A password will be e-mailed to you.

Film seyretmek belki ana işlerden biri ama arka planda festival tam bir buzdağına benziyor.

Bu sene Cannes Film Festivali’nin 68.’si düzenlendi. Çoğunlukla festivali yarışma filmleri, kırmızı halı ve kapanış seremonisiyle takip etsek de aslında festival her ülkeden farklı alanlarda çalışan sinemacıların buluştuğu büyük bir alan. Bu alan da en basit haliyle büyük bir pazara benzetilebilir, bu anlamda da Cannes, dünyadaki en büyük sinema pazarlarından biri; yönetmenler, yapımcılar, senaristler hatta oyuncular çeşitli bağlantılar kurmak, yeni işler için ilk tanışmalarını yapmak, filmlerini tanıtmak ve hatta yeni ekip arkadaşları bulmak için festivale katılıyor.

Film seyretmek belki ana işlerden biri ama arka planda festival tam bir buzdağına benziyor.  Bu açıdan ‘sadece seyirci olmak’ sanırım Cannes’daki en zor işlerden biri. ‘Grand Théâtre Lumière’ yarışma filmlerinin gösterildiği büyük salonda film seyretmek özel davetiyelerle oluyor, diğer salonlarda ise iki saati aşan bir süre kuyrukta beklemek gerekiyor. Durum böyle olunca festival  ’pazar’ kimliğini daha çok gösterme imkanı buluyor, yarışma filmleri dahil her filmin farklı ülkelerden alıcılar bulması için gösterimlerde de öncelik olası dağıtımcı, yapımcı, farklı festivallerden gelen komitelerine veriliyor. Bunun için festival ‘Marché du Film’ kimliğiyle tüm dağıtımcıların olduğu pazarla, farklı, yorucu ve ticari bir film festivali deneyimi veriyor. 

Buradan hareketle Cannes Film Festivali’ni içerden bir gözle değerlendirmek ise bu anlamda önemini kendiliğinden gösteriyor. İlk kısa filmim Köprü Altında Bir Yürüyüş vesilesiyle dünyada en büyük film pazarlarından birine sahip Cannes Film Festivali’nin 68.sinde, kendime ben de bir yer buldum. Festivalin genel olarak kısa ya da uzun tüm filmleri kapsayan büyük bir pazar olması gerçekliğiyle de aslında tam da bu kişisel deneyimim sayesinde karşılaştım.

Bu anlamda en başta sormamız gereken soru belki de şu olmalı: Kısa filmciler Cannes Film Festivali’ni neden tercih etmeli? Öncelikle Cannes’ın kısa film yarışma bölümünü ayrı bir yere koymalı aslında diğer film festivallerinden bu anlamda ayırıcı bir özelliği de yok, ama prestiji, ismi, bir çok yeni filmin ilk kez burada görücüye çıkması tercih edilme durumunu arttırıyor. Burada asıl önemli olan, konuşulması gerekense festivalin kısa filmcilere sunduğu büyük pazar alanı, Short Film Corner.

Short Film Corner filminizi, öncelikle diğer film festivallerin istediği ücrete benzer bir parayla kaydetmeniz gerekiyor. Buraya bir kez kaydettikten sonraysa geriye seçilmek, akreditasyon hakkını almak kalıyor. Bölümün en büyük handikabı ise yaklaşık iki bin filmi bünyesinde barındırması. Buna çare olarak da filmler, az da olsa izleyicisini bulabilsin diye festival boyunca dijital bir kütüphanede gösteriliyor, eğer talep olursa da küçük (en büyüğü 9 kişilik) sinema salonlarında filminizi gösterebiliyorsunuz. Short Film Corner’ın dağıtımcı ve yapımcılarla tanışma olanağı vermek gibi misyonu da var ama filmlerin sayısının çok olması bu olasılığı düşürüyor. Çok film demek çok fazla katılımcı demek ve bu kadar çok filmin arasından sıyrılmak, filminizi istediğiniz gibi tanıtmak ve filminizi insanlara izletmek oldukça zor. Bu bakımdan Short Film Corner’a gitmeden önce belirli hazırlıklar yapıp, hedef kitleyi iyi belirlemek çok önemli. Workshoplara kayıt olmak, konferansları takip etmek de aslında bu bölümün en yararlı özelliği ama yine de katılımcıların çok olması hızlı davranmanız yönünde zorlayıcı olabilir.

Benim gibi ilk kez katılanlar içinse Short Film Corner öncelikle büyük bir keşif, sinema sektörünün büyük buluşma noktasının mantığını anlamak açısındansa aslında biraz üzücü. Ama en azından sınırlarınızı görebiliyor, yaptığınız filmlerinin hangi kitleye hitap ettiğini yakinen inceleyebiliyorsunuz. Kartvizitiniz yoksa eğlenceli anlarınızı hızlıca kaydetmek için yanınızda getirdiğiniz polaroid fotoğraf makinesiyle kendinize alternatif kartvizitler hazırlayabiliyorsunuz, yaratıcılığınızla, çabuk karar verme yönlerinizi geliştirebiliyorsunuz. Bu açıdan çaresizlik bu büyük pazar ortamında kolayca aşabildiğiniz bir duruma dönüşebiliyor, kendinize olan güveninizi tazeleyebiliyorsunuz. 

Bu anlamda bir kısa filmci olarak Cannes belki de ilk deneyim olarak biraz iddialı, iddialı olmasının sebebi ise sektörün bu pazar yönüyle daha önce tanışmamış olmak. Stresli sabahlar, şaşkınlıkla ve aç geçirilen öğleden sonraları, büyük bir umutla, yorgun gözlerinizi kapatma isteğiyle geçen akşamüstleri de bunun cabası. Her şeye rağmen az da olsa seyrettiğiniz filmlerle, tanıştığınız insanlarla, sektöre dair öğrendiğiniz yeni bilgilerle tatminkar olmak mümkün ama filminizi istediğiniz şekilde sunabildiniz mi, filminiz istediğiniz insanlara ulaşabildi mi, kendinize sektörde bir yer buldunuz mu sorularına cevap vermek ise güç.  

Daha fazla yazı yok
2024-05-15 06:02:52