A password will be e-mailed to you.

Esen Kitap’tan çıkan Sevgilim Londra kitabıyla Vincent van Gogh ile Londra’da uzun incelikli bir yürüyüşe çıktık sahiden. Kitabın en ilginç tarafı Van Gogh’un 1873-1876 yılları arasında yaşadığı Londra’daki ziyaret ettiği müzelerde hangi ressamların etkisinde kalıp mektuplarında onlardan bahsetmesini aktarışıydı. O ressamlardan biri de James Tissot’du. İşte kitaptan Tissot ve Güvertedeki Balo’sunun hikayesinin anlatıldığı bölümü sizin için yayınlıyoruz. 

The Ball on Shipboard, James Tissot, 1874 Royal Academy’deki sergilerde Vincent, Londra’da yaşayan Fransız ressam James Tissot’nun tablolarını da gördü. 16 Haziran 1874 tarihinde yazdığı mektupta Tissot’nun üç güzel eseri olduğundan söz ediyor. Fransız ressamın çalışmalarıyla bir yıl önce Londra Goupil bazı tabloların kopyalarını piyasaya sürdüğünde tanışmıştı. Vincent İngiltere’de geçirdiği yıllardan sonra da sık sık Tissot hakkında yazılar yazdı. Çalışmalarına hayranlık duyuyor, yaşamını ve tutkusunu (kadın) figürlerinde topladığını düşünüyordu.

1836 Nantes doğumlu ressam ilk sergisini 1859’da Paris’te bir sergi salonunda açtı. Paris’teki arkadaşları arasında Edgar Degas ve Ėdouard Manet de vardı. Resim kariyerine başladığı zamanlarda ortaçağ öncesini resmediyordu. Bu konuda Belçikalı çağdaşı Henri Leys’den etkilendiğini söyleyebiliriz. Vincent de bu etkileşimi fark etti. 10 Ağustos 1874 tarihli mektubunda Theo’ya, “Sanat tarihçisi Theophile Gautier’in dediğine ‘Leys taklitçi değil, ruh eşi’ kelimesi kelimesine katılıyorum. Aslında aynı şeyi Tissot’nun tabloları için de söyleyebiliriz” diye yazmıştı. 1863’ten itibaren Tissot modern portrelere yöneldi, 1871 yılında Londra’ya geldi ve burada yoğun talep üzerine kadın portreleri yapmaya başladı. Tissot, fashionable Victorian social scenes’in (moda olan Viktoryan sosyal hayatının) en ünlü ressamlarından biri oldu ve bu pozisyondan büyük gelirler elde etti. Tabloları çok meşhur oldu.

Daha sonra Paris’e dönecek ve 1885 yılında Galeri Sedelmeyer’de büyük bir sergi açacaktı. Vincent bu konuda 4-5 Mayıs 1885’te şunları yazdı: Tissot’nun sergi açtığını duydum, sen gördün mü? Her şey sanatçının figürlerine ne kadar hayat ve tutku verebildiğine bağlı, bu iyi yapılmışsa mesela Alfred Steven’in bir kadın figürü de ya da Tissot’nun bazı resimleri de muhteşem.

James Tissot, 1874’te Royal Academy’de The Ball on Shipboard tablosunu sergiledi, tam Vincent’in de Londra’da olduğu tarihlerde o da bu sergiyi gezdi. Dolayısıyla bu tabloyu görmüş olma ihtimali oldukça yüksek. Tablo birçok açıdan yapıldığı dönemin güzel bir örneğini oluşturuyor. Gemi güvertesindeki insanlar geminin üstünü örtmüş bayrakların altında toplanmış. Yanlara sarkan bir sürü bayrak var. Bu bayraklar Britanya İmparatorluğunun sömürgelerini mi temsil ediyor yoksa geminin gittiği yerleri mi işaret ediyor, bilmiyoruz; belki de ikisini birden temsil ediyor.

Burada izleyiciye artık vatandaşların da (durumu iyi olanların) gemilerle uzak ülkelere seyahat edebilecekleri anlatılmak isteniyor. Tablonun adı The Ball on Shipboard, yani Güvertede Balo. Bu güvertedeki baloda dans ediliyorsa muhtemelen bir alt katta yapılıyordur. Buradakiler daha çok salınarak geziniyor ya da dürbünle uzaklara bakarak duracakları bir sonraki limanı görmeye çalışıyorlar. Güvertenin orta yeri tamamen boş. Belki de tablonun adı Güvertede Baloyu Beklerken olmalıydı.

Seyahat etmek nasıl on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı için yeni fenomense, süslü püslü kıyafetler ve bilhassa kadınların uzun ve gösterişli elbiseleri de Tissot’nun resmettiği şekliyle bu dönemin göstergeleriydi. Yaklaşık bu dönemden itibaren fotoğraf kendine yer bulmaya başladı; önceki dönemlere kıyasla bu dönemde günlük hayat çok daha fazla belgeleniyordu.

Moda çizimleri (kadınların merkezde olduğu renkli litografiler) 1875 ile 1900 yılları arasında yeni moda ile ilgili fikirlerin yaygınlaşması konusunda önemli bir araç haline geldi. Paris bu konuda merkez role sahipti. Yeni moda tablolarda da boy gösteriyordu. Tissot, 1871’de Londra’ya gelerek o günlerin İngiliz resim sanatını etkiledi. Ünlü sanatçılar onu ziyarete geliyordu. Bunların arasında empresyonizmin ilk kadın temsilcisi olan Berthe Morrisot da vardı; daha çok ev içinde kadın ve çocukların resimlerini yapıyordu. Dönemine etkisi büyük oldu ve daha sonra Manet’nin kardeşi Eugène ile evlendi. Tissot’nun Londra’da kaldığı yıllarda yaptığı resimlerde Paris’teki geçmiş kariyerinden esintiler görülüyor. The Ball on Shipboard’daki figürlerin resmedilmesinde Fransız empresyonistlerin izleri bulunmakta. Tissot aslında bu tabloda Viktoryan dönemdeki kalburütsü insanların birbirleriyle ilişkilerinin resmini yapmıştı. Bu tür tablolara gelen eleştiriler onun için de geçerliydi. Güzel figürlerdi; ancak anlam olarak bir şey ifade etmiyorlardı. Her ne olursa olsun, James Tissot’nun bu tablosu çok beğenildi. Birçok iş aldı ve çok paralar kazandı.

Daha fazla yazı yok
2024-05-13 07:54:47