A password will be e-mailed to you.

Pera Müzesi “Türk Müziği Konserleri”,  Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça’nın danışmanlığında sürüyor. Sinan Suphi’nin koordinatörlüğünü,  Dr. Adnan Çoban’ın sanat yönetmenliğini yaptığı etkinlik dizisinde, geçtiğimiz pazar günü Şevki Bey anıldı.

“Sen bu yerden gideli…”

Şevki Bey, kısacık ömrüne –31 sene– bine yakın eser sığdırmış. Kendisi, Hacı Arif Bey’in öğrencisi; ama hocasından çok farklı. Hacı Arif Bey, nerden baksanız “frapandır” ve  dramatik iniş çıkışlarla bezeli eserleri bir nehir gibi akıp gider.

Oysa Şevki Bey, küçük ve tertemiz…  Durgun bir su  gibi… Dr. Adnan Çoban,  uzmanlık alanı olan konuda, bizzat literatürden bilgi de aktararak, altını kuvvetle çizdi: Şevki Bey’in melankolik ve depresif yapısı bütün eserlerine sirayet etmiştir.

Su; evet temiz; ama küçük ve durgun diye aldanmamak gerek. Uçurumu kendi içinde ve zaman zaman da neredeyse tehlikeli. Dileyen sınayabilir!

Özellikle de Güzin Değişmez’den dinleyerek. Değişmez, Bursa’nın çok kültürlü, rengi bol bir mahallesinde yetişti; şehrin meyhane geleneğine imzasını atmış bir ailenin kızı. Babadan miras olan rindmeşrep geleneği, Necdet Yaşar okulundaki akademik tavırla harmanladı. Bizzat tanığım: Hiç durmadan çalışarak kendi kendini inşa etti. Sonuç: Bugün “alaturka”nın en büyük yorumcularından biri.

Pazar günü, Pera Müzesi’nde her biri kendi alanında usta isimler olan saz arkadaşlarının eşliğinde  onu bir kez daha dinlerken hakikatten; mest olduk! Ek olarak, şu da var: “Alaturka”ya “hüzün çok yakışıyor”.

Bir de edepli olmak. Yani; bağırıp çağırmadan, gazino usulü ses sisteminin kölesi olmayı reddederek, oda müziği formatında ve giysilerden beden diline, terbiyenin rehberliğindeki şekli hiç unutmadan çalıp, söylemek. Pazar öğleden sonra yapılan bu oldu.

Konser bittiğinde elimize verilmiş bir demet Şevki Bey şarkısıyla, “Kayıp Zamanın Peşindeki” birer yolcu olarak indiğimiz istasyonda öylece kaldık.

“Sarayı, sıkılarak terk etmiş” olan Şevki Bey’e duyduğumuz hayranlık hayata ve onurlu olmaya dair iman tazelememize neden oldu.  Bestecinin “sentimental” ruhunun izini taşıyan eserleriyse, kırılganlığımızı katladı. İndiğimiz “istasyon”, buz gibi soğuk; kavgacı ve öfkeli. Tam tabirle: Edepten yoksun.

En iyisi: Şarkıların ve kitapların şemsiyesine sığınmak!  Her zamankinden fazla.


Yazının Notları:

1.Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça, konserin finalinde üç eser seslendirdi. Elbette burada hocanın yorumunu değerlendirmeye kalkmak gibi haddimi aşan  bir gaflete düşmeyeceğim. Şöyle özetlemek yeterli olacaktır diye düşünüyorum: Tıpkı İnci Hoca gibi sesinde bütün İstanbul ve onun musiki geleneği var. Dinlemeye doyamıyor insan…

2.Konserde hikayesi anlatılan ve icra edilen eserlerden “Sen bu yerden gideli ey saçı zer/ seni söyler dağlar dereler…” dizeleriyle başlayan Şevki Bey’in hicaz şarkısı malum; Mithat Cemal Kuntay’ın Üç İstanbul romanında başka türlü yankılanır: Henüz yolun başında, yani şerefini-haysiyetini  zengin konaklarda, yalılarda ve İstanbul’un kuyruklu yalanlarında pul etmemiş olan, temiz ve gencecik Adnan, kapıyı çarpıp kendisini  terk ettiğinde… Pencere kenarında aşk acısıyla darmadağın oturan Süheyla’nın kulağına kafes arkasındaki sokaktan bir kadın sesiyle ve ud eşliğinde bu şarkı çalınır.

3.Konser sonrası,  Özalp Birol ile sohbet imkânı oldu. Birol, çocukluğunu, alaturkaya meraklı bir babanın refakatinde geçirmiş, İsmail Hakkı Özkan’la karşılaşmış. Onun meşk geleneğine tanıklık etmiş. Kısacık sohbet bir nevi sanat tarihi dersi niteliğinde oldu. Cumhuriyetin geleneksel kültürü dışlayan tavrının yanlışlığı evet; ama esas olarak, vasatın devam eden kuşaklardaki egemenliğinin yarattığı kültürel kırılma ve tahribat sohbetin ana teması idi. 

4.İnan Kıraç, eşi Suna Kıraç’ı yâd ederken sahnede ağladı.  Repertuar ve besteci zaten malum… Bir de üstüne bu olunca… Müze’ nin küçük salonunda, iyice dağıldık sanki  biz, “Kayıp Zamanın” yolcuları…

5.Sırada konserin solisti Güzin Değişmez’in lirik tavrından dinleyeceğimiz kayıtlar var: 

İlk eser, Şevki Bey’in öğrencisi Bimen Şen’e ait –jiletlik(!) tabir edilen kontenjandan–  hicaz makamında.

İkincisi, Değişmez’in Güz’ün Şarkıları- Meftunun Oldum albümünden aynı adı taşıyan kürdilihicazkâr bir eser

6.Son olarak bir Şevki Bey klasiği: "Emel-i meyli vefa"… Ahmet Özhan söylüyor.

Daha fazla yazı yok
2024-05-14 03:30:34