A password will be e-mailed to you.

Bu yıl Venedik Bienali’nin olaysız bir anına şahit olmak imkansız. Son olarak Gulf Labor ve G.U.L.F, İsrail Pavyonu’nu işgal ettikleri eylemlerinde, İsrail’e karşı kültürel boykot çağrısında bulundu.

Çeviri: Özlem Akarsu

2015 Venedik Bienali’nin ana sergisinin resmi katılımcılarından biri olan Gulf Labor  ve G.U.L.F. (Global Ultra Luxury Faction) grubu, 2 Ağustos’ta uluslararası sergide bir dizi protesto eylemi gerçekleştirdi. Gün boyu süren ve Gulf Labor’ın Arsenal sergi salonunun içinde asılı duran resmi pankartının üzerine ‘Handala’ sembolü yerleştirilmesinden, İsrail Pavyonu’nun ikinci katının bir saat boyunca işgal edilmesine kadar varan etkinlikler sırasında iki grup, göçmen haklarını ve Filistin’le dayanışmayı vurguladı.

Guggenheim’ın Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Abu Dhabi Müze inşaatında yaşanan emek pratikleri hakkında farkındalık yaratma eylemleri ile bilinen ve eylemlerinde genellikle Gulf Labor ile işbirliği yapan G.U.L.F., Okuwei Enwezor’un küratörlüğünü yaptığı Arsenal’daki All the World’s Futures (Dünya’nın Bütün Gelecekleri) sergisinde asılı duran resmi Gulf Labor Coalition pankartını değiştirdi.

Eylemci grup saat 13:30’da pankarta bir metre uzunluğunda bir Handala sembolü yerleştirdi. Handala ilk kez Filistinli karikatürcü Naji Salim al-Ali tarafından Filistin direnişinin bir simgesi olarak yaratılan, 10 yaşındaki mülteci bir çocuk sembolüdür. Pankart Enwezor’un ana sergisinde önemli bir yerde asılı durmaktaydı ve G.U.L.F’a göre yaklaşık 20 bienal ziyaretçisi eylemi izledi.

G.U.L.F.’ın yaptığı resmi açıklamalardan birinde, Handala’nın Naji al-Ali tarafından1970 yılında Körfez’de devletsiz bir göçmen olarak yaşadığı sırada yaratıldığı ve bu pankart üzerine yerleştirilmesinin Handala’ya çok derin boyutlar kazandırdığı vurgulandı. Yapılan açıklamada, “Evrensel bir dayanışma sembolü olarak, hem Birleşik Arap Emirlikleri’nin, hem Guggenheim ve Louvre gibi müzelerin hem de New York Üniversitesi gibi üniversitelerin Saadiyat Adası’nı inşa eden göçmen işçiler meselesiyle ilgili harekete geçmek konusundaki kayıtsızlıklarını haykırmaktadır. Handala sembolü: İşgal altındaki ülkesine adalet getirmeyecek olan bir dünyaya sırtını dönmüş olan on yaşındaki bir erkek çocuğu, resmin içine Filistin’i de katar; işçiler kendi topraklarında devletsizleştirildiler, kontrol noktalarından geçmeye ve İsrail yerleşkelerini, evlerini ve askeri yapılarını inşa etmeye zorlandılar” denildi.

Pankarta yapılan müdaheleden sonra G.U.L.F., ana serginin Arena alanında daha önceden duyurusu yapılmış olan Gulf Labor paneline katıldı. Emek göçünü konu alan panelin sonunda Batı Şeria’dan henüz dönmüş G.U.L.F. üyeleri resmi bir açıklama yaptı. Bunun ardından ziyaretçiler, resmi İsrail pavyonunu işgal ederek BDS hareketi (boykot, tecrit, ceza), PACBI (İsrail’e Akademik ve Kültürel Boykot Kampanyası) ile ilgili meseleler ve bu hareketlerin sanat dünyası ile olan ilişkileri hakkında bir tartışma yürütmek üzere Bienal’deki resmi İsrail pavyonunda bir ‘toplantı’ yapmak için sanatçılara ve eylemcilere katılmaya davet edildi.

Grubun resmi açıklamasında bugün Körfez ülkelerinde çalışmakta olan göçmen işçilerin zor şartları ile Filistinli işçilerin durumu arasında paralellikler kuruldu.

Yapılan açıklamada eylemciler, “Filistinli işçilerin çalışma koşulları ile Körfez’de çalışmakta olan Güney Afrikalı göçmenlerin çıkmazları arasındaki örtüşme bizi sarstı” diyerek, ziyaretçilere bundan sonra atılacak adımlar üzerine karar alacakları toplantıya katılmak üzere İsrail Pavyonu’na doğru ilerlemek için kendilerine katılmaları çağrısını yaptı. Deneyimlerimizi ve görüşlerimizi paylaşmanın, BDS’nin sanatçılar ve Bienal gibi kültürel kurumlar üzerine nasıl ve neden doğrudan yükümlülükler getirdiğini anlamamızı kolaylaştıracağı ifade edildi.

G.U.L.F. açıklamasının tam metni:

Bu yılki Bienal’de baktığımız her yerde politik sanatı görüyoruz. Afrika’nın ve onun diasporadaki mücadelelerinin sıcak kucağı yıllar süren yok saymalar sonrasında nihayet düzeltilerek Bienal’e buyur edildi. Ama Filistin hiç kimsenin bakışında anlamlı bir biçimde ortaya çıkmadı, BDS hareketini akademik ve kültürel dünya içindeki pek çok yere taşımış olan dayanışmadan da hiçbir iz yok. Bugün bu açıklamadan önce, G.U.L.F. bu duruma olan tepkisini Gulf Labor Coalition’ın Arsenal’de asılı duran pankartını değiştirerek göstermeye başladı. Bu açıklamada, eylemimizi açıklayacağız.

Venedik’e gelmeden önce bir kısmımız, Batı Şeria’daki gündelik hayatın zorlukları hakkında bir film çektik. Filistinli işçilerin çalışma koşulları ile Körfez’de çalışmakta olan Güney Asyalı göçmenlerin çıkmazları arasındaki örtüşme bizi sarstı. İşgal altındaki Filistinli insanlar kendi topraklarında göçmen işçiler haline geldiler. Bir çoğu iş aramak için adı ayyuka çıkmış İsrail denetleme noktalarından geçerken aynı hakaretlere ve fiziksel ve ruhsal eziyetlere maruz kalıyor. Yeşil Çizgi’nin gerisinde, ağır borçlar altında ezilen Çinli göçmen işçilerle rekabet etmek zorundalar. Batı Şeria’nın içinde ise giderek artan sayıda Filistinli işçi Filistin’den çalınmış topraklar üzerine İsrailliler tarafından kurulmuş fabrikalarda ya da tarlalarda çalışmaya zorlanıyor. Pek çok başkası da geçimini sağlayabilmek için ekonomik olarak çökmüş köylerden ve kentlerden deniz ötesi yerlere göç ediyor. Dolayısıyla, Güney Asyalılar Körfez ülkeleri için tercih edilen bir işgücü olmadan önce, Filistinliler göçmen işgücünün asıl kaynağını oluşturuyorlardı.

İşgale direnenler çok sert koşullar altında tutuklandılar ve daha da beteri çoğu Filistinli bu gerçek karşısında kendilerini bir hapishanede yaşıyormuş gibi hissediyordu. Direnişin bir yaşam biçimi halini aldığı bir köyde film çekerken, gözyaşı bombası yemiş, plastik mermi ateşine tutulmuş ve meşhur “kokulu su”yla yıkanmış bir köylünün deneyimlerini paylaştık. Bienale leş gibi kokan bu Odortech kimyasalının giysilerimiz ve saçımızda kalan –dört hafta süreyle kalıcı olabiliyor- tiksindirici etkisiyle birlikte geldik. İşgal altındakilerin katlanmak zorunda kaldıkları gündelik damgalama ile karşılaştırıldığında, bizimki çok küçük bir sıkıntıydı, tıpkı Gulf Labor üyelerine Birleşik Arap Emirlikleri tarafından konulan giriş yasağının, Saadiyat işgücünün çektiği çileyle yanyana konulduğunda çok küçük bir mahrumiyet oluşu gibi… Ama devlet baskısının bize armağını olan bütün bu şeylere katlanan sanatçılar ve yazarlar olarak bizler her iki ülkede de otokratlara hizmet eden bu aymazlığı reddediyoruz.

PACBI tarafından İsrail kurumlarını boykot etmeye yapılan çağrıya ilk kez yanıt verenler akademisyenler oldu ve onlara diğer sektörler (hükümetler, sendikalar, inanç topluluğu ve ticari yapılar) katıldı. Boykot şu anda tüm dünyadaki ülkelerde toplumun geneline yayılıyor. Ama, dikkate değer istisnalar da var, kurumsal sanat dünyası boykota katılmaktan çekiniyor.

Sanatçıların ve küratörlerin geçen yılki Sao Paulo Bienali’ni İsrail hükümetinin finanse ettiğini inkar etmesinden sonra, devletsizlerin ulusal pavyonların görkemli oyuncuları arasında sönükleştiği Venedik Bienali’ne BDS ruhunu taşımak zorunda olduğumuzu hissettik.

Sizi İsrail pavyonuna doğru ilerlerken bize katılmaya davet ediyoruz. Orada bundan sonra atacağımız adımlar hakkında kararlar alacağımız bir toplantı yapacağız. Deneyimlerimizi ve görüşlerimizi paylaşmak, BDS’nin sanatçılar ve Bienal gibi kültürel kurumlar üzerine nasıl ve neden doğrudan yükümlülükler getirdiğini anlamamızı kolaylaştıracak.

Kaynak metin: http://hyperallergic.com/226941/g-u-l-f-occupies-israeli-pavilion-in-venice-calls-for-cultural-boycott/

Daha fazla yazı yok
2024-05-15 13:41:00