A password will be e-mailed to you.

24. Gezici Festival, bu yılki programında bütün göçmenlere ve Türkiye’nin Suriyeli misafirlerine kucak açtı. Her ikisi de AB Sivil Düşün Programı katkısıyla hazırlanan Sığınma(sız) başlıklı film seçkisi ve Türkiye’ye Hoş Geldin başlıklı video sergisi, dünyanın git gide vahim hale gelen göç sorununa dikkat çekecek.

Goethe Institut’un da destek verdiği Sığınma(sız) bölümünde, dünya prömiyerini yaptığı Sundance Film Festivali’nde En İyi Belgesel ödülünü aldıktan sonra başka birçok uluslararası ödül de kazanmaya devam eden Talal Derki imzalı Babalar ve Oğullar / Kinder des Kalifats yer alıyor. Zamanımızın en korkunç gerçekliklerinden birini, kuşaklardır savaş içinde büyüyen yoksul Müslümanların cihat uğruna kendilerini de çocuklarını da El Nusra / IŞİD terör örgütüne feda etmelerini yerinde tespit eden bir film. Bu her yönüyle çarpıcı belgeseli izleyenlerin kulaklarında Rakel Dink’in sevgili eşi Hrant Dink’in cenazesinde yaptığı o müthiş konuşmanın şu bölümü çınlayacaktır:

“Yaşı kaç olursa olsun; 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim…”

Yunanistan’da okuyan ve Almanya’da çalışan Suriyeli Talal Derki bilmem Rakel Dink’in sözlerinden haberdar mıdır ama yaptığı film, bir bebekten bir katil yaratan karanlığı gösteriyor. Sorgulamak ‘uygar dünya’ya, ‘ileri demokrasi’lere ve ‘serbest ekonomi’lere uzandığı sürece bir işleve sahip olur. Ama Derki de adaletsizliğin, sömürünün ve silah sanayiinin ‘yan ürünü’ olan terörün sıradan insanlarca nasıl benimsenebildiğini, babadan oğula nasıl aktarıldığını, kafa kesmek kadar vahşice bir eylemin bile bu bağ sayesinde öğretildiğini, buna rağmen o babalarla o oğulların da birbirlerini her ailedeki kadar sevdiklerini gösteriyor. Derki, 2014 yılında yine Sundance’te belgesel dalında büyük ödülü kazanan Humus’a Dönüş / Return to Homs adlı belgeseliyle Suriye’deki isyanın en önemli çıkış noktasında olanları anlatmıştı.

Return to Homs

Bu bölümde yer alan iki belgesel farklı coğrafyalarda göçmenlere karşı düşmanca tutumları kara mizahla eleştiren tavırlarıyla dikkat çekiyor. Avusturya hükümetinin illegal göçmenleri engellemek için sınırlarına tel örgü çekme planını ele alan Tel Örgü / Die Bauliche Massnahme, deneyimli belgeselci Nikolaus Geyrhalter’in imzasını taşıyor. Birbirinden çarpıcı filmleri arasında 2016 tarihli Homo Sapiens de bulunan Geyrhalter bu kez Avusturya ile İtalya arasındaki Brenner Geçidi’ne çekilecek 370 metrelik tel örgü hakkında çevre halkını görüşlerini alıyor. Bazı kaygı ve önyargılara rağmen göçmenlerle empati kuran insanlarla araya mesafe koyarak röportajlar yapıyor.

Tribeca Film Festivali’nde En İyi Belgesel ödülünü kazanan Aç Hayaletler Adası / Island of the Hungry Ghosts, Hint Okyanusu’nda bulunan, Avustralya’ya bağlı Christmas Island’daki sığınmacı kampından psikolog Poh Lin’in gözlemlerini aktarıyor. Farklı etnisitelerden 2000 kişinin yaşadığı adadaki Göç Kabul ve İşlem Merkezi’nde ise 800 sığınmacı tutuklu kalıyor. Onların tedavi ve destek ihtiyaçları güvenlik nedenleriyle karşılanmıyor… Bir yengeç ormandan kıyıya doğru adadaki yerleşim birimi üzerinden geçmeleri, onları geceleri adada dolaştıklarına inanılan ‘aç hayaletler’den koruma ve sağ salim denize ulaştırma ritüeline vesile oluyor. Siyasilerin sığınmacılardan esirgediği özeni adalılar ironik biçimde yengeçlere gösteriyor, bu filmde.

1976 yapımı, Tunç Okan imzalı Otobüs ise modern göç olgusunun sinemadaki klasikleşmiş örneklerinden biri. İnsan kaçakçıları, bir grup Türkiyeli işçiyi Stockholm’de bir meydanın ortasında, hurda bir otobüsün içine terk edip kaçtıktan sonra olanları anlatır… Köylerinden çıkmış, İstanbul’u bile bilmeyen dokuz erkek, korku ve çaresizlik içinde dışarı çıkmaya mecbur kaldıktan sonra tam bir kültür şoku geçirir. İş bulup çalışma, memleketlerine para gönderme hayali yerine modernitenin çirkin yüzüyle karşılaşırlar. Kırsal kesimden gelen naif insanlar kapitalizmin doruğa ulaştığı, cinsel arzunun bile metalaştırıldığı bir tüketim toplumunun kucağında savunmasız bırakılırlar…

Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenecek olan “Türkiye’ye Hoş Geldin” başlıklı sergi, aktivist bir yapıya sahip Utopictures ve Ankaralı Sinetopya topluluğunun ortak yapımı, 17 videodan oluşuyor. Bu videolarda, farklı yaş, cinsiyet ve meslek gruplarına mensup Suriyeli misafirler onları ülkelerinden ayrılmaya zorlayan savaştan ve yaşadıkları acı deneyimlerden sonra Türkiye’deki hayatlarını anlatıyor. Hemen her gün, her yerde karşılaştığımız Suriyeli misafirlerin öykülerinden haberimiz bile olmuyor. Çoğu kez onların birer birey olduklarını, her birinin duygularının biricik olduğunu unutuyor, onlara homojen bir kitleymişçesine yaklaşıyor, varlıklarını hala yadırgıyor, siyasi ve ekonomik çerçevede değerlendiriyoruz. Ayrımcı olmasak bile onları kalabalıklar içinde ayırt ediyoruz. “Türkiye’ye Hoş Geldin” izleyenleri Suriyeli misafirlerle yüz yüze getirmeye vesile olacak bir çalışma.

 

İLGİLİ HABERLER

Gezici Festival 24. kez yollara düşüyor

Bu filmler çok korkunç!

Daha fazla yazı yok
2024-05-03 23:42:38