A password will be e-mailed to you.

Özlem Ünaldı, yönetmen Savaş Baykal’la "Şiirin Tadı" adlı filmini ve Şangay Uluslararası Film Festivali’ni konuştu.
 

Ankara’nın varoşlarında bir babanın, hayatta kalan tek çocuğunu okutma direnişini, trajikomik bir dille anlatan Savaş Baykal’ın "Şiirin Tadı"  adlı filmi Altın Kadeh  (Golden Goblet) için yarıştı…

Asya’nın en büyük film festivali olma özelliğini taşıyan  Şangay Uluslararası Film Festivali’nde, jüri başkanlığını geçtiğimiz yıl ses getiren “Sefiller” [Les Miserable] filminin Oscar Ödüllü yönetmeni Tom Hopper üstlendi.

Bu sene 16.’sı düzenlenen Şangay Uluslararası Film Festivali’nde, ülkemizi temsil eden  "Şiirin Tadı" adlı film, festival komitesinin 100’den fazla ülkeden gelen 2000 başvuru arasından seçtiği 12 eserden biri olma ayrıcalığını yakalaması yanında, çarpıcı öyküsüyle de dikkat çekti.

Filmin ayırt edici başka bir özelliği de Ankara’nın ortasında her şeyiyle kalakalmış bir köyde, hali hazırda orada yaşamakta olan ailelerden oluşan oyuncu kadrosuyla çekilmiş olması… “Şiirin Tadı”nın yönetmeni Savaş Baykal’ la festival ve filmi hakkında konuştuk… Sinema ruhuyla geçen günler dileyerek röportajı takdim ediyorum…


Özlem Ünaldı: Savaş, hoş geldin… Festival nasıldı? Şangay’ da ilk kez sinemasıyla tanıştığın ve bundan sonra ne yapacağını merak ettiğin bir yönetmen var mı?

Savaş Baykal: Tom Hopper ve Khostami Mahsoumi bir sonraki filmini merak ettiğim yönetmenler. Sinemaları ile ilk defa karşılaşmamış olsam da kendileriyle tanışmak oldukça verimliydi. Özellikle Mahsoumi mütevazı ve samimi davranışlarıyla, filminin yanı sıra kişiliğiyle örnek alınası bir insan… Onlarla zaman geçirmek iyi bir deneyimdi. Mahsoumiye bir süre sonra hep “usta” diye hitap ettim.


Özlem Ünaldı: Bugünlerde Türkiye’de çok özel, zor ve değerli bir süreç yaşanıyor. Festivalde Gezi olaylarından bahsedildi mi? Genel duygu ne sence?

Savaş Baykal: Tanıştığım çoğu kişinin Türkiye ve Taksim Gezi Parkı olayları hakkında doğru bilgiye sahip olduklarını söyleyebilirim. Ateş düştüğü yeri yakar elbette. Şiddet çirkinliği; ne amaçla ve nerede yapılmış ise ve hatta yapılmaya kalkışılıyorsa, kişilikli olan herkesim ve herkesin önlemeye çalışacağı bir üslup bozukluğudur.

 

Özlem Ünaldı: Sinemamızı tanıyorlar mı, fikirleri var mı işlerimizle ilgili?

Savaş Baykal: Gözlemlediğim kadarıyla, Türkiye sinemasını oldukça derinlemesine takip ediyorlar ve Semih Kaplanoğlu, Nuri Bilge Ceylan’ın gelecekteki projelerini merakla bekleyecek kadar yakından bakıyorlar. Özellikle bu iki usta yönetmene karşı kendi duyumsadığım hayranlığı İran, İsveç, Hindistan ve Kanadalı yönetmenlerde görmek; alakalarını, hayranlıklarını ve  ortak görüşlerimizi keşfetmek, ifadesinde zorluk çektiğim kalıcı bir duygu oluşturdu.


Özlem Ünaldı: Gelelim “Şiirin Tadı”na. Farklı kültürlerden çok sayıda seyirci vardı; film nasıl tepkiler aldı?

Savaş Baykal: Uluslararası bir festivalde seyirci ile ilk buluşmasından dolayı gösterimden önce oldukça çok şey vardı kafamda. Seyircilerin duygudaşlıklarını göstermelerinden sonra aklımda tek bir şey dolandı durdu; kimi hikâyeler çok uzaklardan bile gelse kendine benzerliğiyle buluştuğunda güçlenerek çoğalıyor. Bize çarpıp içimizden geçerken biraz da bize benzeyen öyküler gibi.


Özlem Ünaldı: Film Türkiye’de vizyona girecek… Seyirci senin sinemanla ilk kez bu filmle tanışacak. Bu filmin cümlesini söyler misin?

Savaş Baykal: “Şiirin Tadı”.


Özlem Ünaldı: Bize oyuncularından bahseder misin? Bu filmi özel yapan şeylerden biri de oyuncularla ilgili tercihin çünkü…

Savaş Baykal: Oyuncularım mahalle sakinleriydi… Çekimler süresince beni iyi dinlediler ve her tekrarda daha iyisini başardılar. Çok tekrar yaptık. Tamamlanan her sahnenin sonunda yapmak istediğime adım adım yaklaştığımı hissettirdiler. Sonuçtan çok memnunum. Duyulması ve şahit olunması zor koşulları, eğretilemeler yaparak, izleyici ile paylaşacak olmanın duygusal coşkusunu yaşıyorum. Bu his, “daha iyi koşullarda" yaşamak gerekliliğinin istencini dile getirerek, yerine getirdiğim kişisel-bireysel bir sorumluluğun coşkusu. Sinema yapmama neden olan en babayiğit duygulardan biri bu. Sorunuza karşılık biraz derinlemesine düşününce içimden şöyle bir ses yükseliyor; en çok önemsedim şey tam da bu duygu!


Özlem Ünaldı: Resim sanatıyla ilgili geçmişin olduğunu biliyorum; bu geçmiş senin sinemana etkili bir biçimde yansıyor. Sinema yapmaya devam ederken resimden, eğitiminden kuvvet alıyor musun?

Savaş Baykal: Akademinin sakat ve üçüncü ellerden çırpılmış ezber fikir ve anlayışlarına karşı çıkmaya eğilim gösterdiğim bir süreçte sinema ile tanıştım. Akademiden türlü bahanelerle atılmıştım ve yalanlarını resmileştirerek eğitim hakkımı tamamıyla benden almışlardı. Geriye dönük baktığımda sinema sanatını inceleme sürecini burada oluşturmuşum. Kısa kısa videolar çekerken bir diğer taraftan okuyordum. O süre içersinde duyusal algılamamda resim sanatının dışına taşabilecek bir çatlama oluştu. Sinema sanatının birçok disiplini kendi içinde barındırabildiğini, engin bir sanat olduğunu sezinledim. Babamın baskısıyla sınavlara yeniden girdim ve heykel bölümünü kazandım. Atılan öğrencilere af çıktı, geri döndüm. 7. yılın sonunda nihayet babamın arzusunu yerine getirmiş bulundum, diplomayı da babama verdim. Sevindi. Sonra Almanya süreci başladı. Sinemaya âşık oldum, büyülendim. Merhum Ahmet Uluçay’ın “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” filmi çok etkileyiciydi, aynı zamanda Nuri Bilge Ceylan’ın “Mayıs Sıkıntısı”, çözümleyemediğim bir duygu ile bana esin kaynağı oluyorlardı. Sinemayla düşleme, eyleme yetimin ana kıvılcımlarıydı. Hâlâ öyleler. Fakat yanlış anlaşılmaya meyil bırakmamak adına bir şey söylemeliyim; anlamaya çalışmak kopyalamak, taklit etmek değildir. “Ustaların dehası, güzellik ve hakikat arayışındakiler için her zaman esin kaynağı olmuştur.” Bir fotoğraf, bir resim, bir atasözü, şiir, destan. Sinemada sadece iyi bir ressam veya iyi bir hikâye anlatıcısı olmak tek başına yeterli değil, kendimi geliştirme arzum bu yüzden hiç bitmedi. Yüzyıllar öncesinde resim sanatında ne yaşanmışsa aynısı yıllar sonra fotoğrafta ve sinemada. Yüzyıllar sonra sinemayı da kendi içine alabilecek daha güçlü sanat dalları oluşacak. Benim için sinema gelecekte değişecek olan, sınırları tamamı ile kaldırılmış dünyanın ön belleğidir.

 

Özlem Ünaldı: Sinema senin için neden bu kadar değerli?

Savaş Baykal: Sinemanın değiştirebilme gücünün olduğuna inanıyorum. Bunu kendimdeki etkisinden biliyorum. Birbirini tanımayan insanlarla ortak bir paylaşım söz konusu ve bu doğrultuda bir bütünün duygudaşlığını oluşturuyor.

 

Özlem Ünaldı: Özellikle benimsediğin, seni etkileyen film ve yönetmenler var mı?

Savaş Baykal: Evet. Bir filmin derininde yatan felsefeyi keşfettiğimde çok heyecanlanırım. Şaşırırım. Sahne sahne yönetmeni ararım. En iyi görüntüde bile yönetmenin nerede durduğunu bulmaya çalışırım, oyunculuklardaki yönetmen dehasını görmeye uğraşırım ki Luchino Visconti, Federico Fellini, Cristian Nemescu beni çarptılar. Andrei Tarkovsky,Toni Gatlif, Pedro Almodóvar, Roman Polanski, Charlie Chaplin, Abbas Kiarostami, Mohsen Makhmalbaf, Nuri Bilge Ceylan da etkilendiğim ustalardır…

 

Özlem Ünaldı:  Hayatında dönüm noktaları oldu mu? Çocukluktan kalan anılar belki de?

Savaş Baykal: Olmaz mı? Herkes gibi. Mermi kovanları, tank sesleri, bağırtılar, haykırışlar… Anlatmakla bitmez… Kısaca değinirsem;  Ankara’ya göçtük Diyarbakır’ın ilçesinden, köyünden; her şey farklıydı, babam cezaevindeydi. Bir süre çiğ köfte sattım, sonra oto yıkamada çalıştım, sonra inşaat, alçı, boya, badana işleri yaptım… Zordu uyum sağlamak, özellikle Ankara’ya. Bir kız sevdim ki o biçim… Tutkuyla âşıktım. Kürt oluşumu, doğduğum yerdeki haksızlıkları bilmeme rağmen, öteki olduğumu, sevdiğim kızın ailesinin benimle görüşmemesi için ona koyduğu yasaklardan sonra daha iyi anladım. Babamın dedesi Bahaddi-ne Boti diye anılan kapı ve değirmen ustası. Dicle kenarında 6 Ermeni ile birlikte ölü bulunuyorlar, söyleyenlere göre nehri geçerken boğulmuşlar; hep hüzün kaplar içimi anımsadığımda.

(Sessizlik…)

Onun hakkında anlatılanlar beni çok etkiledi her daim. Araştırmalarımda tam bir sonuca ulaşamasam da hep şunu söylüyor sezgilerim: Katledildiler. Ermenilere, kimi Kürtlerin de (Devlet Politikasıyla)  reva gördüğü zulmü gören, olaylara tanık olan birinin babaannem, dedem ve babamın anlattığı kadarıyla…

 

Özlem Ünaldı: Çok etkileyici… Neden ressam ve sinemacı olduğun anlaşıldı… (Gülüşmeler)… “Şiirin Tadı”na dönelim; çekim sürecinde gelişen ve filmin son hali ortaya çıktığında “iyi ki olmuş” dediğin bir şey var mı? Plansızca filme dahil olan bir sahne, kişi vs…?

Savaş Baykal: Var elbette… Tabii ki daha iyi olabilirdi dediğim yerler de var… Kar yağması gerekiyordu çekim süresince ve iyi ki yağdı. Filmin genelinden memnumum. Ayrıntılara inersek şayet; ben de her akılcı insan gibi kendini devamlı geliştirmek isteyen biriyim. Hata yapmamam kaçınılmaz, her gün yeni bir şey öğreniyorum. Zayıf düştüğüm kısımlar var, öykülerime var gücümle çalışamadığım alanlar var ama zamanla bunları da aşacağım.


Özlem Ünaldı: “Şiirin Tadı” yurtdışı festival yolculuğuna devam edecek… Şimdi sırada hangi festival var?

Savaş Baykal: Henüz resmi olarak yayınlanmadı. Yakında duyulur.


Özlem Ünaldı: Bu filmi düşük bir bütçeyle çektin. Biraz bahseder misin, filmin nasıl bir ortaya çıkış hikâyesi var? “Bu hikâyeyi çekmek istiyorum.”  diyerek başlayan bir şey mi?

Savaş Baykal: Başka hikâyelerimde yazmıştım ve yazmaya da devam ediyorum, kendi koşullarıma göre bir sıralamaları var. Duyusal bir şey bu sıralama. “Şiirin Tadı”nı 2010 yılında yazmaya başlamıştım, yoksulluk zordur. Çare arayışı içinde Kültür Bakanlığı’ndan Senaryo Geliştirme Desteği alınca az biraz rahatladım. Övgüyle karşılanmıştı. Proje ile ilgilenen yapımcılardan bir hayır gelmeyeceğini anlayınca Alternatif Sinemagöz Yapım’ı kurdum. Öykünün üzerinde daha fazla düşündüm. Film, Kültür Bakanlığı Sinema Destekleme Müdürlüğünce desteklendi.  Orada da ayrı zorluklar ile karşılaştık. Kardeşim Zafer Baykal’ında desteğiyle birçok zorluğu aştıktan sonra, çekimlere başladık.


Özlem Ünaldı: Yeni projelerin olduğuna eminim. Şimdilik ne söyleyebilirsin sonraki projelerin için?

Savaş Baykal: Bir insanın aşama aşama nasıl vahşileştirilip, canavarlaştırıldığı ile ilgili bir proje üzerinde yoğunlaşıyorum. Vicdan şahit istemez, şayet kendi başına bir yalancıya dönüşmüşse, olayların tanığı olan birçok “tanık” bulmak gerekir. Bunlardan biride sinemadır!

 

Özlem Ünaldı: Seyirci bu filmi neden izlesin? Bu filmin yaratıcısı olarak seyirciyi bu filme nasıl davet edersin?

Savaş Baykal: Bu soruya verecek bir tane bile yanıt bulamıyorum.

Daha fazla yazı yok
2024-05-03 10:07:54