar, sözcüklerin -metinlerin-  orta yerinde, binlerce sayfalık kağıttan denizlerin uçsuz bucaksızlığında  defalarca yakaladı beni.
Edebiyattaki kahramanlarımın yaşantılarına tanıklık ederken…
Mesela: Birden büyük ve kederli bir ayrılığın hemen sonrasında,
Bırakıp gitmenin dönülmezliğinde,
İç sıkan bir akşamüzerinde,
Otogarlarda, tren istasyonlarında, havaalanlarında, yollarda…
Sevimsiz, ümitsiz bir aşk hikayesinde,
Büyük bir evin salonunda,  çok eski tanıdıkların hesaplaşma meclisinde,
 
"’Biz şimdi ev kuruyoruz, çocuk büyütüyoruz, bakın yalnızlığımız ne kadar iri, şimdi işte yemek yaptık- güzel oldu- sonra.. içiyoruz deli gibi, unutmak istiyoruz her şeyi ve aynı zamanda hemen  hatırlamak…’ demelerde,
İşte bir uçurtma havalandı, bir vapur şahsiyet kazandı, kalbimiz kırıldı…  derken…
Sevindik birdenbire! Çok! 
Yürüdük, bayrak taşıdık, acıdık, ağladık, hastanedeyiz, herkes nerde?
Onu da geçtim: ‘Allah niye susuyor?’"
Oğuz Atay – Tutunamayanlar
 
Bütün bunlar… ve dahası olup biterken… 
Gözün gördüğünü, kulak duydu – kaydetti, sonra sıra dil’e geldi! 
Edebiyatın ustaları, sözcüklerden kurdukları altın saraylarda, onyıllardır oyalıyor, uyutuyor, avutuyor, 
Sonra… uyandırıyor, silkeliyor, kılıçtan keskin yapıp bütün ruhumu, cevabı olmayan sorular sorduruyor… Bi hatırlatıyor, bi unutturuyor.
Aynı sürecin en dokunaklı eşlikçisi her zaman müzik oluyor.
Bu yüzden eminim:  Bütün hakiki okurlar ve dinleyiciler… yani kalplerinde kitabın ve müziğin en kuvvetlisine yer açanlar … böyle yaşıyor.
Tam da "bu esnada!" okumak ve dinlemek babında hayatımı değiştiren kişiden -"kartal’ın ta kendisinden!"- referansla bir uyarıda bulunmak isterim:
 
"Bir Bach, bir Beethoven, bir Itri, bir Mozart, bir Dede daima beraber yaşanmak için çok güç arkadaşlardır. Her an aynı yükseklikte uçulmaz. Her an tam insan olmak güçtür. Her an göğsümüzün içinde bir kartal besleyemeyiz."
Ahmet Hamdi Tanpınar – Yaşadığım Gibi
 
Mücevher kıymetindeki bu bilgiyi not edip devamını getirelim.
Şöyle: Bütün zorluğuna ve acısına rağmen "göğsünde kartal besleme"ye talip olanlar bu yazıdan sonra devam edecek olan dizinin yol arkadaşlarıdır.
Bach, Beethoven, Itri, Mozart ve Dede’nin edebiyattaki muadillerini bilenler, duyanlarla birlikte bu yazı serisinde  beraber yürüyeceğiz. 
Edebiyatın sürprizli ve zengin repertuarını derleyecek…
Okur- yazarların diskoteğini elbirliğiyle kayıtlara geçireceğiz. 
Takipçilerin itirazları, eksik gedik konusundaki uyarıları, tamamlayıcı bilgileri, oraya ve buraya ve ötekine dikkat çekmeleri… yol arkadaşlığının gereklerinden…  
Hepimize kolay gelsin. 
 
Not: Bu yazı serisi yaşadığımız coğrafyanın en tutkulu kitap toplayıcılarından Ali Emiri Efendi ve Türk Müziği’nin nev’i şahsına özel bestecilerinden Tab’i Mustafa Efendi’nin hatırasına ithaftır. 

Daha fazla yazı yok
2024-05-14 16:34:24